Yollar kesilmiş alanlar sarılmış – Tel örgüler çevirmiş yöreni- Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende -Benden geçti mi demek istiyorsun – Aç iki kolunu iki yanına – Korkuluk ol
Emperyalist paylaşımdan pay kapmak için, Libya’da geç kaldığını düşünen AKP; ABD’nin Suriye’yi hedef alması üzerine. elini çabuk tutma kaygısıyla paldır küldür, Suriye topraklarını karıştırma işine koyuldu ve sonrasında da kelimenin tam anlamıyla, bataklığa dönüştürdüğü bu topraklarda, boğazına kadar gömüldü. Özal’dan kalma “bir koyup üç alma” efsanesiyle, TSK iki saatte Şam’a falan varacak, devlet erkânı da, ilk cumayı Emevi camisinde kılacaktı… Menzil kısa, peynir büyük olunca, elbette bir yerlerde fare kapanı olacaktır. Kapana sıkışmış olan AKP, peynir rüyasından uyandı ama bu defa Suriye Kürtleri gerçeği AKP için kâbusa dönüştü. Zira, Kürtler, AKP’nin inkar ve imha politikasının eline ayağına dolaşacağından, biraz da el alışkanlığı, “Kürt Çin’de bile olsa rahat vermeyeceksin” düsturuyla; AKP, çerden çöpten topladığı Selefi çetelerle hem Esat’ı zora sokmak, hem de Kürtlerin birlikteliğini bozmak üzere, bataklık içinde kendisine müstakil bataklık inşa etti.
İki haftadır süren sıcak savaşta çok sayıda çocuk, sivil hayatını kaybetti. 200 bin Kürt evinden oldu, şehirler yıkıldı. Meselenin can ve mal kısmına bakarsak eğer, Kürtler bu savaşta en zararlı taraf. Meselenin siyaset tarafına bakarsak eğer, Kürt sorunu artık bir dünya sorunu. Her ne kadar başta ABD, Rusya olmak üzere bütün emperyal devletler için “yangına ilk atılacak halk” olarak kodlanmış olsa da Kürtler, İran-Irak-Suriye-Türkiye sınırlarının kesiştiği yerde Ortadoğu’nun kilidi durumuna geldiler. Suriye, Kürt sorununu demokratik şekilde çözme iradesini zamanında gösteremediği için iç savaşı daha derinden yaşıyor. İran, baskıcı rejimiyle Kürtleri zapturapt altında tutuyor. Irak’ın, özellikle Saddam döneminde, Kürtlere, Halepçe’de ve Körfez Savaşı döneminde yaptıkları hala zihinlerde canlı.
TSK-YPG arasında ABD’nin zoruyla gerçekleşen ateşkesin uzun sürmeyeceğini ön görmek kehanet olmaz. ABD, fiziki olarak çekildiği alanlarda etkisini yitirecek Rusya’nın baskın olduğu, yeni denklemler için yeni çözüm önerileri geliştirmeye çalışacaktır. Türkiye egemen siyaseti yeni taktik geliştirecek durumda değil, çünkü varlığını “Kürt yokluğuna” armağan edecek kadar akıl ve vicdan dışına çıkmış durumda. Kürt sorununu çözmek yerine, yıllardır süren kirli savaşın insani ve ekonomik bedelini, Trump’ın alay eden mektubunu, ekonomik çökertme tehditlerini ve ülke genelinde faşist tahakkümü tercih eder durumdalar. Suriye’deki savaşın en net kaybedeni Türkiye ve Suriye halklarıdır. Siyaset otokrasiye, ekonomi üçkâğıtçılığa teslim olduğu gibi, yüz yılda dirhem dirhem biriktirilen demokratik kazanımlar buharlaşıyor.
Diğer taraftan Türkiye içinde de savaş hukuku uygulanıyor. Beşiktaş’ta 9 HDP’li “savaşa hayır” dedikleri için tutuklandılar. Kürtçe konuştuğu gerekçesiyle 74 yaşındaki Ekrem Yaşlı saldırıya uğradı. Kayyım denen gasp mekanizması tam hız uygulanıyor. AKP’nin yandaşları foseptik kuyusuna benzeyen ağızlarını her açtıklarında “Ermeni dölü, hain, etek giydireceğiz, asacağız, keseceğiz…” vb. gibi tehdit ve hakaretler savuruyorlar. Sadece “savaşa hayır” diyenler değil, asker selamı vermediği için ya da “savaş isterük” diye böğürmediği için vatan haini suçlamasıyla linç ediliyor insanlar. Yaratılan atmosfer sayesinde, demokratik bütün kazanımlarının silindiği, savaş ortamında geliştirilen militarist kuralsızlığın kural haline getirildiği “Yeni Türkiye”yi inşa ediliyor.
Çözüm yolunu açmak için,”Kürtler adına, Kürtler hakkında, Kürtlerin ne yapması gerektiği üzerine” konuşmayı bırakarak, Kürtlerle konuşmayı ve Kürtlerin ne dediğine, ne yaşadığına bakmayı öğrenmek zorunda siyasetin bütün öğeleri. Türk tarafını zehirli sarmaşık gibi saran faşist zihniyetin yalnızca Kürtlerin boğazını sıkmadığını, özgürlük-eşitlik gibi bütün argümanlarımızın kirlettiğini ve bizleri “beyaz demokratlar” seviyesine indirgediğini bilince çıkarmalıyız. Kürt sorunu eşit ve adil bir biçimde çözülmesi için sosyalist olmanın, muhalif olmanın ve hepsinden önemlisi insan olmanın sorumluluğunu J. P. Sartre’ın Cezayir-Fransa meselesinde ortaya koyduğu tutarlılığı gösterecek gücü bulmalıyız kendimizde. Rıfat Ilgaz yıllarca önce “Aydın mısın?” adlı şiirinde yapılması gerekeni tane tane anlatmışken tekrara hacet yok. İçi geçenlere ve “Benden geçti” diyenlere “aç iki kolunu iki yana korkuluk ol” demekten daha etkili ne söylenebilir ki?