Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması, Erdoğan’ın gençlik hayaliymiş!
Gençlik hayalleri önemlidir ama genellikle gerçekleşmez. Erdoğan’ın gençlik hayalinin gerçekleşmesi istisnai bir durumdur ve kendisi için kıymetlidir şüphesiz.
Onun gençlik yıllarının da geçtiği 70’ler, gençlerin hayal kurabildikleri ve hayallerini gerçekleştirebilmek için mücadele verdikleri yıllardı. Aynı yıllarda Ayasofya’nın cami olması kendisi gibi kaç gencin hayalini süslüyordu bilinmez ancak aynı dönemde yüz binlerce gencin, uğruna yaşamını bile feda edebildiği hayalinin “daha özgür, daha demokratik bir yaşam ve sınıfsız, sömürüsüz, eşitlikçi, barış içindeki bir dünya” olduğu çok iyi bilinir.
Erdoğan’ın gençlik hayalleri gerçekleşirken, hayali eşitlik, özgürlük, barış olanlara ne oldu peki?
Bu satırları okuyan herkesin bu sorunun yanıtını/ yanıtlarını bildiğine şüphem yok. Evet, en büyük hayalleri Ayasofya’nın cami yapılması olanların iktidarda olduğu ülkede bugünlere; özgürlük, barış, eşitlik hayali kuran gençler, vatan haini ilan edilerek, işkenceden geçirilerek, idam edilerek, kurşunlanarak bombalanarak… gelindi. Sadece hayalleri, mücadeleleri, gençlikleri değil, kendileri de yok edildi.
Suçları ağırdı: Hayallerinin önündeki en büyük engeli – haramilerin saltanatını- yıkmaya girişmişlerdi. Mesela emperyalizme karşı çıkmışlardı, 6. Filo’yu denize dökmüşlerdi. İşçiyle, köylüyle, ezilen Filistin halkıyla, Kürt halkıyla birlik olmuş, onların hakları için mücadele etmişlerdi. Ve saltanatın devam etmesi için yok edilmeleri gerekiyordu.
Sadece 70’lerde, 80’lerde değil 90’larda 2000’lerde, 2010’larda da değişmedi bu. Askeri darbelerle, yargısız infazlarla, Suruç, 10 Ekim ve benzeri kıyımlarla, bu ülkenin gençleri de, gençlik hayalleri de yok edildi. Edilmeye de devam ediyor. Dahası 2020’lere geldiğimizde hayalleri yüzünden Bahçelievler’de katledilen 7 gencin faili Haluk Kırcı’ya -aklından bile geçiremeyeceği bir şovla- televizyon ekranlarında işlediği cinayetler ballandırılarak anlattırılıyor, milyonlara izlettiriliyor.
Eğer Türkiye; hayali Ayasofya’da namaz kılmak olanlarca değil de özgürlük, demokrasi, barış hayal edenler tarafından yönetilseydi bu ülkenin toprağı, havası, suyu ve insanlarının emeği; “sermayenin sınırsız sömürüsü”ne açılmayacaktı. Gelir eşitsizliği, yoksulluk, yolsuzluk, hak ihlalleri, iş cinayetleri, kadın cinayetleri… başlıklarında dünyada ilk sıralarda; bilimde, teknolojide, eğitimde, basın özgürlüğünde ise son sıralardaki ülkelerden olunmayacaktı. Bu ülkede hiçbir halk kültürel ve siyasal hakları için yaşamını ortaya koyarak mücadele etmek zorunda kalmayacak, inancından, kimliğinden dolayı ülkesini terk etmeyecek ya da tüm bunlara seyirci kalarak/ susarak gizli onaycı olmanın kişiliksizleştiren labirentlerinde değerler erozyonunun inşacılarından olmayacaktı.
Erdoğan, Ayasofya’nın cami olma hayalini kurduğu zamanlarda beraberinde bu kadar haksızlığın, hukuksuzluğun, emek ve doğa sömürüsünün de olacağını hayal etmiş midir bilemem. Fakat Erdoğan’ın hayallerinin peşinden giderken bir taraftan yabancı ve yerli sermayeye diğer taraftan da Kırcı gibilere “hayal bile edemeyecekleri” bir ülke sunduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Milyonlarca insanın hayallerinin, geleceklerinin ve yaşamlarının karartılması pahasına…