Cumhuriyet ikinci yüzyılına çok büyük bir alt üstlükle girecek. Faşist Saray rejimi gitse de gitmese de bu böyle. Alt üstlüğün sadece Türkiye’ye özgü olmadığı da herkesin malumu. Dünya çapında neoliberal kapitalizmin krizi pek çok ülkede farklı biçimlerde gerilimler üretiyor.
Bizde yaşandığı gibi popülizm sonrası otoriter rejimler gelip yine kendi yarattığı sorunlara takılıyor. En başta geniş emekçi kesimlerin yaşamını idame ettirmekte zorlanması otoriter rejimlerin rıza üretmesini zorlaştırıyor. Yanı sıra yaşanan ekolojik kriz ve kar odaklı tarım politikaları gıda krizine yol açıyor. Artık emekçiler yoksullukla değil açlıkla yüz yüze. Ekolojik krizin boyutları dünyanın ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. “Ekmeğimizi elimizden aldılar, suyumuzu da alacaklar, nasıl yaşayacağız?” Bu cümle halktan birine ait, 70 yaş üstü halktan bir kadına…
Yani emekçiler aslında her şeyin farkında. Sokak röportajlarında bilgece tespitler yapan, kapitalizmi yerden yere vuran, genç-yaşlı insanlar çok seyrediliyor. Var olan gerçeklerin teşhiri önemlidir ancak bu dönem emekçilerin gerçeğin teşhirinden çok geleceğini eline almasına vesile olacak siyasi temsilcilere ihtiyacı var.
Cumhuriyet ikinci yüzyılına girerken siyasi öznelerde de ciddi bir karmaşa ve altüstlük yaşanıyor. Kartlar yeniden karılıyor, taşlar yerinden oynuyor. Bu giriş seçimle birlikte olacağı için ortalık daha da bir hareketli. Taksim saldırısı da Sinan Ateş cinayeti de bununla ilgili. İktidarlar değişebilir ama devlet ne olacak? Azıcık solcu olan Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olursa devlet geleneği ne olur? Saray rejimi kaybederse devlet içindeki yuvalanmalar ne olacak?
Millet İttifakı’nda cisimleşen restorasyoncu seçenek bir türlü dikiş tutturamıyor. Adaylık meselesi önemli bir kriz olarak masada duruyor. İYİP Cumhur İttifakı tarafından çekiştirildikçe Meral Akşener kalp sorunu yaşıyor! Babacan, aday olursam rahat kazanırım; Davutoğlu, önemli kararlarda ittifak güçlerinin imzası olmalı, diyor. Millet İttifakı’nın bu duruşu iddiasını zayıflatıyor. HDP ile nasıl ilişki kurulacağı meselesi ciddi olarak gündem olduğunda ortalığın daha da karışacağı açık.
Bu atmosferde HDP’nin seçime kendi adayı ile gireceğini açıklaması ciddi bir etki yarattı. %11 ile %14 bandında oy alan meclisin 3. büyük partisinin bu tutumu gayet açık ki siyasi bir tutumdur ve sonuna kadar haklıdır. Demirtaş’ın dediği gibi, HDP başkasının adayına oy verme derneği değildir! Yani ciddi bir siyasi öznedir. Son yerel seçimlerdeki AKP’ye kaybettirme taktiği sonrası bu seçimlerde de “alttan ve gizli” destek beklentileri boşunadır. Aynı nehirde iki kere yıkanmaz! O süreçten ciddi sonuçlar çıkarılmıştır. Ayrıca bu seçim çok kritik bir süreçte geleceğin yeniden kurulacağı bir konakta yapılacaktır. HDP gibi ciddi bir siyasi öznenin daha inisiyatifli olmasından doğal bir durum yoktur.
HDP’nin aday çıkarma taktiğinin kitlesi üzerindeki olumlu etkisi Emek Özgürlük İttifakı’nın Kartal Mitingi’nde açıkça gözlemlendi. Mitingin coşkulu ve kitlesel katılımı umut verdi. Mitingin başlığı “Yoksulluğa, Savaşa, Baskılara Dur Diyelim. Birlikte Değiştirelim”di. Ancak başlıktaki temalardan çok HDP’nin aday çıkarmasının ve daha öncekilerden farklı olarak daha geniş çerçeveli bir bileşenle sürece giriyor olmasının yarattığı coşku öne çıktı.
20 yılı aşkın zamandır iktidarda olmanın yarattığı yıpranmayla Siyasal İslam ideolojik olarak tükenmiştir. Çocuklara dönük cinsel saldırılarda cisimleşen çürüme ayyuka çıkmıştır. Restorasyoncu güçler de ideolojik olarak Kemalizm’le “idare etmeye” çalışmaktadır. Her iki ideolojik kurgu da geleceği temsil etmiyor. Emekçilerin büyük oranda son birkaç yıla kadar Siyasal İslam’ın ideolojik hegemonyasının etkisinde olduğu biliniyor. Gelinen aşamada buradan kopuşlar var, ancak henüz kopuş gideceği istikameti bulamamıştır. İstikametin sosyalizm olması gerektiği çok açıktır. Ancak reel sosyalizm pratiğiyle hesaplaşmasını tamamlamamış, 21. yüzyıl sosyalizmi seçeneğini parlatamamış bir sosyalist seçeneğin yol alamayacağı da açıktır.
Son zamanlarda TİP’in büyümesi sanki bu boşluğu dolduruyor gibi görünse de bu yanıltıcı bir durumdur. TİP, HDP ile CHP arasında kalmış “Hayır”cı, seküler orta sınıftan besleniyor. Sol bir seçeneğin güçlenmesi iyidir. Ancak taşlar yerli yerine oturtulmazsa yanıltıcı olabilir. Ciddi bir “kürsü performansıyla” gelinen noktada birkaç önemli sorun vardır. TİP’in Kemalizm’le ideolojik mesafesi(zliği), büyük oranda orta sınıflara hitap etmesi ve işçilerle organik bağının zayıflığı. Bu durumun böyle kabul edilip ona göre ilişki kurulmasında bir beis yoktur. Ancak işçi sınıfının, güvencesizlerin, işsizlerin yani bilcümle “ayak takımının” siyasi temsilcisi henüz tam olarak şekillenmemiştir. 21. yüzyıl sosyalizminin ete kemiğe bürünmesi ve ciddi bir seçenek olarak örgütlenmesi en alttakilerin örgütlenmesi ile mümkün olacaktır. Bize geleceğimizi kazandıracak olan da budur.