PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları, İmralı görüşmesini gazetemize anlattılar.
Yasin Kobulan-Safiye Alağaş/İstanbul
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları Rezan Sarıca ve Nevroz Uysal, 22 Mayıs günü müvekkilleri ile İmralı’da görüştü. 8 yılın ardından avukatların yaptığı ikinci görüşmede, üzerinde durulan gündem ise İmralı tecridine karşı başlatılan açlık grevi ve ölüm oruçları oldu. Görüşmeyi gerçekleştiren Asrın Hukuk Bürosu avukatları, İmralı’da müvekkilleri ile yaptıkları görüşmeye dair sorularımızı yanıtladı.
Müvekkiliniz PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek amacıyla haftada kaç başvuru yapıyorsunuz? 2 Mayıs’tan bu yana kaç görüş başvurusu yaptınız? Bunların kaçına olumsuz yanıt verildi?
Müvekkilimiz Sayın Abdullah Öcalan ile İmralı görüşme prosedürleri gereği haftada 2 görüşme başvurusu yapıyoruz. Bu başvurular öncelikle Çarşamba için, görüşme sağlanmayınca da Cuma için yapılmaktadır. 2 Mayıs sonrasında bizler açlık grevleri ve ölüm oruçlarının hassasiyeti sonucu neredeyse her gün için başvuru yapmaya başlamıştık. 2 Mayıs sonrası başvurularımıza 22 Mayıs tarihli görüşme haricinde olumlu veya olumsuz herhangi bir yanıt verilmemiştir.
27 Temmuz 2011’den sonra ilk defa 2 Mayıs ve 22 Mayıs’ta müvekkiliniz ile görüşme gerçekleştirdiniz? Yola çıktığınız süre zarfından müvekkiliniz ile görüşme gerçekleştirdiğiniz ana kadar nasıl uygulamalardan geçiyorsunuz? O süreci biraz anlatır mısınız?
İmralı Tecrit Sistemi’nin bir boyutunu fiziksel mekan olarak “ada”da tutulma hali oluşturur. İmralı karadan, havadan ve denizden askeri yasak bölge olup cezaevi girişine kadar askeri bir yetki kapsamındadır. Cezaevinin girişine kadarki alan askeri bir prosedür kapsamında gelişirken; cezaevine vardıktan sonra diğer cezaevlerinde de Adalet Bakanlığı prosedürleri başlıyor. Görüşmeye birden çok arama ve kontrol sonrasında başlıyoruz.
Müvekkiliniz ile nasıl bir ortamda görüş gerçekleştiriyorsunuz? Görüşme mekanından ve görüşme ortamından söz etmek isterseniz neler söylemek istersiniz?
Sayın Öcalan ile diğer cezaevlerinde avukat görüşme odasına benzer şekilde, ancak diğer cezaevlerine göre karşılıklı mesafesi daha uzun bir masada görüştük.
Öcalan ile görüşmeniz ne kadar sürdü?
Son görüşmemiz yaklaşık olarak 1 saat 20 dakika sürdü.
İmralı’ya gittiğiniz 2 Mayıs gününde Öcalan haricinde diğer üç müvekkiliniz ile görüşme gerçekleştiremediniz. 22 Mayıs gününde gittiğiniz İmralı’da Öcalan dışında diğer üç müvekkiliniz ile görüşmeniz oldu mu? Öcalan ile diğer üç müvekkiliniz birbiri ile görüşebiliyor mu?
Bizler maalesef bugüne kadar diğer üç müvekkilimiz Sayın Veysi Aktaş, Sayın Ömer Hayri Konar ve Sayın Hamili Yıldırım ile İmralı’ya nakledildikleri zamandan itibaren henüz hiçbir görüşme gerçekleştirebilmiş değiliz. Bu başvurularda da yine görüşme imkanımız olmadı.
Sayın Öcalan’a diğer müvekkillerimiz ile görüşüp görüşemediğini sorduğumuzda ise bize görüşebildiklerini, durumlarının iyi olduğunu, kendisi ile birlikte yürüme konusunda da yetkin olduklarını paylaştı.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, 16 Mayıs’ta yaptığı ‘Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme yasağı kaldırıldı’ ifadesi, İmralı’daki tecridin kaldırıldığı şeklinde yorumlanabilir mi? Bakan’ın bu açıklaması, birkaç görüş sonra bu görüşmelerin sonlandırılmayacağı garantisini veriyor mu?
Türkiye yargı/adalet mekanizmaları açısından Adalet Bakanlığı düzeyinde bir yetkilinin açıklama yapmış olması kuşkusuz önemlidir. Adalet Bakanı kısıtlılık içeren kararın kaldırıldığını ifade etti. Ancak unutulmamalıdır ki Sayın Öcalan’ın avukatları ile görüşmeleri 20 Temmuz 2016 yılına kadar herhangi bir karar veya yasa gerekçe gösterilmeden engellenmekteydi. Engellemelerin gerekçeleri de tamamen keyfi olan gemi arızası ve hava muhalefetiydi. Yine aile görüşmelerini kısıtlayan son karar da ortada duruyor.
Nitekim bu konuda Sayın Öcalan’ın da biz avukatların da kesinlik oluşturan bir öngörüsü bulunmuyor. Avukatları olarak bizler bu konudaki tek güvencenin Sayın Öcalan’ın avukatları ile görüşmesini sağlayan demokratik toplumsal irade olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan demokratik kamuoyunun sorumluluğunu devam ettirip sürecin takipçisi olması oldukça önemlidir.
Müvekkiliniz ile yaptığınız görüşmelerde, Öcalan’ın üzerinde durduğu en temel konu ne oldu?
Sayın Öcalan ile 22 Mayıs tarihli görüşmede temel gündemimiz açlık grevleri ve ölüm oruçlarıydı. Bununla beraber 2 Mayıs tarihli görüşmemizde paylaşmış olduğu 7 maddelik metnin amacı, ilgili tartışmaları ve etkisine de konuştuk. Ek olarak demokratik siyaset, bir önceki görüşmemizde değerlendirmeler yaptığı Mem û Zîn Destanı ve kadın özgürlüğüne dair yaklaşımları da konuştuğumuz konular arasındaydı.
Açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerini Öcalan nasıl değerlendirdi? Öcalan gönderdiği mesajında ‘Asıl bundan sonrasında bana yeterli yoğunluk ve irade ile eşlik etmenizi özenle belirtiyorum’ diyor. Öcalan’ın bu ifadesi nasıl yorumlanmalı? Öcalan’ın sözünü ettiği ‘yoğunluk’ ve ‘eşlik etme’ vurgusunu hangi temelde ele almak gerekiyor?
Basın açıklamamızda Sayın Öcalan’ın eylemcilere yönelik saygı ve selamlarını paylaştığını ve bu tutumu onurlu bir duruş olarak değerlendirdiğini paylaşmıştık. Kendi el yazısı ve imzası ile bize iletilen ve kamuoyuna paylaştığımız mektupta da kendisine yönelik maksadın hasıl olduğunu rahatlıkla belirttiğini ifade ediyordu. Tabi bunlarla beraber Sayın Öcalan görüşme sırasında bu konudaki yaklaşımını etraflı bir şekilde izah etti.
Sayın Öcalan görüşmede birkaç kez Gandhi’yi örneklendirip başta Leyla Güven olmak üzere tüm eylemcilerin Gandhi’yi incelemeleri gerektiğini ifade etti. Gandhi’nin de açlık grevleri yaptığını ancak açlık grevlerinin ötesinde siyasal mücadeleye öncülük ettiğini ve bu durumun açlık grevinin olmazsa olmazı olduğunu söyledi.
Cesaret konusunda açlık grevi ve ölüm orucu eylemcilerinin kendisinden daha cesur olduğunu ifade ederken, esas olması gerekenin ise ölüme yürümek değil halka öncülük yapmanın ve inşa etmenin olduğunu vurguladı. 21 yıldır her gün kendisi ile ilgili düşünüp on farklı düşünceye ulaştığını, ne yaptığını, ne yapabileceğini sorgularken; zindandakilerin de kendilerini geliştirerek yetkin hale getirip, kendisi ile yürüyebilecek konuma getirmeleri gerektiğini belirtti.
Bir bütün olarak eylemcilerin, sağlıklarına kavuşmasını ve morallerini yükseltmesini önemserken; ruh, beden ve zihin olarak kendisi ile birlikte yürüyebilecek şekilde yetkin kılmaları gerektiğini ifade etti. İrade ile birlikte, yetkinlik ve yeterliliği de esas aldığını, kendisini de bu şekilde konumlandırdığını söyledi.
Görüşmenizden yaklaşık bir hafta önce CPT heyeti, 3 yılın ardından İmralı’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Öcalan, bu ziyarete ilişkin sizinle bir bilgi paylaştı mı? Öcalan bu görüşmeyi nasıl yorumladı?
Sormamız üzerine CPT’nin ziyaretini teyit etmekle yetinip bu görüşmede başkaca bir detay paylaşmadı.
Öcalan’ın sözünü ettiği yedi maddelik deklarasyonun Türkiye kamuoyunda tartışılması ne anlam ifade ediyor? Öcalan, yedi madde için ‘Tüm çevrelerden nasıl bir karşılık verileceğini 30-40 gün anlarız’ değerlendirmesinde bulunmuştu. Öcalan için bu yedi maddenin tartışılması neden bu kadar hayati önem arz ediyor?
Sayın Öcalan; her iki görüşmede de toplumda derinleşen kutuplaşma ve ayrışma halini gözlemlediğini ifade etmiştir. Özellikle Türk-Kürt ilişkilerinin onarılması zor, derin yaralar almasının önüne geçmeye çalıştığını belirtmektedir. Türk-Kürt kardeşliği ile ilgili Malazgirt’ten Cumhuriyet dönemine kadar tarihsel örnekler verirken Kürt’süz Türk’ün olamayacağını, kendisinin onurlu barış zemininde bu birlikteliği sağlayacak bir iradesi olduğunu, Türkiye tarafından da böyle bir iradenin çıkması gerektiğini ifade etmiştir.
7 maddelik metin de Sayın Öcalan’ın demokratikleşme ve onurlu barışın gerçekleşmesini mümkün kılacak yöntemi ortaya koymaktadır. Her bir maddenin ayrı ayrı derinlemesine tartışılması ve anlaşılması gerekmektedir. Kendisi görüşmelerimizde Özal döneminden başlayarak 23-25 yıldır yürüttüğü tartışmalarında daha derin ve daha yoğun bir düzeye geldiğini de belirtiyordu.
Sayın Öcalan’ın bu yaklaşımı tarihsel ve ilkesel olup günlük meselelere indirgenmemesi gerekmektedir. Açlık grevleri ve ölüm oruçlarını bizzat kendi çağrısı ile sonuçlandırdı. İmralı’da yürütülen mutlak tecridi kaldırmaya dönük eylemcilerin kararlılıklarını ve güvence istediklerini ifade ettiğimizde, kendisi de haklılık payı vermiş ve 30-40 gün içinde durumun daha net anlaşılacağını söylemiştir. Sayın Öcalan açısından 30-40 günlük süre bir yandan mutlak tecridin kaldırılması yönünde bir iradenin oluşup oluşmadığının diğer yandan da 7 maddelik metin ile ilgili her çevreden çıkacak yaklaşımların anlaşılması açısından önemli görülmektedir.
Sayın Öcalan’ın bunlarla beraber kamuoyuna paylaşmış olduğu çağrısı, iradesi ve kararlılığı konusunda karamsar olmadığını, umutlu olduğunu ve kendine güvendiğini de açıkça gördüğümüzü özellikle belirtmek isteriz.
Öcalan mesajında, 2013 çözüm süreci vurgusu öne çıkan başka bir nokta. Öcalan’ın 2013-2015 yılları arasında devam eden çözüm sürecine neden atıfta bulunuyor?
Sayın Öcalan’ın 2013 vurgusu yapmasının temel nedeni 2013 tarihli Newroz bildirgesinden sonra ortaya çıkan toplumsal havadır. Yoksa kendisi bu vurgudan kaynaklı süreç algısının oluşmaması gerektiğini ve şu an ortada bir süreç olmadığını da açıkça ifade ediyor.
Demokratik siyasete eleştiri
‘Parasız çalışacak üç kişi yok mu?’
Demokratik siyaset ile ilgili değerlendirmeleri olduğunu ifade ettiniz. Bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?
Demokratik siyaset ile ilgili değerlendirmeleri, açlık grevleri ölüm oruçları eylemleri ve 7 maddelik metne dair tartışmalarını ifade ederken yaptı. Kendisi toplumsal ve siyasal sorunların bu düzeyde derinleşmesinde demokratik siyasetin de sorumluluğu olduğunu düşünüyor. Gerçek anlamda siyaset yapmayı bilen neredeyse kimsenin olmadığını, halka öncülük yapılamadığını, açlık grevlerinin de bu yetersizlik ile ilgili olduğunu ifade ediyordu.
Sayın Öcalan HDP’nin kuruluş sürecine atıfta bulunarak Türk-İslam milliyetçiliği ile Klasik Laik Türk milliyetçiliği arasında üçüncü bir çizgiye sahip olması durumunda yüzde 30 alabileceğini ancak yeterli bir düzeyi yakalayamadığını düşünüyor. Yerel yönetimler konusunda da kayyumlara karşı önlem alınamadığını; benzer durumun yine ortaya çıkabileceğini paylaşırken; halka gönüllü hizmet, komünal belediyecilik, demokratik belediyecilik konularında düşünerek, gelişme kaydedilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yerellerde toplum için para almadan çalışabilecek üç kişi bulunamıyor mu diye de sormaktadır.
‘Pozitif rol oynarım’
Öcalan, iki görüşmesinde de başta Rojava/Kuzey Suriye olmak üzere Suriye’deki gelişmelere dair ayrı başlıklar açtı. Öcalan’ın Suriye’deki gelişmelere dair değerlendirmeleri nelerdir? Öcalan’ın Suriye’ye dönük çözüm önerilerini biraz açabilir misiniz?
Sayın Öcalan 7 maddelik metnin Kuzey Suriye ile ilgili ifadeleri tüm dünyada yankılar bulmuş ve tartışılmıştır. Bunun da böyle olması oldukça doğaldır. Zira Ortadoğu’nun savaş, şiddet ve kaos boyutu ile bir bütün olarak geldiği hal ortadadır. Gerek küresel, gerek bölgesel gerekse yerel güçler bu konuda çözüm üretmedikleri gibi mevcut sorunları daha da derinleştirmektedir. Sayın Öcalan tam da bu noktada sadece Kürt sorunu ile sınırlı olmayan, Suriye’nin de bütünlüğünü ve demokratikleşmesini öngören somut, gerçekçi ve kalıcı çözüm önerileri ortaya koymaktadır. Bu konudaki yaklaşımını beşinci savunmada etraflıca anlattığını ifade etti.
Sayın Öcalan imkan ortaya çıkması durumunda Suriye’nin bütünlüğü içinde Kürt sorunu dahil olmak üzere Suriye’nin tüm sorunları konusunda pozitif rol oynayacağını söylemiştir. Kendi düşüncelerinin ve çözüm önerilerinin Suriye’nin sorunlarını çözeceğini, Kürtlerin ve diğer toplulukların temel haklarının anayasal güvenceye alınmasının zorunluluğunu da özellikle vurguladı.
Sayın Öcalan anayasal güvence konusunda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, demokratik özerklik, federe sistem ve diğer tartışmaların olabileceğini söylemektedir. Aynı şekilde bölgesel çözümler ile birlikte siyaset ve diplomatik görüşmeleri de önemsiyor. Sayın Öcalan’ın her iki görüşmede de karşılıklı hassasiyetlere duyarlı olunması gerektiğini vurguladığını söyleyebiliriz. Ayrıca bir önceki görüşmede olası Suriye Demokratik Anayasası’ndan sonra Avrupa’dan, her yerden Türkiye’den bile geri dönüşlerin mümkün hale geleceğini belirtmişti.
‘Feodal trajedi ve demokratikleşme sancısı’
Öcalan’ın her iki görüşmede de Mem û Zîn destanı konusunda değerlendirmeler yaptığını paylaşmıştınız…
Sayın Öcalan her iki görüşmede de görüşmeye giden avukatların Cizreli olması vesilesi ile Mem û Zîn’den örnekler veriyordu. Sayın Öcalan, Mem û Zîn’i feodal sıkışmışlığın trajedisi ve demokratikleşmenin sancısı olarak değerlendiriyor. Kürt aşkını yazdığını ve bunların siyasi yazılar olduğunu ve aşkı da sahici yaşamak gerektiğini ifade ediyor. Sahte ve birbirini kandıran ilişkilerin her yerde görüldüğünü söylüyordu.