BM’nin Abdullah Öcalan’a dair verdiği ‘tedbir’ kararını hatırlatan Av. Cengiz Yürekli, ‘Sayın Öcalan yararlanmasın diye görmezden gelinen bütün pratikler gün geliyor bütün Türkiye hukukunu kapsamına alıyor ve otoriter bir hukuk anlayışını inşa ediyor ‘ dedi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 25 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 32 aydır haber alınamıyor. “Hava muhalefeti” ve “koster bozuk” gerekçesiyle başlayan avukat ve aile görüş engelleri, “disiplin cezaları” ile sürdürülüyor. Yasağa ilişkin farklı tarihlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) ve Birleşmiş Milletler’in (BM) çeşitli birimlerine başvurular yapıldı.
Bu başvurulardan biri de BM İnsan Hakları Komitesi’ne 29 Temmuz 2022 tarihinde yapılan başvuru oldu. Avukatlar, “incommunicado (dış dünyadan tamamen iletişimsiz halde)” haline son verilerek, ziyaret hakkının sağlanması için tedbir kararı alınmasını istedi. Komite, bu talebi kabul ederek, başvurucuların kendi seçecekleri bir avukata derhal ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın erişim sağlanması talebini 6 Eylül 2022 tarihinde Türkiye hükümetine iletti. Aradan geçen süreye rağmen Türkiye herhangi bir adım atmadı. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, İmralı’da devam eden tecride dair BM İnsan Hakları Komitesi’ne yapılan başvurunun önemini ve verilen karara uyulmamasını değerlendirdi.
‘Kabul edilemez bir durum’
Tecridin 25 yıldır uygulandığını anımsatan Yürekli, gelinen aşamada İmralı’daki mevcut durumu tanımlamada tecrit kavramının da yetersiz kaldığına dikkat çekti. İmralı’daki tecrit durumunun “incommunicado” şeklinde tarif edilen mutlak iletişimsizlik haline dönüştürüldüğünü söyleyen Yürekli, “Bu kavramı İmralı için ilk kullanan biz değil CPT’dir. CPT İmralı’ya dair 2016 ziyaretinde açıklamış olduğu raporunda, bu kavramı kullanıyordu ve bunun kabul edilemez bir durum olduğunu söylüyordu” diye belirtti.
‘Tüm itirazlar sonuçsuz’
Mevcut iletişimsizlik haline karşılık yaptıkları tüm itiraz ve suç duyurularının sonuçsuz kalmasının ardından iç hukukta son olarak AYM’ye yaptıkları tedbir talepli başvuruyu hatırlatan Yürekli, “Dosya 3 yılı aşkın bir süredir durmakla beraber AYM tedbir talebini reddetti. Tedbir talebini reddetmesinin bir gerekçesi bize iletilmedi. İşkence durumunda mağdur işkence gördüğünü iddia ediyorsa ve bunu geçerli bir şekilde ortaya koyuyorsa ispat külfeti artık karşı tarafa geçer. AYM bunu neden kabul etmediğinin gerekçelerini bildirmek durumundaydı. Ancak böyle bir durumda söz konusu olmadı” dedi.
Türkiye karara uymuyor
AYM’nin “tedbir” talebini reddetmesi ve müvekkillerinden haber alamama halinin devam etmesi nedeniyle 22 Temmuz 2022’de BM İnsan Hakları Komitesi’ne yaptıkları tedbir talepli başvuruya değinen Yürekli, “Komite bizim taleplerimizi Türkiye hükümetine Eylül ayında iletti ve bunu yaparken de 6 Eylül tarihinde kendi iç tüzüğünün ilgili maddesi gereğince kararın görüşme esnasında başvurucuların yani Sayın Öcalan ve yanında tutulan diğer müvekkillerimizin kendi istedikleri avukatları ile derhal görüşmelerinin gerçekleştirilmesini talep etti. Bu konuda bir gelişme olmaması üzerine komite kararını 19 Ocak 2023 tarihinde hükümete tekrardan aktardı. Fakat bu tedbir talebine rağmen herhangi bir gelişme olmazken mevcut tutulma hali hala devam etmektedir” diye konuştu.
‘İşkenceyi teşhir ediyor’
Yürekli, kararın istisnai durumlarda verilen bir karar olması bakımından büyük bir önem arz ettiğini vurguladı. Kararın, taraf devletle diplomatik ilişkiler ve işbirliğine dayandığını ve bu bakımdan yaptırım gücü olduğuna işaret eden Yürekli, “En büyük önemi de mevcut insan haklarını, yasaları ve sözleşmeleri istismar eden hükümetlere karşı kamusal tazyiki harekete geçirmek olarak değerlendirebiliriz. Özellikle uluslararası ve ulusal muhalefetin insan haklarından yana bir pratik geliştirmesinin önünü açarken var olan işkenceyi tespit edip bunu uluslararası düzeyde teşhir ediyor” şeklinde konuştu.
‘Karara uymak zorunda’
Türkiye’nin komitenin vermiş olduğu karara uymak zorunda olduğunu belirten Yürekli, aksi halde bu durumun Türkiye’nin insan hakları karnesine yansıyacağına dikkat çekti. Yürekli, şöyle devam etti: “BM’nin birçok mekanizması önünde belli yıllık raporlar ve tespitler söz konusu oluyor. Bunlar diplomatik bir baskıya vesile olacaktır. Ne kadar otoriter olursa olsun hiçbir yönetim bu tarz durumlarda işkenceci sıfatıyla anılmak istemez. Bugün BM cezaevleri kuralları Nelson Mandela’ya adanmıştır. Adeta bir günah çıkarmak adına bu kurallar Mandela’nın tutulma koşullarıyla anılmaktadır ve hükümetlerin cezaevlerinde neler yürütmeyeceği Mandela’ya saygı olarak düzenlenen kurallar çerçevesinde ele alınmıştır. Bu yönüyle hiçbir hükümet bunu istemeyecektir. Sivil toplum kuruluşlarına, insan haklarından yana olan ilgili meslek örgütlerine bir işkencenin varlığını işaret edecektir. Uluslararası ve ulusal anlamda insan haklarından yana olan muhalefetin gelişmesini gerçekleştirecektir.”
‘Ortak ses çıkarılmalı’
Komitenin bu kararının, Türkiye hukukunun demokrasi, barış ve temel hak ve özgürlüklerden yana evirilmesi için kritik bir karar olduğunu ve ortak bir ses çıkarılması çağrısında bulunan Yürekli, “Mevcut Türkiye infaz hukukundaki hukuksuzluklar İmralı’da hayata geçirilerek gerçekleşti ve bugün bütün Türkiye infaz hukuku İmralı’ya göre şekillenmiş durumdadır. Adeta Sayın Öcalan haklarından yararlanmasın diye bütün cezaevleri bu kapsama alınmış ve daha da ileri boyuta alınacaktır. Sayın Öcalan yararlanmasın diye görmezden gelinen bütün pratikler gün geliyor bütün Türkiye hukukunu kapsamına alıyor ve otoriter bir hukuk anlayışını inşa ediyor” şeklinde konuştu.
Haber: İbrahim Irmak / MA