PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Newroz Uysal ‘CPT’nin İmralı’ya ilişkin raporlarını kamuoyuna iletebilecek bir yetkisi var’ dedi
İmralı’da 24 yıldır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ve Hamili Yıldırım’dan 25 Mart 2021 tarihinden bu yana haber alınamıyor.
JIN NEWS’ten Şehriban Aslan’a konuşan Abdullah Öcalan’ın avukatlarından ve Asrın Hukuk Bürosu Avukatı Newroz Uysal, “CPT’nin çıkıp ilgili ülkenin sözleşmeye uygun davranmadığını, kendi tavsiyelerine uymadığını bu nedenle var olan iş birliğinin gerektiği gibi yürümediğini ifade ederek hem ziyaretlerini hem de raporlarını kamuoyuna iletebilecek bir yetkisi var” dedi.
Söyleşinin öne çıkan bölümleri şöyle:
- Asrın Hukuk Bürosu olarak 28 baroya başvuruda bulundunuz. Bunun üzerine Diyarbakır Barosu’nun İmralı’ya gitmek için bir girişimi oldu. Buna ilişkin Adalet Bakanlığı’ndan bir geri dönüş oldu mu?
Asrın Hukuk Bürosu olarak sadece Sayın Öcalan ile görüşebilmek ya da var olan tecrit koşullarına hukuki anlamda itirazda bulunmanın dışında; İmralı uygulamalarının yaratmış olduğu toplumsal ve hukuksal sonuçlarını gözeterek birçok uluslararası kurumlara belli aralıklarla başvuru ve çağrılarda bulunuyoruz. Bunların en sonuncusu aslında yoğun bir başvuru sürecine girdiğimiz dönemde Sayın Öcalan 2021 yılının Mart ayında telefon görüşmesinin yarıda kesilmesinden sonra uzun bir süre haber alamadık. Öncesinde de aile ve avukat görüşmesi gerçekleşmiyordu. Ha keza diğer iki müvekkilimizin de protesto ettiği bilgisinden sonra ve koşulların çok ağır olduğunu ve tecrit koşullarından gerçek anlamda bir protesto halinden sonra avukatlar olarak birçok kuruma itirazlarda bulunduk. Sonuç alamadık.
- 14 Ağustos’ta Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları İçin Avrupa Avukatlar Birliği (ELDH) öncülüğünde, 22 ülkeden 350 avukat Abdullah Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na mektup gönderdi. Sonrasında ise Fas, Filistin, Güney Kürdistan, Irak, Lübnan, Mısır, Kuzey ve Doğu Suriye ile Ürdün ve daha birçok ülkeden 2 bine yakın avukatın Adalet Bakanlığı’na Abdullah Öcalan ve İmralı’da kalan 3 isimle görüşmek için başvuruda bulunduğu duyuruldu. Sizler Abdullah Öcalan’ın avukatı olarak bu başvuruları ve girişimleri yeterli buluyor musunuz?
Uygulanan tecrit ve izolasyon sistemine karşı bizler hukuki başvurular dışında aslında Türkiye ve dünyada duyarlı ve tecrit halinin sona erdirilmesi konusunda birçok temaslar yaparak çalışmalar yürütüyoruz. Bu noktada avukatların hem Türkiye hem dünyada 2 bini aşkın avukatın Sayın Öcalan ile görüşme talebiyle Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunmasını çok kıymetli buluyoruz. Bugüne kadar buna benzer birçok girişimde bulunulmuştu. Bazen imza kampanyası, bazen deklarasyon, bazen çağrılar bazen de Avrupa Konseyi ve CPT’ye başvurular yapılıyor. Ancak ilk defa bu kadar yüksek bir sayıda bu kadar geniş bir coğrafyada ve bu kadar net bir taleple böylesi bir başvuru gerçekleşmişti. Türkiye’deki avukatlara dönüş yapılmadığı gibi 2 bini aşkın avukata da dönüş yapılmadı. Hukukçuların içinde eski hakimler, hala yargıçlık yapanlar ve baro başkanları yer alıyor. İmzacılar bu konuyu gündemlerinde tartışacaklarını, bununla sınırlı kalmayacakları ve belli planlamalarını olduğunu biliyoruz. Bu noktada bunun devamının getirilmesi gerekiyor. Kendilerinin de bu yönlü planları var. Bunların daha da artırılmasını istiyoruz.
- Avrupa Konseyi Türkiye’den İmralı’ya dair ‘umut hakkına’ ilişkin somut bir cevap istedi fakat Türkiye var olan yasaları hatırlatmakla yetindi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AİHM’nin ağırlaştırılmış müebbedin önceye kadar infaz edilmesinin işkence yasağı olduğu tespitine dair mahkeme kararının ya da bizlerin basında “umut hakkı” diye ifade ettiğimiz kararın uygulanmasına dönük prosedürü devam ediyor. Bakanlar Komitesi 2014 yılından bugüne dek 8 yıllık bir süreçte denetim mekanizmasını başlattı ve bu sürdürülüyor. Ancak bu 8 yıllık süreçte ne komite gerektiği ciddiyetle kararın uygulanmasını talep etti ne de Türkiye bu kararın gereği olan yasaların değiştirilmesi konusunda bir adım attı.
Komite harekete geçmedi
Buna ilişkin komite 8 yıllık süreçte sadece bir kez 2020 yılında 30 Kasım ve 1 Aralık toplantısında gündemine aldı. Ve bu gündemine alma hususu da hem bizlerin hem de bu sivil toplum kuruluşları başvuruları sonucu gerçekleştirmiş oldu. Yani olağan prosedür içerisinde resen komite harekete geçmedi.
Ciddi yaklaşılmadığını gösteriyor
Sadece Kürt halkı, hukukçular ya da demokrat hukukçular bunu tartışıyor. Diğer cepheden bir mahkeme kararı var. Türkiye ne yaparsa yapsın hala bu sözleşmenin bir tarafı, bununla sorumlu ve bu sorunları gündeme getirmekle zorundadır. Ancak komitenin bu kadar gündeme almaması, zamana yayması, Türkiye’yi normal deyimle sıkıştırmaması, ama hukuksal olarak ifade edersek etkin bir takip yapmaması; aslında Türkiye’ye bu süreci zamana yayma fırsatı verdi
Türkiye sadece ağırlaştırılmış müebbet konusunda değil, bugün Türkiye Avrupa Konseyi’nde, AİHM’de, CPT’ye karşı, Bakanlar Komitesi’ne karşı, BM’ye karşı gerçek anlamda bir hukuk tanımazlık hali var. Kararları tanımama, uygulamama, sürece yayma ya da açıktan meydan okuma görünürde bir hal olsa da aslında bunun böyle olmaması gerektiği ve bu kurumların tepki vermesi gerekiyor. Ancak sadece hukuksal prosedür ve yükümlülük sözleşmeden kaynaklı yükümlülükte bugün maalesef ki bunları belirleyen süreç onların siyasi ekonomik pazarlıkları oluyor. Bu pazarlıkların sonucu olarak da Sayın Öcalan, Kavala, Demirtaş, faili meçhul, ifade özgürlüğü kararları benzer birçok kararda zamana yayan bir hal var.
- Geçtiğimiz haftalarda CPT İmralı Cezaevi’ne ziyaret gerçekleştirdiğini duyurdu. CPT yaptığı ziyaretin içeriğini Türkiye’nin izin vermesi halinde açıklayacağını belirtti. Ki bilindiği gibi CPT yıllardır kritik zamanlarda ziyaretler gerçekleştirip içeriğe ilişkin bilgilendirme yapmıyor. CPT’nin bu tutumunu nasıl değerlendirmek gerekir?
CPT’nin İmralı ziyareti kamuoyunda haklı olarak çokça tartışıldı. CPT’nin ziyaret etmesi için biz avukatların sürekli başvuruları var. Uluslararası arenada siyasi partiler, siyasetçiler, halkın kendisi bireysel olarak birçok alanda çağrılar ve başvurular olmuştu. Bu çağrı ve başvurular sadece bir kerelik başvuru için değildir. CPT’nin görevini yerine getirmesi ve düzenli takip gerçekleştirmesi içindir. CPT’nin Eylül ayında gerçekleştirmiş olduğu ziyarete tabi ki önem veriyoruz ve tabi ki olması gereken budur. Ziyaretlerin sıklaştırılması gerekir. Raporların hızlı bir şekilde hazırlanması, kamuoyuna duyurulması ve orada var olan mutlak iletişimsizlik halinin ortadan kaldırılması beklenti ve talepler bu yöndedir. Ancak bu son yıllarda sadece bir ziyaret gerçekleşti.
24 yıllık İmralı tutsaklık tarihi süreci 9’uncu ziyaretidir. CPT’nin ziyaret sonrası kamuoyuna açıklama yapmayacağına dönük kendi iç tüzüğünden gelen bir prosedürdür. Ziyaretler gizli gerçekleşiyor, döndükten sonra kamuoyuna duyuruluyor. Bir ön rapor hazırlanarak ülkeye sunuluyor. Ülkenin cevabı alınarak son rapor hazırlanarak komite üyeleri tarafından onaylanıyor ve kamuoyuyla paylaşıp paylaşmayacağı prosedürü işliyor. Bu CPT’nin olağan prosedürüdür.
CPT’nin raporları iletme yetkisi var
Ancak bu olağan prosedürün işletilmesi için olağan süreç olması gerektiğini düşünmek gerekir. Bugün İmralı’da yaşanan durum olağan bir süreç değildir. İmralı olağan bir cezaevi değil. İmralı aslında CPT’nin ziyaret edip belli prosedürleri işleteceği mekan olmaktan yıllardır çıkmış. CPT en son 2019 yılı ziyaretinde; ‘bizim uzun zamandır ifade ettiğimiz İmralı infaz rejimi tamamen değişmelidir. Öcalan’ın koşulları mutlak iletişimsizlik halidir’ dedi.
CPT ciddi tespitlerde bulunmasına rağmen aradan 3 yıl geçmiş ziyarette bulunuyor ancak bu ziyaretin sonunda kamuoyuna açıklama yapmayı bir kenara bırakalım o koşullarda 2019’un Mayıs ayından bu yana ne değişti hukuki anlamda? Değişen hiçbir durum yok. Tersine daha da ağırlaşan ve kötüleşen hukuksal tablo var. Bu tabloyu sadece biz avukatlar kendi içimizde kamuoyuyla paylaşmıyoruz. 3 ayda bir CPT’ye raporlar gönderiyoruz. Çok yakından bildikleri, takip ettikleri bir cezaevidir İmralı… Bu nedenle normal prosedürü işletmeden kendi sözleşmelerinde yer aldığı gibi ilgili ülkenin sözleşmeyi uygulanmama, raporları uygulamama, tavsiyeleri yerine getirmeme konusunda uygulamamada ısrarcı olması halinde; CPT çıkıp ilgili ülkenin sözleşmeye uygun davranmadığını, kendi tavsiyelerine uymadığını bu nedenle var olan iş birliğinin gerektiği gibi yürümediğini ifade ederek hem ziyaretlerini hem de raporlarını kamuoyuna iletebilecek bir yetkisi var.
CPT ziyaretleri sıklaştırmalı
CPT yükümlülüklerini yerine getiriyor mu? Hayır. Olağan bir cezaeviymiş gibi olağan bir prosedür işletiyor. Biz Sayın Öcalan’ın en azından sağlığıyla ilgili bir bilgilendirme yapılması talebi de kamuoyuna, ailesine ve avukatlarına çekimse bir hal var. Hala Türkiye’yi işbirliği yapabilecek bir partner, bilgi alabilecek bir partner ve sözleşmeye uyan bir taraf olarak görüyor. Türkiye sözleşmeye uymadığını aleni bir şekilde söylerken geçen yılın Ağustos ayında 2020 raporlarını açıkladı. Açıklandığı tarihten sonra peş peşe dış dünyayla iletişim, aile ve avukat yasakları verilmiştir. O dönemde ziyaret ettiklerinden bir gün sonra biz öğrendik ki Sayın Öcalan’a bir disiplin cezası verilmiş. CPT’nin yapması gereken politik bir tavır almak, kendi sözleşmesine uyarak görevini yerine getirmektir. Bizim onlardan talebimiz de çağrımız da bu yöndedir. Umuyoruz ki bu saatten sonra bu prosedürleri tüketerek en azından kamuoyuna sağlıklı bir bilgi verir. Ziyaretlerinin sıklığını artırarak daha yakından bir takip gerçekleştirmeleridir.
İSTANBUL