Baroların İmralı tecridine karşı sessizliğini eleştiren avukat Yunus Emre Güneş, ‘Barolar en asli görevlilerinden biri olan işkence sistemine karşı çıkmalı’ diyerek tecridi işkence sistemi olarak değerlendirdi
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde devam eden mutlak tecrit 24 yılını geride bırakırken, Abdullah Öcalan için haftanın iki günü avukatlar, bir günü ise vasisiyle birlikte aile görüşmek için başvuruda bulunuluyor. Tüm başvurulara rağmen “disiplin” cezaları gerekçesiyle 27 aydır engelleniyor. Avukatlarıyla en son 7 Ağustos 2019 tarihinde görüşen Abdullah Öcalan’dan, kardeşi Mehmet Öcalan’la 25 Mart 2021’de yaptığı kesintili telefon görüşmesinden sonra haber alınamıyor. Aile ve avukatların yaptığı başvurular reddedilirken, hukuk örgütlerinin girişimleri de yanıtsız bırakılıyor.
Türkiye’de 775 avukat, 10 Haziran 2022 tarihinde Bursa Cumhuriyet Basşavcılığı’na başvurarak, Abdullah Öcalan ile görüşme talebinde bulundu. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) ise 2022 yılının Kasım ayından itibaren birçok kentte barolara başvuru yaparak, tecridin kaldırılması için sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yaptı. Yapılan başvurulara karşı Türkiye Barolar Birliği (TTB) başta olmak üzere birçok baro sessizliğini sürdürüyor. PKK Liderine yönelik tecrit sistemi ve hukuki boyutunu ÖHD Genel Merkez Yöneticisi avukat Yunus Emre Güneş Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
İmralı’da açık işkence
Av. Güneş, tecridin kişinin dış dünya ile bağının koparılarak izole edilmesini amaçladığını belirterek, hukuki karşılığının ise “açık işkence” olarak tanımlandığını söyledi. Güneş, Türkiye’nin kuruluş aşamasından bu yana inkar, imha, hukuka aykırı hak ihlalleri, anti demokratik uygulama ve işkenceyle gündemden düşmediğini belirterek, tecrit politikasının da bu uygulamalardan biri olduğunu kaydetti.
Yasalarda yeri yok
Tecridin yasal mevzuatta ve uluslararası hukukta işkence olarak belirlenerek yasaklanmasına rağmen Türkiye’nin bunda ısrar ettiğine dikkat çeken Güneş, “Yasal mevzuatı olan ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanun infaz yasasında tecrit diye bir düzenlemeye yoktur. Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası hukukta da tecride yer yoktur. Aksine hem yasal mevzuatta hem de uluslararası hukukta işkence olarak belirlenmiş ve yasaklanmış bir uygulamadır” dedi.
Demokrasinin aktörü
İmralı’da uygulanan tecrit ve işkence sisteminin tüm ülkeye yayıldığını vurgulayan Güneş, ” Sayın Abdullah Öcalan Türkiye’de barışın ve demokrasinin önünün açılması için temel aktör olarak yer almaktadır. Birincil aktör ve muhatap o dur. Sayın Öcalan Kürt sorununun demokratik yollarla, barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiği üzerine geliştirmiş olduğu metotlar ve pratikteki çabaları hem ulusal hem uluslararası arenada yankı bulmaktadır. Sayın Abdullah Öcalan’ın oluşturmuş olduğu paradigma ve pratikteki mücadelesi bugün tüm dünyada yankılanıyor. Somutlaşmış örneği Rojava’dır. İktidar bu paradigmaya karşı her yerde savaş açarak, kendisini var etmeye çalışıyor” dedi.
Tüm dünya ortak
CPT’nin sorumluluğunu yerine getirmeyerek, tecridin bir parçası haline geldiğini söyleyen Güneş, “Uluslararası denetim mekanizması ve kurumlar bu suça ortaktır. CPT son yaptığı İmralı ziyaretine ilişkin raporunu henüz açıklamadı. CPT sorumluluğunu yerine getirmeyerek, bu tutumu ile tecridin bir parçası haline gelmiştir. Yine AİHM, defalarca kez İmralı cezaevlerine dair birçok hak ihlali kararı verdi. Ancak bu hak ihlallerinin denetimini gerçekleştirmedi. Buna karşı Türkiye’ye yaptırımı olmadı. Birçok uluslararası mekanizma bulunmakta ama bu mekanizmalar sorumluluklarını yerine getirmiyor. Bütün bu kurumlar Türkiye’ye sessiz kalarak suça ortak oluyorlar” diye konuştu.
Baroların sessizliği
Tecride karşı baroların sessizliğine dikkat çeken Güneş, “Savaş, ekonomik kriz, hak ve ifade özgürlüğünün yok sayılması daha çok derinleşecektir. ÖHD olarak tecridin son bulması için baroların sessiz kalmamaları, sorumluluklarını yerine getirmeleri konusunda başvuruda bulunduk. Yine aynı çağrıyı Türkiye Barolar Birliği’ne yaptık. Çünkü tecrit bir işkence yöntemidir. Baroların en asli görevlilerinden biri işkence sistemine karşı çıkmaları ve tavır tepki göstermeleridir. Ancak başvurularımızı yapmamıza rağmen hem Türkiye Barolar Birliği hem barolar üzerine düşen sorumluluklarını yerine getirmiyor. Bu sorumluluktan kaçıyorlar. Bu sürece kim sessiz kalırsa, aslında bir nevi bu sürece bir taraf konumunda yer alır” şeklinde konuştu.
İZMİR