Avrupa’nın bir kör noktası var: kendi sağcı aşırılıkçılarının çevrimiçi yaygınlığı. Kıtanın aşırı sağ grupları dijital olarak becerikliler, halkın algısını çarpıtmayı, siyasal gündemi yönlendirmeyi ve gazetecilerin gözünü korkutmayı biliyorlar. Demokratik süreçleri durdurdular ve göç politikalarında geri adım atmak üzere siyasetçiler üzerinde baskı kurdular.
Avusturya’da filizlenen ve Avrupa’nın en hızlı büyüyen aşırı sağ hareketlerinden birisi olan Kimlik Nesli (Generation Identity) ile Yeni Zelanda’da Christchurch’te camilerde 50 insanı öldüren adam arasında yeni açığa çıkan bağlantılar bu hareketlerin aynı zamanda şiddet ve terörizmi teşvik ettiğini ortaya koyuyor. Saldırganın sözde manifestosu “Büyük Yerinden Etme” olarak adlandırılan bir komplo teorisine atıfta bulunuyor.
Beyazların yerlerinin aşamalı olarak göçmenlerle değiştirildiğini iddia eden bu teori yıllardır kimlikçi kampanyaların merkezinde yer alıyor. Christchurch saldırısından sadece bir hafta sonra Avusturya’nın Kimlik Nesli grubu – ki Avusturya Kimlik Hareketi olarak da biliniyorlar – Viyana’da “Büyük Yerinden Etme” karşıtı, “yeniden göç” ve “İslam’dan arındırma” çağrısında bulunan bir protesto düzenledi.
Grubun talepleri göç yasasının gereğince suçluların, aşırılıkçıların ve iltica başvurusu reddedilenlerin sınır dışı edilmesi çağrılarının ötesine gidiyor. “Yeniden göç” aslında göçmen arka planına sahip ve beyaz olmayan bütün Avrupalıların kitlesel olarak tehciri için kullanılan bir örtmece. Söz konusu etno-yerlici ideolojinin bu kadar tehlikeli olmasının nedeni kendi mensuplarının dışarıdan gelen bir grup karşısında doğrudan varoluşsal bir tehlike ile karşı karşıya olduğu fikrini ortaya atması ve bunu güçlendirmesi.
Kimlik Nesli kamusal olarak şiddeti desteklemiyor, ancak mensupları savaş hazırlığı yapıyor ve talim rehberleri silah başı çağrısı olarak görülebilir. Her yaz Avrupa’nın dört bir yanından hareketin mensupları Fransa kırsalında askeri tarzda idman kampları düzenliyorlar. Kitapçıkları çevrimiçi saldırıları tasvir ederken “sniper görevi” ve “kapsamlı hava saldırısı” gibi askerileştirilmiş bir dağarcıktan faydalanıyor.
Avusturya Kimlik Hareketi’nin liderlerinden birisi Martin Sellner isimli bir neo- Nazi. Anjem Choudary, Avrupa’da İslamcı terörizme esin veren nefret vaizlerininin önde gelenlerinden birisiyse Sellner onun aşırı sağdaki muadili denilebilir. Christchurch saldırganının harekete para verdiği ortaya çıktıktan sonra evi geçtiğimiz hafta istihbarat birimlerince aranan Sellner Avrupa’da boylu boyunca sofistike hale getirilmiş bir radikalleşmenin öncülüğünü yaptı.
Soykırımı inkâr eden Gottfried Küssel’in akıl hocası olan aşırı sağcı aktivistin Youtube’da 90 binden fazla abonesi ve Telegram’da 16 bin takipçisi bulunuyor. Kırmızı Hapı Verme Sanatı (The Art of Redpilling) adlı kılavuzda Sellner’in hareketi adım adım radikalleşme yönergesi sunuyor. Kimlikçi ideolojilere yeni müfrezeler kazandırmadan önce, ifade özgürlüğü ve cinsiyet eşitliğine karşı yaygın hoşnutsuzlukları başlangıçta kaldıraç şeklinde kullanmayı öneriyor: “yumuşak kırmızı hap tohumlarını eker sonra onları sürekli sularsınız.
Başlamak için dürüstçe bir soru, orada bir haber, burada bir eposta, akşam oldu mu bira yanında bir anekdot.” Kimlik Nesli aynı zamanda mensuplarını aldatma ve manipülasyon taktikleri hususunda da eğitiyor. Çevrimiçi “Medyada Gerilla Savaşı” için kullandıkları başarılı yöntemleri saldırgan kampanyalarının viral hale gelmesine ve küresel bir kitleye erişmesine vesile oldu. Kimlik Nesli’nin önde gelen üyeleri bana Avustralya’dan Kanada’ya kadar dünyanın dört bir köşesinde kendi uzantılarını oluşturmak istediklerini söylediler.
Pan-Avrupa hareketi ideolojisi Fransa’da 2003’teki başlangıcından bu yana toplumun uçlarından merkeze yol aldı. Avrupa’nın dört bir tarafından aşırı sağ popülistler – Almanya’da AfD’den (Almanya için Alternatif) İtalyan Birliği’ne, İspanya’da Vox Partisine – Kimlik Nesli’nin dilini ve siyasal önerilerini ana akım haline getirdiler. Bu siyasal hareketler eşikte bekleyen “Batı’nın işgali” ideolojik varsayımını paylaşıyorlar. “Yalancı basın” ve azınlıklar karşısındaki acımasız kampanyaları çapraz tozlaşarak yayılıyor ve birbirlerini güçlendiriyor.
Avusturya’da hareketin büyümesine daha ziyade aşırı sağ Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) gevşek yaklaşımı olanak tanıdı. Meclis grubundakilerden belediye başkan yardımcılarına önde gelen parti görevlilerinin protestolarda, kampanya etkinliklerinde ve partilerde kimlikçilerle yan yana resimleri bulunuyor. Avusturya şansölye yardımcısı Heinz-Christian Strache ve FPÖ Şehir Konseyi mensubu Ursula Stenzel, Kimlik Nesli’nin kampanyalarını retweet dahi ettiler. Kimlik nesli gibi FPÖ de “yeniden göç” çağrısında bulundu.
Hareket ayrıca Avusturya’nın 2018 sonunda BM Göç Pakı’ndan çıkması konusunda baskı uygulamada önemli bir rol oynadı. Stratejik Diyalog Ensistüsü’nden bir araştırma Sellner ve Avusturya hareketinin, kamuoyunu pakt karşısında biçimlendirmek için sosyal medyada büyük ölçekli dezenformasyon kampanyaları başlatmadan önce Telegram’da ayrı şifreli kanallar üzerinden harekete geçtiğini gösteriyor. Artan halk baskısına yanıt olarak Avusturya hükümeti artık Avusturya Kimlik Hareketi’ni yasaklamayı düşünüyor. Ancak grubu engellemek bunların yerelci ideolojilerinin yaygınlaşmasını engellemek için pek işe yaramayacak.
Bu tarz bir yaklaşım artık kapalı gruplar şeklindeki birimler halinde faaliyet göstermeyen, günümüzün gevşek ağlar halinde ulus aşırı bir şekilde örgütlenmiş aşırı sağ şebekelerinin sunduğu gerçeklik karşısında çağdışı kalıyor. Kimlikçi aktivistlerin yasaların etrafından dolanmak ve mesajlarını daha geniş kitlelere yaymak için yeni yöntemler bulmaya devam etmesi muhtemel.
Güvenlik güçleri, siyaset yapıcılar ve teknoloji firmaları olanı anlamakta yavaşlar ve [şimdiye kadar, ç.n.] çevrimiçi aşırılıkçılık sorununun sadece ufak bir kısmıyla uğraştılar. Sosyal medya şirketlerini İslamcı mesajlar söz konusu olduğunda aşırılıkçı içerikleri kaldırmaya zorladılar ancak mesele aşırı sağ içerik olunca aynı hızda ve kapsamla davranmadılar. Uluslararası aşırı sağ için güvenli sığınaklar haline gelmiş daha küçük kıyıda köşede kalmış platformlar büyük oranda görmezden gelindi.
Gözlenmeyince, karşı konulmayınca Gab, 8chan ve Bitchute gibi ultra-liberter platformlarda şiddeti teşvik eden mesajlarını yaygınlaştırmak konusunda aşırı sağ serbest kaldı. Christchurch bir kalk borusu olmalı. [Şiddet teşvik eden içerik, ç.n.] kaldırma mekanizmalarımızı hızlandırmalı, algoritmalarımızı daha şeffaf hale getirmeliyiz ve nefret yayan ifadeler karşısındaki önlemlerimizi dengeli ve kapsayıcı kılmaya acil ihtiyaç duyuyoruz. Ancak zararlı içeriklerin hepsi yasadışı değil ya da hepsi platformların kurallarını çiğnemiyor ve Avusturya’nın Kimlik Nesli usta biçimde bu yasal boşlukları kendi faydasına kullanıyor.
Bu boşlukları kapatmak için, kullanıcıları yasal olarak gri alana düşen zararlı içeriklerden korumak üzere dijital direnç inisiyatifleri geliştirmek için uğraşmak zorundayız. Eğer harekete geçmezsek ya da aşırı sağ ağların ortaya koyduğu tehdidi ciddiye almazsak sayısız yeni saldırıyı esinlemelerine izin verme riskini üstlenmiş oluruz.
*Julia Ebner Londra’da Stratejik Diyalog Enstitüsü’nde araştırmacı ve The Rage: The Vicious Cycle of Islamist and Far-Right Extremism kitabının yazarıdır.
Ali Rıza Güngen tarafından çevrilen bu yazı www.politikyol.com’dan alınmıştır.