ÖHD Eşbaşkanı Bünyamin Şeker, İmralı tecridine karşı Adalet Bakanlığı’na yaptıkları başvuruya cevap verilmediğine dikkat çekti: Sayın Öcalan’a yönelik tecrit, bireye özgü bir rejim, devlet politikası sistematiği olarak karşımıza çıkıyor. Dosyalar avukatlarıyla paylaşılmıyor
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağrı tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 25 Mart 2021 tarihinden bu yana haber alınamıyor. Öcalan, söz konusu tarihte kardeşi Mehmet Öcalan ile “kesintili” telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Öcalan’ın yakınları tarafından sonrasında yapılan başvurulara olumlu ya da olumsuz bir yanıt verilmiyor. Öcalan’ın avukatlarıyla da görüşmesi engelleniyor. Öcalan, en son 7 Ağustos 2019 tarihinden avukatlarıyla görüşebildi. Öcalan’a 12 Ekim 2021 tarihinde Bursa İnfaz Hakimliği tarafından 6 aylık avukat görüş yasağı verildi. Avukat görüş yasağı 22 Nisan tarihinde dolmasına rağmen, avukatların Öcalan ile görüşme talebiyle Bursa İnfaz Hakimliği’ne 29 Nisan’da yaptığı başvuru da reddedildi. Bu reddedilme gerekçesinin, 13 Nisan tarihinde verilen 6 aylık yeni bir avukat görüş yasağı olduğu ortaya çıktı. Öcalan’dan haber alınamaması ve ağırlaştırılmış tecride karşı sivil toplum ve hukuk örgütleri üzerinden yapılan başvurulara da henüz olumlu ya da olumsuz bir dönüş sağlanmış değil.
Öcalan üzerindeki tecridin son bulmasını talep eden hukuk örgütlerinden Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) Eşbaşkanı Bünyamin Şeker, son görüş yasağı ve İmralı’daki “özel hukuk” uygulamalarına dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Mevcut yasalar bile Sayın Öcalan söz konusu olduğunda uygulanmıyor’
Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği 1999’dan bu yana tecrit altında tutulduğuna dikkati çeken Av. Bünyamin Şeker, söz konusu tecridi “bilinçli ve kişiye özel” olarak nitelendirdi. İmralı’daki hukuk sisteminin dünyanın hiçbir yerinde olmadığını kaydeden Şeker, son bir yılda ne telefon ne aile ne de avukat görüşünün sağlanmamasına değindi. İmralı’daki tecridin hukuk mekanizmaları içerisinde açıklanamayacağını ve anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ifade eden Şeker, “Sayın Öcalan’a yönelik tecrit, bireye özgü bir rejim, devlet politikası sistematiği olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
Öcalan’ın son “kesintili” telefon görüşmesinde avukatlarıyla görüşmek istediğini hatırlatan Şeker, söz konusu görüşmedeki ifadelerle devletin “Bizden kaynaklanmıyor, Öcalan avukatları ile görüşmüyor” söyleminin teşhir olduğunu kaydetti.
Av. Şeker şöyle devam etti: “2011 yılından bu yana avukatlar Sayın Öcalan ile sadece 5 kere görüşmüş. Bunun izahı mümkün değil. En son kamuoyuna bir disiplin cezası yansıtıldı. Ancak 6 ay süreyle avukat görüş yasağı getirilmişti. Fakat Ceza İnfaz Yasası’nın 59’uncu maddesinde net bir şekilde avukat görüşlerinin nasıl yapıldığını, hangi durumlarda kısıtlandığını, kısıtlılık koşullarının ne olduğu açık bir şekilde yazılıyor. Bu disiplin cezası kanunda yerini gören, yerini bulan, zemine oturan bir karar değil. Yine avukatların uzun süredir başvurularının yanıtsız bırakılması, herhangi bir şekilde bir cevabın verilmemesi de devletin bu politikasının hukukla izah edilemediğini gösteriyor. Devlet meşru bir zemin bulamıyor ki avukat görüş yasağının neden uygulandığını açıklayabilsin. Çünkü yok öyle bir durum.”
Son 6 aylık yasağa değinen Av. Şeker, kararın hukukla izah edilemeyeceğini ifade etti. Birinci görüş yasağının dolmadan ikinci bir disiplin kararı verildiğine dikkati çeken Şeker, “Normalde cezaevinde tutulan bir kişinin hakkında verilmiş bir mahkeme kararı varsa bu avukatlarına tebliğ edilir. Dosya avukatlarıyla paylaşılır. Avukatlar da buna göre itiraz süreçlerini işletir. Ancak Sayın Öcalan’a ilişkin verilen kararlarda şöyle bir absürtlük var; Dosyalar avukatlarıyla paylaşılmıyor. Yani şu anda o karar neye ilişkin verilmiş, ne için verilmiş, ne zaman verilmiş, itiraz süresi dolmuş mu, dolmamış mı bilinmiyor. Mevcut yasalar bile Sayın Öcalan söz konusu olduğunda uygulanmıyor. Bunlar devletin pratikleriyle ortaya çıkan ve sonuç olarak yansıyan meselelerdir. Yani devlet Sayın Öcalan’a özel bir politika uyguluyor. Bunu hukukla açıklıyor ama adı hukuk değil. Çünkü bir karar verildiğinde o kararlara karşı uygulanacak işlemler tek tek o kararlarda yer almak zorunda. Ancak bu kanunların gereği Sayın Öcalan söz konusu olduğunda hiçbir şekilde yerine getirilmiyor. Bu nedenle tecrit hali, hukuk mekanizması içinde açıklayabileceğimiz durum olmaktan çıkmıştır” şeklinde konuştu.
‘Süreçler keyfi bir şekilde işletiliyor’
Tecridin siyasi, hukuki, diplomasi ve hukuki boyutları olduğu gibi uluslararası boyutunun da olduğunu söyleyen Şeker, İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nun Öcalan hakkında verdiği ihlal kararlarını hatırlattı. Öcalan ile toplum arasındaki iletişimin koparılmak istendiğini dile getiren Av. Şeker, tecrit ve avukat görüş yasağına karşı girişimlerinin olduğunu aktardı. Şeker, Asrın Hukuk Bürosu’nun başvurularının ardından Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduklarını ancak hala cevap alamadıkları bilgisini paylaştı. Şeker, bu durumun da devletin mekanizmalarının işletilmediği anlamına geldiğine işaret ederek, “Ne olursa olsun olumsuz ya da olumlu bir idari başvuru söz konusu olduğunda devlet mekanizmalarının süreklilik ve ciddiyet gereği bir cevap vermelidir. Ancak uzun zamandır Türkiye devleti içerisinde bu teamüller işlemiyor. Devlet ciddiyeti, sürekliliği ortadan kaldırılmış durumda. Süreçler keyfi bir şekilde işletiliyor” diye kaydetti.
‘Kürtlere uygulanıyorsa görmezden gelelim…’
Tecride karşı bazı kesimlerin “Kürtlere uygulanıyorsa görmezden gelelim” anlayışına sahip olduğunu ifade eden Şeker, bu kesimlerin de bir gün hukuksuzlukla karşı karşıya geleceğini kaydetti. Şeker, Gülen Cemaati örneğini vererek, “Benzer duruma maruz kaldı. Şimdi yine aynı sessizlik söz konusu. Demokratik kamuoyu Kürtler söz konusu olduğunda hala Kürtleri ‘terörist’ olgu olarak değerlendirmekte ve yapılanlara göz yummakta. Gezi davasında gördük. Bütün bunlarla birlikte biz tecridi sadece Kürt kamuoyu gündemini ilgilendiren bir mesele olarak görmüyoruz” dedi.
Yaşanan çatışmalar ile tecrit arsındaki ilişkiye de değinen Şeker, 2015 sonrası devreye sokulan savaş politikalarıyla ülke ekonomisinin çöktüğünü belirtti. Av. Şeker, “Okumak isteyen, görmek isteyen çok net bir şekilde bunları görebilir. Bu yüzden tecrit olgusunu hukukla, siyasetle, toplumla, ekonomiyle alakalı olduğunu söylüyoruz. Yeter ki insanlar bu duruma gözlerini kapatmasınlar. Bu meseleye yeter ki ‘Kürtler meselesi’ olarak değil, Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki ciddi bir mesele olduğunu görsünler. Türkiye’nin demokratikleşmesinin refahla ve hukukun eşitliğiyle alakalı olduğu da göz ardı edilmemelidir. İmralı’da uygulanan sistemin bütün topluma yayıldığı somut bir şekilde görülüyor” ifadelerini kullandı.
Demokrasi için
Öcalan’ın avukatları ile yaptığı görüşmelerin kayıt altına alınmasının daha sonraki süreçte tüm cezaevlerine yayıldığını vurgulayan Av. Şeker, “Bu örnekten bile baktığımızda Sayın Öcalan’a uygulanan politikaların toplumdan bağımsız bir şekilde ele alınabilmesinin mümkün olmadığını net bir şekilde görüyoruz. Çünkü yasal düzenlemeler ona göre yapılıyor. Toplumsal refleksler, siyasi refleksler onun üzerinden yapılıyor. Bu anlamda tecrit sisteminin Türkiye’nin, Türkiye halklarını ilgilendirdiğini görmek gerekiyor. Ona göre refleks göstermek gerekiyor. Eşitlik ilkesini kendine referans olarak belirleyen muhalefet ya da demokratik kamuoyu, bu meseleyi birinci gündem olarak ele almalı. Buna karşı ses yükseltmeli. Çünkü dönüp dolaşıp herkesi buluyor. Bu anlamda tecrit sisteminin bir an önce son bulması gerekiyor. Türkiye’nin refah düzeyi veya demokrasisi için de bu bir gerekliliktir, ihtiyaçtır” diye konuştu.
Tecridin son bulması, hukuki mekanizmaların işletilmesi için sivil toplum örgütlerine de çağrıda bulunan Şeker, şunları ekledi: “Bu mücadeleyi verenler yalnız bırakılmamalı. Bu mücadeleyi yürütenler, kendi kişisel kaygıları için değil, toplumsal çıkarlar için mücadele edenlerdir. Bu anlamda ne kadar çok sahiplenme olursa, ne kadar çok kişi mücadeleye ses verirse sonuç daha çabuk ortaya çıkacaktır. Tecridin sonlanması Türkiye’deki sorunların ve savaş politikalarının sonlanacağı anlamına geliyor. Demokratik kesimleri ve STÖ’leri tecride karşı verilen sese güç ve destek vermesini bekliyoruz.”
DİYARBAKIR