Asrın Hukuk Bürosu avukatı Rezan Sarıca, BM oturumlarında röportörlerin, Türkiye heyetinden Abdullah Öcalan’a uygulanan avukat kısıtlılığının gerekçesini istediğini belirtti. Sarıca, ‘Türkiye heyeti raportörlerin bu sorularına herhangi bir cevap verilmeyip geçiştirdi’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer tutsaklar Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ile Hamili Yıldırım’dan 41 aydır haber alınamıyor. “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa demokratik çözüm” kampanyası kapsamında eylem ve etkinlikler devam ediyor.
İsviçre’nin Cenevre kentinde 18 Haziran’da başlayan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin (İHK) 56’ıncı Oturumu, 26 Temmuz’da sona erdi. BM İşkenceye Karşı Komite’nin (CAT) 16-17-18 Temmuz tarihleri arasındaki oturumlarına dünyadan 20 sivil toplum örgütü katılarak, yaşanan hak ihlallerine dair raporlarını sundu.
Raporda, 41 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’daki diğer tutsaklar Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ile Hamili Yıldırım’a dönük “mutlak” tecride yer verildi. Sunumlardan sonra ise komite, İmralı’dan haber alamama durumunu, avukat ve aile görüş yasaklarını Türkiye’ye sorarak savunma istedi.
TOHAV adına oturumlara katılan Abdullah Öcalan’ın avukatı Rezan Sarıca, BM oturumlarına sunulan raporun detayı, İmralı tecridine dair tartışmalar ve Türkiye’nin tecride karşı tutumuna dair Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) İbrahim Irmak’a konuştu.
Şubat’tan itibaren 4 aylık bir çalışma yürüttüklerini ve sundukları raporda en önemli bölümün İmralı Hapishanesi’nde Sayın Abdullah Öcalan ve orada bulunan diğer müvekkillerimizin koşullarıyla ilgili hazırlanan bölüm olduğunu söyleyen Sarıca, “Çünkü İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’ın içerisinde olduğu koşullar düzenli ve sürekli bir olağanüstü hal rejimi kapsamında yürütülüyor. Orada, uluslararası sözleşme, Türkiye’deki Anayasa ve uluslararası mekanizmaların hiçbirinin geçerli olmadığını ve İmralı’ya etki etmediğini ifade ettik” dedi. Sarıca, BM İnsan Hakları Komitesi’nin müvekkilleri adına almış olduğu “derhal avukatlarıyla görüştürülmelidir” kararını hatırlattıklarını söyledi.
Disiplin cezaları
Disiplin cezalarına dair konuşan Sarıca, “Tecride disiplin yasakları ve avukat yasakları gerekçe gösteriliyor. Oysa ki bu süreçlerin meşru ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerekiyordu ancak bunun böyle olmadığını ifade ettik raportörlere. Yani avukatları olarak bu süreçlerden haberdar olamıyoruz, dosyalar yasa dışı olarak gizli yürütülüyor. Biz varsayımlar üzerine sürekli olarak girişim ve başvurular yapmak zorunda kalıyoruz. Bu yönüyle orada bulunan Sayın Öcalan ve diğer müvekkillerimiz bu açıdan da avukatlarından yararlanamıyor. Bu anlamda İmralı sistemine hukuken çözüm üretecek bir muhatap aradığımızı ifade ettik” dedi.
‘Türkiye AİHM karına uymuyor’
“Ağırlaştırılmış müebbet” hapis cezasının işkence yasağına aykırı olduğunu ve bu konuda AİHM kararı olduğunu söyleyen Sarıca, “Türkiye’nin bu konuda AİHM kararına uygun adım atmadığını söyledik. BM’deki komitenin kendisi de beşinci periyodik raporunda, ‘ağırlaştırılmış müebbet’ hapis cezasının yapısal sorunlarının ortadan kaldırılmasına dair tavsiyede bulunmuş. Biz bu tavsiye talebine, AİHM kararına, Bakanlar Komitesi’nin izleme sürecine rağmen yapısal sorunun devam ettiğini de belirttik. Hatta Türkiye, bakanlar komitesine sunmuş olduğu eylem planlarında bu yasal düzenlemeleri kaldırmayacağını açıkça beyan ediyor. Çünkü istisnalar olduğunu ve bunun böyle kalacağını söyledik. Sayın Öcalan’ın barış misyonunu nasıl barındırdığını, rolünü oynaması halinde nasıl bir potansiyele sahip olduğunu, demokratik barışçıl bir hukuk düzeninin gelmesi açısından bunun elzem olduğunu ifade ettik” diye konuştu.
Raportörlerin Türkiye’ye soruları
Raportörler, Türkiye’ye birçok konuda sorular sorduğunu belirten Sarıca, “Önemli sorulardan ve değerlendirmelerden bir tanesi kuşkusuz Sayın Öcalan’ın koşulları olmuştu. Raportörler, doğrudan Sayın Öcalan’ın koşullarını Türk heyetine sordu. Yani İmralı’da Sayın Öcalan’ın 3 kişiyle birlikte kaldığı, yalnız birinin müebbet hapis hükümlüsü olduğunu da belirtti. Kendilerinden 25 Mart 2021 tarihinden bu yana hiçbir şekilde haber alınamadığını, avukatlarıyla görüşmenin kesildiğini, diplomatik bütün çabalara rağmen bilgi alınamadığını ifade ettiler. Komite, aynı şekilde AİHM’in madde 3 ihlali kararı verdiği, ‘ömür boyu hapis cezasıyla’ ilgili durum açısından da meseleyi anlamak istediğini sordu” diye belirtti.
‘Rejime uygun hareket ediliyor’
Bakanlık yetkilisinin, Abdullah Öcalan’ın koşullarına geldiğinde de Ankara 2’nci DGM tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığını belirttiğini söyleyen Sarıca, “Yetkili, İmralı ‘da 3 kişiyle birlikte kaldığını ve cezanın orada infaz edildiğini dile getirdi. Akabinde oradaki rejime uygun hareket etmek zorunda olduklarını, rejime aykırı hareket edildiğinde disiplin cezası verilebileceğini hatta ziyaretlerin yasaklanabileceğini, bu konuda yetkinin disiplin kurulunda olduğunu belirtti. Devamında, Nisan’da kesinleşen 3 aylık aile yasağı ve yine Mayıs’ın başında kesinleşen 6 aylık avukat yasağı olduğu, avukat yasağına yapılan itirazın reddedilerek, kesinleştiğini belirtmekle yetindi” dedi.
Yetkili tecridi kabul etti
Türkiye heyetinin söz konusu yanıtlarında, bir bakımdan tecridin olduğunu kabul etme hali olduğu söyleyen Sarıca, “Yani tecrit yok denilemedi. Tecridin olmadığı o ortamda ifade edilemedi. Bu açıdan aslında tecridi dile getirememe, sadece mevzuattaki birkaç durumu ve son yasağı ifade etmeyle yetindi Türkiye heyeti. Çünkü eğer ‘tecrit yok’ denilseydi ya da bunu savunulabilir bir durum olabilseydi Eylül 2018’de başlayan disiplin cezalarının bugüne kadar bizim bilebildiğimiz en az 22 disiplin cezasının ardı ardına verildiği ve bunların bilgisi paylaşılabilirdi. Aynı şekilde son 4-5 yıllık bir inceleme-denetleme süreci olduğunu düşündüğümüzde Türkiye’nin son 4-5 yılın avukat yasaklarından da bahsedilebilirdi. Ancak bunlardan bahsetmenin de farklı handikapları olacaktı. Yani bu derece sistematik, bir işkence esasına aykırı düzenin olduğu da itiraf edilmiş olacaktı. Hem tecridin olmadığını ifade edememe hem İmralı’daki koşulları savunamama açısından yeterli ve ikna edici olmayan, eksik cevap verilmiş oldu” diye belirtti.
Verilen cevaplar ikna etmedi
Verilen cevapların ikna edici olmadığını söyleyen Sarıca, “Raportörler, bu sefer doğrudan İmralı’yla ilgili koşulları yeniden sorma ihtiyacı hissetti. Çünkü cevabın üzerinden bir soru doğurdular. Raportörler, AİHM’in madde 3 ile ilgili kararına yeterince değinilmediğini, itilaf konusunda somut örnekler beklediklerini söyledi. Raportörler uluslararası sözleşmelere üstünlük tanıyan maddenin pratikte nasıl karşılandığını görmek istediklerini ifade ettiler. Bu konuda Öcalan’la ilgili 3 ay aile ve 6 ay avukat yasaklarının tek seferlik olup olmadığını sordular. Ardından avukat ziyaretlerinin işkence karşısında önemli bir tedbir olduğu belirtildi. Hangi yasa ve yönetmeliğin bu kısıtlamalara izin verdiğini öğrenmek istediler. Bu durumun uluslararası standartlara uyup uymadığını sorup, açıklanmasını istediler. Yalnız bu daha ayrıntılı ve somuta inen sorunlarla ilgili bu sefer Türkiye heyetinden herhangi bir cevap göremedik. Yani raportörlerin bu sorularına herhangi bir cevap verilmeyip geçiştirildi” dedi.
CPT’den beklenen ses BM’den çıktı
Oturumların ardından komitenin sunduğu rapor hakkında konuşan Sarıca, “Gözlem raporu incelendiğinde önemli tespit ve tavsiyelerin olduğunu görüyoruz. Aslında raportörlerin işkence vakalarıyla ilgili sordukları sorulara yeterince cevap alınamadığı da ortaya çıkmış oldu. Bu anlamda İmralı’dan haber alınamama durumunun derhal sonlandırılması, avukatların gerek hukuki sürece dahil edilmeleri gerekse de ziyaret haklarının yerine getirilmesinin talep ve tavsiye edildiği de görülüyor. Aynı zamanda ömür boyu hapis cezasının sonlandırılması ve insan onuruna, uluslararası mahkeme kararlarına uyumlu hale getirilmesi de tavsiye ediliyor. Şimdi bizim CPT’den çıkmasını istediğimiz ses bir yönüyle BM’den gelmiş oldu. BM söz konusu raporunda, İmralı’da ki koşulların kabul edilemez olduğunu net bir şeklide ortaya koymuş durumda. İmralı tecrit sisteminin hukuken artık sürdürülemezliği açığa çıkmıştır” diye konuştu.
Raportörlerle görüşme
“BM CAT oturumlarına katıldığımız gibi 5 özel raportörle de birebir görüşme fırsatı elde ettik” diyen Sarıca “Bu raportörlerle özel başvurumuzla hem görüşme fırsatı elde ettik hem de İmralı’daki güncel durumları aktardık. Raportörlerin ortaya koyduğu durum; İmralı’daki koşulların kesinlikle uluslararası standartlara uyumlu olmadığı, bir işkence tespitiyle mevcut koşulların kaygı verici olduğu, avukatların ise görevlerini yapamaması, süreçlere dahil edilememesi ve savunma hakkının yerine getirilememesi açısından Türkiye’nin yaptıklarının kabul edilemez olduğu şeklindeydi” dedi.
‘Umutlu olmamız lazım’
Yakın zamanda Paris’te de birçok sivil toplum örgütü ile görüşme gerçekleştirdiklerini söyleyen Sarıca, “Oradan çıkan bazı sonuçlar da bu tabloyu yeniden değerlendirmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda bu konuda Fransız senatör Pascal Sodelli’yle yaptığımız görüşme ve bu konudaki görüşleri de değerliydi. Sayın Öcalan’ı ‘siyasi bir mahpus’ olarak gördüğünü, Sayın Öcalan’ın konumunun önemli olduğunu ve bu konuda evrensel bir dayanışmanın örülmesi gerektiğini ortaya koydu. Yani bu görüşmelerden ortaya çıkıyor ki umutsuz olmaya gerek yok. Umutlu olmamız lazım. Sivil alanı ne kadar büyütebileceğimizin işaretleridir bunlar. Tecride karşı ortaya konulacak evrensel bir mücadele, uluslararası bir dayanışmanın sonuç alabileceğini gösteriyor” diye konuştu.