İmralı Cezaevi’nde uygulanan sürecin hukuk dışı olduğunu belirten Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Mehdi Özdemir: tecrit uygulaması esasında işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden pozisyondadır. Esasında bugünkü politik sürecin yansımasını görmekteyiz
İmralı F Tipi Kapalı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan, Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’dan 15 aydır haber alınamıyor.
İmralı’dan haber alınmamasına karşı 29 barodan 755 avukat, “Avukat görüş yasağının kaldırılması talebiyle” Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na görüşme başvurusu yaptı. Hafta sonu birçok kentten yola çıkanlar görüşmelerin yapılabilmesi ve teciride son verilmesi için Gemlik Yürüyüşü yaptı. MA’dan Müjdat Can’ın haberine göre görüşme için başvuruda bulunan avukatlardan Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Mehdi Özdemir, İmralı tecridine dair değerlendirmelerde bulundu.
Av. Mehdi Özdemir, cezaevindeki kimi uygulamalara karşı her bir mahkumun avukatla görüştürülmesi noktasında Ceza İnfaz Kanunu’nda belirli yetkiler bulunduğunu, OHAL döneminde çıkarılan KHK’lerle mahkumların cezaevlerinde avukatlarıyla görüştürülmelerine ilişkin kimi sınırlandırmalar getirildiğini, söyleyerek, “Bu sınırlandırmaların her ne kadar kanunilik ilkesi kapsamında yasal bir mevzuata döndürülmesi noktasında temel hakları ihlal eden bir pozisyon olsa da, aslında bu çıkarılan KHK’lerin İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan Sayın Abdullah Öcalan ve diğer mahpuslar açısından çıkartılan keyfi uygulamalar olduğu aradan geçen süre içerisinde alınan kararlar kapsamında hepimizce görülmekte” dedi.
Her bir tutuklunun avukatı ile görüştürülmesi noktasında var olan düzenlemelerin kişiye göre keyfi gerekçelerle sınırlandırılmamasının altını çizen Özdemir, tecridin avukat görüşmesiyle sınırlandırılmasının bir boyutu ile avukatın mesleki faaliyetlerini engelleyen, diğer yanda da “kişi özgürlüğü ve güvenliği” hakkı kapsamında kişinin mahkemeye erişim hakkının ihlalini teşkil ettiğine dikkat çekti.
‘Keyfi bir tutum’
Avukat görüş sınırlandırılması için alınan kararların gerekçeli olması gerektiğini kaydeden Av. Özdemir, “Kanun buna ilişkin olarak avukatla görüş yapılması noktasında ortaya çıkabilecek sorunlardan kaynaklı avukatla görüşün sınırlandırılması gerektiğini ifade eder. Bunun haricinde mahpusun cezaevinde almış olduğu disiplin cezasının avukatla görüşün engellenmesine sebebiyet vermemesi gerektirir. Bu yönlü bakıldığında ‘Kosterin bozuk olması’, ‘Cezaevine gidiş gelişlerin’ kimi zaman fiili engellerle sınırlandırılması noktası; hayatın olağan akışına uygun olarak ifade edilebiliyordu. Fakat son süreç itibariyle bakıldığında her bir mahpus açısından alınan disiplin gerekçeleri gösterilerek örgütsel bir iletişim veya buna yönelik çeşitli farazi anlatımlar bahane edilerek esasında alınan disiplin cezalarıyla infaz hakimliğinin vermiş olduğu kararlarla avukat kısıtlaması getirilmiştir. Uzun süredir bu noktada alınan disiplin kararların makul gerekçelerle sıralanması, aslında tecridin bu yönü itibariyle avukat ve mahpusların görüştürülmesinin engellenmesi noktasında keyfi bir tutumu bize göstermektedir” diye konuştu.
‘Politik sürecin yansıması’
Tecridin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Özdemir, İmralı’da bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer tutukluların, aileleri ve üçüncü kişilerle kurabilecekleri iletişim hakları ile avukatlarla görüşme haklarının defaatla keyfi tutumlarla engellendiğini söyledi. Tecrit uygulamasının cezaevinde bulunan bir kişinin dış ortamla iletişim kesimini bütünen engelleyen pozisyonda olduğunu da dikkat çekerek, “Bu yönü itibariyle bakıldığında keyfi, gerekçesiz, hukuki dayanaktan yoksun bir şekilde uygulanmakta olan tecrit uygulaması esasında işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden pozisyondadır. Temel hakları ihlal eden bir pozisyondadır “dedi.
Türkiye’nin iç hukuku ile yine taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde cezaevindeki mahpusların haklarının tanınmasının ifade edildiğini hatırlatan Özdemir, iç hukukta 5277 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun açık bir şekilde “avukat, aile ve üçüncü kişilerle görüş veya iletişim haklarını” belirttiğini söyledi. İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 5275 sayılı İnfaz Yasası’ndaki düzenlemelerin yok sayıldığına atıfta bulunan Özdemir, “Keyfi bir şekilde bahane veya gerekçesiz kimi hususlar ifade edilerek alınan kararlarla ne aile ne avukatlarla görüşme yapılamamakta. Bu yönü itibariyle bakıldığında esasında bugünkü politik sürecin yansımasını görmekteyiz” diye belirtti.
Adalet Bakanlığı
Diyarbakır Barosu olarak 26 Kasım 2021 tarihinde Adalet Bakanlığı’na 5275 sayılı yasanın 86’ncı maddesi kapsamında başvuruda bulunduklarını aktaran Özdemir, “Bu başvuru uzunca süredir İmralı’da bulunan mahpuslar açısından aile, avukat görüşünün engellenmesi, iletişim noktasında herhangi bir bilginin alınamayışından kaynaklı gerek aile görüşünün gerek avukat görüş hakkının ve gerekse de iletişim hakkının aile ve üçüncü kişilere verilebilmesi açısından gereken hukuki hakların mahpuslar açısından tanınması içindi. Bunun haricinde İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda var olan keyfi ve özel tanınan hakları ihlal edici hakların yerinde tespitini yapabilmek amacıyla Adalet Bakanlığı’ndan İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na gitme noktasında izin talebinde bulunmuştuk. Fakat, Adalet Bakanlığı tarafından taleplerimizin hepsi reddedildi” diye konuştu.
29 Baro ve 755 avukat
29 Baro ve 755 avukat olarak yaptıkları başvuruya da değinen Özdemir, avukat görüş hakkının her bir mahpus için temel hak olduğunu söyledi. Bu hakkın engellenmesi, hukuk dışı kararlarla keyfi olarak sınırlandırılması, uzun süredir sistematik bir şekilde avukatla görüşün yapılamamasının ihmal olduğunu ifade eden Özdemir, “Bu hakkın tanınması, bir an önce müvekkillerimizle görüşebilmemiz için gereken olanakların sağlanması, hukuk dışı keyfi kararlardan dönülmesini talep ediyoruz. Bu açıdan 775 avukatın görüş başvurusunun kabulüyle birlikte, müvekkillerimize dair cezaevindeki kimi hak ihlallerinin giderilmesi ve onlarla görüşme olanağı neticesinde ortaya çıkabilecek hukuki süreçleri takip etme durumuna sahip olacağız” dedi.
Kişiye özel bir cezaevi
“Kişiye özel bir cezaevinin inşa edilmesi, kişiye özel bir cezaevi mevcut uygulamasının hukukiliğini tartışmak; esasında hukuk dışı bir uygulamaya meşruiyet kazandırmaktır” diyen Özdemir, devamla şunları aktardı: “Türkiye’de her bir cezaevi açısından uygulanmakta olan temel bir yasa var, o da 5275 sayılı İnfaz Kanunu’dur. Fakat İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndaki mevcut uygulamalar kişiye özel kimi düzenlemelerin hayata geçirilmesi, kişiye özel kimi hukuk dışı kararların alınarak temel hakların ihmal edilmesine olanak sağlamaktadır. Bu yönüyle bakıldığında esasında İmralı’daki İnfaz Kurumu’nda mevcut mahpuslar açısından alınan kararlar ve uygulanmakta olan süreç kendi içinde hukuk dışıdır. Temel hakları ihlal edici mahiyettedir. Sayın Abdullah Öcalan açısından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin ‘Umut Hakkı’na ilişkin verilmiş bir karar mevcut. Bu karara dair AK Bakanlar Komitesi’nce devam eden bir ihlal kararının sonuçlarının giderilmesine dair bir süreç söz konusu. Bu yönüyle bakıldığında da bu ‘umut hakkı’nın ihlali kapsamında da Türkiye’nin gereken ihlal kararının giderilmesi açısından gerekli olan yasal değişiklikleri bir an önce yapması gerekir.”
DİYARBAKIR