Öcalan üzerindeki tecridin bir yönetim politikasına dönüştüğünü kaydeden Av. Miran, “Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit, İmralı Adası’ndan başlayıp tüm hapishanelere, hapishanelerden de topluma yayılan bir uygulama haline dönüştü” diye belirtti
İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 23 yıla yakın bir süredir ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 9 ayı aşkın bir süredir haber alınamıyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatları, müvekkillerinden haber alabilmek için son iki ay içerisinde en az 60 kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütüne (STÖ) başvuruda bulundu. Ancak başvurulara yanıt verilmedi. İmralı’da başlayan ve tüm cezaevlerine yayılan tecride dair konuşan Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi Cezaevleri İzleme Komisyonu Eşbaşkanı Gizem Miran, tecridin işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olduğunu söyledi.
Cezaevlerinden topluma hak ihlalleri
Tecridin hukuki olarak “cezaevlerini dizayn etme şekli” olduğunu söyleyen Miran, “Tecrit, temel bir insan hakkını hedef alan işkence ve kötü muamele yasağının ihlalidir. Ulusal anlamda da uluslararası anlamda da işkence ve kötü muamele yasağının ihlali anlamına gelir” dedi. Öcalan üzerindeki tecridin bir yönetim politikasına dönüştüğünü kaydeden Miran, “Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit, İmralı Adası’ndan başlayıp tüm hapishanelere, hapishanelerden de topluma yayılan bir uygulama haline dönüştü. Aile ve avukat görüşünün dahi yaptırılmadığı sistemin diğer hapishanelere uygulanmasının iz düşümlerini sık sık görmekteyiz. Tutukluların, hükümlülerin avukatlarıyla görüşmelerinin kayıt altına alınmasından, izlenmesinden, keyfi disiplin cezalarından, keyfi hücre cezalarına kadar birçok uygulamayla bunu görüyoruz” şeklinde konuştu.
Hukuktan uzak uygulamalar
Tecridin hukukla açıklanamayacağını vurgulayan Miran, tecridin siyasi hedefleri ve politikayla birleşen yönünün görmezden gelinemeyeceğini belirtti. Miran, “Hukuki olarak zımni bir rejim, zımni bir hukuki rejim, zımni bir infaz rejimi uygulanmaktadır. Kesinlikle dile gelmeyen, kabul edilmeyen, ancak zımni olarak yıllardır sessizce uygulanan bir rejim. İmralı Hapishanesi’nden hukuki bir kara delik olarak bahsetmek mümkündür. Bununla birlikte devletin ve dönem dönem değişen hükümetlerin Kürt sorununa ve demokratikleşmeye bakış açısıyla, bu politikasıyla birleşen bir halden bahsediyoruz. Demokratikleşmeye yaklaşıldığında veya bu amaçlandığında tecrit halinin yer yer azaltıldığı dönemler de yaşandı. Ama aynı zamanda bu noktadan uzaklaşan, sertleşen bir hükümet politikasıyla da tecrit daha da derinleştirilmekte, koşulları daha da ağırlaştırılmaktadır. Hukuki bir argüman olmaktan çıkıp siyasi hedef ve politikalarla birleşen bir yönü olduğunu söylemek mümkün” değerlendirmesinde bulundu.
‘Türkiye hukuksuzluğun farkında’
Miran, Türkiye’nin tecridin hukuksuzluk olduğunun farkında olduğunu ve bundan dolayı tecrit uygulandığını kabul etmediğini vurguladı. Miran, farklı gerekçelerle aile ve avukat görüşlerinin engellendiğini ve keyfi disiplin cezaları verildiğine işaret ederek, “Öcalan’ın avukatları da bu engelleme kararlarına ulaşamamakta ve buna ulusal ve uluslararası alanda herhangi bir itiraz konusu yapamamaktadır. Bu da zaten hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda dile getirilmesi, ön plana çıkarılmasının engellenmesi olarak görmek mümkün. Anayasa 40’ıncı madde ile güvence altına alınan vatandaşların etkili hukuk yollarına başvurma hakkını da elinden alan bir mesele. Bu engelleme kararlarına ulaşamayan avukatlar, bunu herhangi bir uluslararası mecraya taşıyamadığından uluslararası kamuoyunda bunu gündemleştirmekte yer yer zorlandıklarını görmek mümkün” ifadelerini kullandı.
CPT’nin tutumu
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mandela Kuralları’nda da bir kişinin 2 günden fazla izole etmenin işkence ve kötü muamele yasağı olarak kabul edildiğini anımsatan Miran, kural koyucuların İmralı’daki tecridi görmezden gelmesini ise “ikircikli bir yaklaşım” olarak değerlendirdi. Bu ikircikli yaklaşımın Türkiye ile girilen ilişkilerden kaynaklandığını söyleyen Miran, “CPT’nin bu konuda İmralı Hapishanesi’yle ilgili birçok raporu mevcut. CPT, son dönemde bunun bir ihlal olduğunu vurgulamakla birlikte net ifadeler kullanmaktan, periyodik ziyaretlerini yapmaktan kendini geri tutmuş durumda. Öcalan’ın avukatlarının başvurularına rağmen ulusal ve uluslararası kamuoyunun çağrılarına rağmen bir kulak tıkama halin mevcut” dedi.
Demokratikleşmeye katkı
Devletlerin, çıkara dayalı ilişkileri doğrultusunda insan hakları söz konusu olduğunda çekimser davranabildiğini vurgulayan Miran, şöyle devam etti: “Uluslararası mekanizmalar bu konuda üzerine düşeni yapmamakta. Türkiye’ye bu konuda yapması gereken uluslararası yaptırımları uygulamayı dahi gündemine almamakta. Yoksa uzun zamandır devam eden ciddi bir ihlaller silsilesinden bahsediyoruz. Bunu etkileyen en büyük şey tabii ki devletler arasında diplomatik ilişkilerdir.”
İmralı’daki tecridin sonlandırılmasının topluma güven veren bir adım olarak yansıyacağına dikkati çeken Miran, “Aynı zamanda Kürt sorununa demokratik bir yerden yaklaşılabileceğine dair umut verici olacaktır. Bu da toplumda güven tesisi anlamına gelir ve demokratikleşme yönünde ciddi bir adım olarak görülebilir” diye ekledi.
Kaynak: MA