İmralı tecridine karşı CPT’nin raporunu hala açıklamadığına dikkat çeken Av. Özgür Erol, bu durumun Avrupa Birliği ve Türkiye arasında bir münazaranın devreye girdiğini gösterdiğini ifade ederek, ‘Tecrit CPT’nin itibarını zedeliyor’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde mutlak tecrit altında tutuluyor. Abdullah Öcalan ile İmralı’da tutulan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan 40 aydır haber alınamıyor.
İmralı’ya gitme yetkisine sahip tek uluslararası kuruluş olan Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ise bu duruma karşı sessiz. CPT, İmralı’ya dair raporunu “taraf ülkenin izni olmadığı” gerekçesine bağlıyor. Ancak CPT’nin ihlallerin sürmesi halinde açıklama yapma yetkisi bulunuyor.
Asrın Hukuk Bürosu’ndan avukat Özgür Erol, İmralı tecridi, görüşmelere getirilen yasak gerekçeleri ve CPT’nin tutumuna dair Mezopotamya Ajansı’ndan Mehmet Aslan’a değerlendirmelerde bulundu.
Abdullah Öcalan’ın rolü ve etkisi
Avukat Erol, Abdullah Öcalan’a dönük mutlak tecridin birçok nedeninin olduğuna işaret etti. Erol, Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümü noktasındaki rolünün mutlak tecrit uygulanmasının başlıca nedeni olduğunu söyledi.
Devletin tecridi derinleştirerek bu rolü ortadan kaldırmaya çalıştığına dikkati çeken Erol, “Sayın Abdullah Öcalan’la kurulacak bir temas, Kürt sorunun diyalog ve siyasi yollarla çözülebileceğine dair açık bir işaret verir. Açık bir ihtimal ortaya çıkarır” diye kaydetti.
İmralı tecridini “insanlık dışı” olarak nitelendiren Erol, tecride “disiplin cezalarının” gerekçe yapıldığını kaydetti. Erol, “Bunlara ne hukuki ne siyasi anlam yüklemenin de anlamı yok. Bu disiplin cezaları oyundan ibarettir. Tecridi sürdürmeye dönük kararlardır” diye belirtti.
‘Abdullah Öcalan özümü ifade eder’
Abdullah Öcalan’ın “Mutlak tecrit siyasi ve hukuki seçeneklerin ortadan kaldırılmasıdır” sözlerini hatırlatan Erol, “Söylediklerimi esasen bu tespit üzerine kuruyorum. Hangi konuda siyasi ve hukuki seçeneklerin ortadan kaldırılmasından söz ediyoruz? Tabii ki de Kürt sorunun çözümü konusundan söz ediyoruz. Sayın Abdullah Öcalan, Kürt sorununda siyasi ve hukuki seçeneği ifade eder. Abdullah Öcalan’ın tecrit altında tutulması tam olarak bu seçeneklerin ortadan kaldırılmasıdır. Siyasi ve hukuki seçenekleri ortadan kaldırdığınızda ortada ne kalır? Askeri seçenek mi kalır? Baskı ve tahakküm seçeneği mi kalır? Başka hangi seçenek kalabilir?” ifadelerini kullandı.
Tecrit kalkarsa çözüm de zorlanır’
Tecride karşı mücadelenin esasen Kürt sorununun çözümü ile birleştiğini ifade eden Erol, “Tecridin ortadan kaldırılması, Kürt sorunun çözümünü de zorlayacak. Bu yüzden daha uzun vadeli süreklileştirilmiş bir süreç olarak değerlendiriyorum” diye belirtti.
Siyasi münazaralar mı devreye girdi?
CPT’nin İmralı ziyaretine rağmen açıklama yapmamasının raporun içeriğine dair işaretler verdiğini belirten Erol, “Yani iki senedir bu raporun açıklanmasını istemediğine göre demek bu raporda İmralı’daki kötü muamele, insanlık dışı rejime dair açık bazı tespitler içeriyor. CPT’nin bu raporun açıklama konusunda elinde mekanizmaları var. Buradaki mesele şudur; bundan 15 yıl önce bazı haftalar görüşümeler olmuyordu. CPT, buna karşı açıklama yaptı. Şimdi ise görüşmeler tümden ortadan kaldırılmış. Buna rağmen açıklama yapmıyor. Bu, işin içine siyasi dengelerin ve işlerin girdiğini, bazı çıkar hesaplarının döndüğünü gösteriyor. Avrupa Birliği, konsey ve Türkiye arasında bazı siyasi münazaraların devreye girdiğini gösteriyor” diye belirtti.
‘Tecrit CPT’nin itibarını zedeliyor’
Yaşananların AB ve CPT’nin kriter ve değerlerine aykırı olduğunu vurgulayan Erol, tecridin CPT’nin itibarını da zedelediğini kaydetti. Erol, “CPT’nin itibarını yerle yeksan eden bir gerçeklik haline gelmiş durumda. Avrupa Konseyi sınırları içerisinde öyle bir cezaevinin varlığını kabul eden işkenceye karşı bir kurum olabilir mi? Bununla birlikte CPT, bu durumun kendisi açısından artık giderek ciddi bir soruna dönüştüğünü fark ettiğini düşünüyorum” dedi.
CPT’nin Azerbaycan’a dair yaptığı açıklamayı anımsatan Erol, “Bu durum diğer ülkelere de bir mesajdır. Özellikle İmralı Tipi bir uygulamayı yürüten ülkeye açık mesajdır. Türkiye’ye açık mesajdır” diye kaydetti. Erol, böylesi bir açıklamanın, Türkiye’ye dair de bir açıklama yapılması olasılığını açığa çıkarması açısından önemli olduğunu söyledi.
AİHM kararları uygulanmıyor
Erol, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2014 yılında Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkında sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesine (umut hakkı) dair verdiği “ihlal” kararın da anımsattı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AK BK) söz konusu kararı Eylül ayında yapacağı toplantıda gündemine alacağına dikkati çeken Erol, “Umut hakkı’na ilişkin alınmış bu karar 10 yıldır uygulanmadı, uygulanmıyor. 10 yıldır uygulanmayan bir karar, bu kararı alanlar için itibar sorundur. Bu gerçeklik bu siyasi yapıların itibarsızlaşmasına neden oluyor. Eğer bu konuda bir adım atmazlarsa bu devam edecek. Bu kararın uygulanması için denetleme gücünü elinde bulunduran, yaptırım gücü olan kurumlar bundan imtina ediyorlar. Burada İmralı rejiminin uluslararası niteliğinin olduğunu açıkça görebiliriz” diye belirtti.
Haber: Mehmet Aslan – MA