Yusuf Gürsucu/İstanbul
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan tarafından 2017 yılında başlatılan “Ata Tohumu Projesi’nin” lansmanı Ankara’nın Polatlı ilçesinde yapıldı. Proje hakkında bilgi veren Tarım ve Orman Bakanlığı, “Anadolu’nun özünü ve zenginliğini oluşturan yerel tohumların sistemli ve bilinçli bir şekilde gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan öncülüğünde başlatılan ‘Ata Tohumu Projesi’nin Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesindeki kurum ve kuruluşların iş birliğiyle yürütüldü” diye açıklama yaptı.
Proje kapsamında bugüne kadar yurttaşlardan toplanan tohumların genetik ve kimyasal tanımlarının yapıldığı ve gerekli özellikleri taşıyanların çoğaltılması çalışmalarına başlandığı, bir taraftan da tohumların tesciline ilişkin prosedür ve işlemlerin yürütüldüğü kaydedildi. Açıklamada “Nitelikleri belirlenen ve çoğaltımı yapılan tohumlardan elde edilen ürünlerin mağazalarda satışlarına başlandı. Anadolu’nun özünü ve zenginliğini oluşturan ata mirası bu tohumlardan elde edilecek ürünler sofralara ulaşmaya başladı” denildi.
Tohum yasası
Geçtiğimiz yıl Tarım Bakanlığı’nın bir etkinliğinde konuşan Emine Erdoğan, köyülere, “Haydi sandıklarınızı açın, kaybolmaya yüz tutmuş ata tohumlarını çıkarın” diye seslenmişti. AKP tarafından son yıllarda ‘Milli Tarım’ söylemi altında ‘Yerel Tohum Buluşmaları’ düzenlemesi dikkat çekmişti. Bu buluşmalarda Emine Erdoğan’ın isteği ne kadar karşılandı bilemiyoruz. Ancak bazı STÖ’lerce yapılan tohum takas şenliklerinden elde edilen birçok tohumu da topladıkları biliniyor. Yerel tohumun satışı ve bu tohumlarla üretim yapılması 2006 yılında AKP tarafından çıkarılan Tohum Yasası’yla yasaklanmış ve tohumların patentlenmesi sağlanmıştı. Tohumların patentlenerek şirketlerden tohum almaya mahkum edilen çiftçiler o günden bu yana şirketlerin adeta birer hizmetlisi durumuna getirildi.
Atalık tohum
Satışa çıkarılan tohumlar patentlenirken bu tohumların toplanma sürecinde gen merkezleri de tohumlara hem devletin hem de STÖ’lerin etkinliklerinde işbirlikçileri eliyle kolayca ulaştı. Büyük tohum tekelleri halen gelişmekte olan ülkelerin yerel tohumları ile ülkelerin kamu kuruluşlarına ait gen merkezlerindeki tohumlara istedikleri gibi ulaşabildiği bilinirken AKP bunun yasal yolla yapılmasını da sağlamış durumda. Köy popülâsyonları bütün dünyada büyük bir önem kazanmış ve bunlara İngilizce ‘heirloom’ denmektedir. Türkiye’de ise bu nitelemeye “atalık tohum” denmesi tohum tekellerince önerilmiş ve bu bağlamda bu sıfat kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin, on bin yıl önce Mezopotamya’da geliştirilen buğday bütün dünyaya yayılmasına karşın Anadolu halkı artık bu tohumları kullanmaz hale geldi. İnsanlık mirası olan buğday ve diğer tohumlar üzerinde artık şirketler tek söz sahibi oldu.
300 bin çiftçi intihar etti
Monsanto, dünyanın önde gelen pamuk üreticilerinden biri olan Hindistan’a tohum satıyorlardı. Daha çok ürün verdiği ve bu tohumdan üretilen pamukların hemen alınacağı vb. yalanlar çiftçiler üstünde etkili oldu. Daha pahalı olan Monsanto’nun pamuk tohumlarını küçük üreticiler satın alabilmek için toprağını ipotekleyerek kredi almak zorunda kaldılar. Geleneksel atalık tohumdan üretilen ürünlerden tohumluk ayrılması mümkünken, patentlenmiş hibrit tohumlar ancak bir kez kullanılabiliyordu ve çiftçiler her yıl yeniden tohum için borçlanmak zorunda kalıyorlardı. Hindistan’da 1995-2013 yılları arasında Monsanto’nun tohumlarına mahkum edilen ve borçlar yüzünden arazilerini kaybeden 300 bini aşkın çiftçi, Monsanto’nun ürettiği böcek ilaçlarını içerek intihar etti.
Atalık tohum GDO’lu
Kapitalizm açlığa çare bulma adına Genetiği Değiştirilmiş Organizmaları (GDO) birçok aldatmaca eşliğinde “Dünyada açlığı sona erdirme” iddiasını tartıştırırken, geliştirilen GDO’lu ürünlerin insan sağlığı ve tarım arazileri ile bu alanlarda yaşayan binlerce tür canlı üzerindeki olumsuz etkileri can yakıcı biçimde büyüyerek sürdüğü bilinmektedir. Türkiye’de kurulu bulunan Tohum-Gen şirketleri de ele geçirdikleri tohumların genetiği ile oynayarak yeni ürün adı altında sertifikasyona gitmektedirler. Dünyada tohum üzerinde oyanan oyunlar 1947’de Nelson Rockefeller’in kurduğu Uluslararası Temel Ekonomi Ortaklığı (IBEC) ile dünya tarım tekellerinden Cargill ile başladı. Üretilen GDO’lu tohumlar için “Yeşil Devrim” adı verildi ve Meksika’dan başlayarak, tüm Latin Amerika’ya, ardından da Hindistan ve Asya’ya kadar yayıldı. Bugün Türkiye’ye de girmiş olan GDO’lu tohum ürünleri ve üretimlerinin en önemli sonuçları; zirai zararlılara karşı bağışıklık için kullanılan yeni tür pestisitlerin yoğun kullanımı, insan sağlığına olumsuz etkileri, melez türlerin toprağın yapısını bozması ve üretilen ürünlerin azalmasıdır.