Rojava Devrimi, 10. yılında. PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah: ‘Özerk yönetim sistemi halkları, kültürleri güçlendiriyor. İnanç noktasında bir sorun yok. Herkes kendi kimliği, kültürü ve milli yönü ile yer alıyor. Bu da büyük bir etki yaratıyor. Rojava devriminin 10’ununcu yıldönümünde devrime destek vermeye çağırıyoruz’
Dünyayı yöneten küresel güçlerin kurdukları sistemler dışında farklı bir sistemi esas alan Rojava Devrimi 10 yılı geride bıraktı. 19 Temmuz 2012’de Suriye’de devam eden iç savaşta, Rojava’da yaşayan başta Kürtler olmak üzere halklar, “Üçüncü Yol”u tercih ederek Kobanê’de kanton ilan etti. Rojava Devrimi olarak tarihe geçen bu süreçte, Kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik toplum paradigmasına dayanan demokratik ulusu ön gören bir model inşa edildi. Savaş ortamında ve savaşın hala sürdüğü bir dönemde Rojava’da yaşam bulan bu sistemin inşa süreci ise hala devam ediyor.
10. yılını tamamlayan Rojava Devrim sürecinde, sistemin nasıl vücut bulduğunu, dünyayı etkileyen devrimin statüsüne dönük saldırı ve tehditleri Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Asya Abdullah, Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Diren Yurtsever’e anlattı.
- Rojava Devrimi’nin üzerinden 10 yıl geçti. Bir “model” olan Rojava’da toplum inşası hangi aşamada?
Aradan geçen 10 yıl, büyük bir tecrübe oldu bizler için de. Tabi bunun yanında büyük bir direniş de yaşandı. İnşa süreci için stratejik adımlar atıldı. Bu yüzden 10 yılda büyük değişim ve dönüşümler yaşandı. Gerek zihniyet açısından gerekse de toplum örgütlemesinde, savunmasında, demokratik siyaset ve kadının öncülüğü gibi alanlarda birçok önemli çalışma yürütülerek stratejik adımlar atıldı.
Demokratik ulus paradigması esasında, yoğunlaşma, halkın sorununu çözme, savunmanın geliştirilmesi ve 3’üncü yol, stratejik kararlardı ve devrimin başlangıcıyla beraber geliştirildi.
Bu krizin uzun süreli olacağını biliyorduk. Bu yüzden savunma önceliği öne çıktı. Bundan dolayı savunma için önemli çalışmalar yürütülmeye başlandı. Yine içinde bulunduğumuz bu krizde herkes kendi çıkarlarını esas alacaktı. Biz de ‘toplumun çıkarı ve geleceği esastır’ dedik.. Bizler Rojava Devrimi’nde 3’üncü yolu esas aldık. Örgütlü ve demokratik toplum, halkların ittifakı hattını esas aldık. Bununla birlikte mücadele yürüttük. Kendi özerk gücümüzle mücadele ettik halen de ediyoruz.
Siyasi alanda da bizler herkesle diyalog kurabiliyoruz ama bizler her daim kendi öz gücümüze dayalı esaslar çerçevesinde siyaset yapıyoruz. Çözüm için çabalıyoruz. Halklar ve demokratik güçler ile ittifakı esas alıyoruz. Bizler oldukça önemli eşik ve stratejileri aştık. Nasıl başladık, nasıl gidiyoruz bugün? Kazanımlarımıza da bakmalıyız. Yine olası bir olumsuzluk karşısında bizler neler yapacağız? Bunlar bugün bizim gündemimizde.
- Demokratik ulus paradigması nasıl anlam buluyor toplum açısından?
Rojava Devrimi’nin stratejisi başarılı bir stratejiydi ve bugünlere kadar geldi. Bu strateji DAİŞ ile olan mücadelede kazandı. Bu strateji Kuzey ve Doğu Suriye’de halkların demokratik özerk sistemini ilan etti. Yine paradigma, felsefe ve zihniyette kadının gücü öncüdür. Bu büyük bir başarıydı Rojava Devrimi’nde. Kadının mücadelesi, direnişi ve gücü yaşamın tüm alanlarında devrimin 10 yılına büyük bir etki yaptı. Bu bizim için oldukça önemliydi. “Kadın özgür olmadan toplum özgür olmaz” sloganıyla kadınlar kendini örgütledi, özerk sistemini inşa etti, savunma gücünü oluşturdu, toplumun örgütlemesini esas aldı. Bundan dolayı kadın devrimi, Rojava Kürdistan’ında halkların demokratik gücünün öncüsü oldu.
Siyasi açıdan Rojava Devrimi dünyada etki yarattı. Öyle bir proje ki, her türlü zorluğa ve süreçlere rağmen bu etki sürecek. Toplum kendi sistemini kurabilir ve bunu sürdürebilir. Bundan dolayı etkisi dünyaya oldu. Bizler kendi devrimimizi bölge ve dünya açısından iyi tanımlamalıyız. Burada bir model bir kazanım oluştu. Bunu iyi tanımlamak ve iyi anlatmamız lazım.
Dolu dolu 10 yıl geçirdik bu devrimde her alanda. Bizler devrimin 10’uncu yılında elde ettiğimiz kazanımlarımızı sorunları demokratik yollarla çözmeye çalışan demokratik güçler için deneyim iyi bir tecrübe olmak istiyoruz herkes için. Yine bu kazanımlarımız da herkese mal olsun. Bir diğer şey, destek de önemli. Çünkü devrimimiz daha sürüyor. Devrimimiz daha bitmiş değil. Evet bir 10 yıl geçirdik, oldukça stratejik işler yaptık ama devrimimiz sürüyor. Daha yapacak işlerimiz var. Bir yandan da devrimimize dönük tehditler sürüyor. Suriye’nin sorunlarını çözme süreci önümüzde duruyor. Önümüzdeki tehditleri nasıl bertaraf ederizi tartışıyoruz.
- Kadının devrime katılımının askeri ve toplumsal boyutu nasıl? 10 yıl içinde kadının özgürlüğü konusunda nasıl bir dönüşüm sağlandı?
Devrimin stratejisinden biri de kadının kendi sistemini yapıp, savunmasını oluşturması, siyasetini yapması, demokratik sistemin öncülüğünü yapmasıydı. Devrimin başlangıcında bu stratejinin kararı alındı. Biz kadınlar da kendimizi bu esaslar üzerinde örgütledik. Şu an devrimin 10’uncu yılına giriyoruz. Devrimin 10 yılında kadınlar için büyük deneyimler oldu. Bu 10 yıllık süre zarfı içinde kadınlar kendi kimlikleri ile DAİŞ ile mücadelede büyük bir direniş ortaya koydu. Bu direniş tüm kadınların savunması için büyük bir başarıydı Kuzey ve Doğu Suriye için. Hatta tüm kadınlar ve insanlık için bu böyle.
Bu bir ilkti. Kadınlar kendi kimlikleri ile DAİŞ gibi bir gücün karşısında direnişin başarıya ulaşması noktasında örnek oldu. DAİŞ ile mücadele kadınların öncülüğünde yapıldı. Yine özerk yönetimde, eşbaşkanlık sistemi ilk günden beri yer aldı. Yönetimde kadının gücü, kararı esas güçtür. Hatta birçok özerk kurum ve kuruluşta, kadın katılımı erkek katılımına göre daha fazla. Şu an Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamında kadının özgün örgütlenme alanları var.
Burada çıkarılan kadın yasaları da yeni bir adımdı. Kadın kendi savunması için kendi yasalarını yapıyor. Kadın kendi kimliği ile kendini örgütlüyor. Bunların tamamı bizim devrimimizde öne çıktı. Diğer yanıyla da Kuzey ve Doğu Suriye’de stratejik ve ortak çalışmalar yapıldı. Şu anda Kuzey ve Doğu Suriye Kadın Meclisi adı ile çalışmalar yapılıyor. İçinde hem siyasi hem toplumsal olarak Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm etnik yapılarından oluşan 58 örgüt yer alıyor. Kürtler, Araplar, Süryaniler, Çerkesler, Çeçenler vs. Ortak bir sözleşmemiz var. Şimdi de özerk yönetim sözleşmesi gündemimizde. Burada kadına bağlı alanlar tartışılacak. Önümüzdeki süreçte de hem kadın yasaları hem de kadın prensipleri var. Kadın prensiplerini bizler onayladık. Şu an onu esas alıyoruz.
Kadınlar günlük olarak sistemlerini kendileri yürütüyor, var olan sorunlarını kendileri çözüyor ve gelecek için olan gerekli kararları da kadınlar alıyor. Genel Adalet Meclisi yanında ayrıca Kadın Adalet Meclisi de var. Kadın adalet, siyaset, savunma, toplumsal alan ve özerk yönetimde de kadınlar söz sahibi. Kadının öne çıkıp değişim yaşamasının toplum ve aileler üzerinde etkileri oldu.
Savunma alanında da öncelikli güç YPJ. Ama Halk Savunma Birliklerimiz de var. Yani HPC de var. Binlerce kadın, anne bu sistemin içinde yer alıyor. Yaşamın tüm alanlarında kadın kendini örgütlemiş durumda.
- Meşru savunmaya cinsiyet ve halklar boyutuyla katılım nasıl?
Savunma alanında kurulan YPG ve YPJ, devrimin başından bu yana büyük bir direniş ortaya koydu. Ama şimdi savunma anlamında Kuzey ve Doğru Suriye’de QSD (Demokratik Suriye Güçleri) var. QSD tüm Kuzey ve Doğu Suriye halklarının savunma gücüdür. QSD içerisinde YPJ özgün kimliği ile yer alıp kendini örgütlemiş durumda. Yanı sıra iç savunmayı yapan asayiş var. Bu da tüm Kuzey ve Doğu Suriye’de geçerli ve içinde tüm halkların temsilcileri bulunuyor. Yine kadın asayişi de kadınların özelde kendilerini örgütledikleri bir alan. Burada kadınlar kendi kimlikleri ile yer alıyor. HPC var bu da toplum savunmasında sivil oluşumdur. Örneğin; mahallesini koruyor. Hem bilinç olarak hem de toplumun güvenliği tehlikeye girmesin diye oluşturulan sivil bir oluşum. Toplumun bütün bileşenlerinden oluşuyor.
Yanı sıra vatan savunması var. Bu birincil görev olarak hepimiz için geçerli. Bu kurumların tamamı bizim savunma alanındaki güçlerimiz. Toplum savunmasını esas alıyoruz. Bu güçlerimiz bir yere saldırmıyor ama olası saldırılara karşı da toplumu koruyor. Bu da toplum savunmasıdır. Bugüne kadar Kuzey ve Doğu Suriye’de savunma ve direniş hangi esaslar üzerinden gitti ise bundan sonra da böyle gidecek.
- Özerk yönetimde eğitim konusu nasıl işliyor? İdeolojik, düşünsel açıdan eğitimin toplumsal yaşama yansıması nasıl?
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi olarak eğitim çalışmalarına önem veriyoruz. Kadınlar olarak da özel çalışmalarımız oluyor. Kadın akademileri var. Kadın bilimi olan Jineoloji de bunu esas olarak ele alıyor. Burada da Jineoloji, eğitim, bilim, tarih, sistem çalışmaları. Bunların tamamı çalışmalarımız arasında. Sistemin ihtiyacına göre bunlar yapılıyor. Örneğin belediyelerde çok sayıda kadın alınıyor. Yine mesela okullarda kadınların sayısı erkeklerden daha fazla. Bunun için her kurum kendine göre özel eğitimler yapıyor.
- Okullarda eğitim müfredatı nasıl? Her topluluk kendi diliyle eğitim görüyor mu?
Ortak çalışmaları yürüten Eğitim Meclislerimiz var. Özerk yönetim içinde Eğitim Bakanlığımız var. Özerk Yönetim içinde Kürtçe, Arapça, Süryanice resmi dil olarak kabul edilmiş durumda. Ama bölgede bulunan tüm diller esas alınıyor. Müfredatta da böyledir. Örneğin bir halk kendi dilinden eğitim alıyor. Bunda bir sorun yok. Yani serbesttir. Herkes kendi dilinde eğitim görebiliyor. Örneğin Süryanilerin dil için kendi kurumları var. Araştırmalar yapıyor. Her halkın böyle kurumları olabilir. Araştırmalar yapabilir, kültür alanında da, gelecek için de imkanları var.
- Kuzey ve Doğu Suriye’de ekonomi nasıl pratikleşiyor?
Ekonomi meselesi devrimin başından bu yana Kuzey ve Doğu Suriye’de özel bir siyaset olarak önümüzde duruyor. Ekonomi sistemimiz kooperatifler üzerinden örgütlenmiş. Kooperatifler tarzını esas alıyoruz. Biri de toplumun ekonomisi. Özerk Yönetim sisteminde toplum ekonomisi esas olandır. Yani toplum kendi ekonomisini kendisi oluştursun, ihtiyaçlarını karşılasın, ihtiyacı olanı belirleyip esas olarak üzerinde dursun. Fakat bazı durumlarda imkan olmuyor. Dışarıdan gelmesi gereken şeyler oluyor. Bu da birçok zaman sorun oluyor. Ama ekonomi anlamında belirli bir aşama kaydettiğimizi söyleyebilirim. Yönetim var olan sorunları adım adım çözmek için çabalıyor. Savaşın olduğu bir bölge. Bunun da ekonomi üzerinde büyük bir etkisi var.
Bunun için oluşturulan komünler var, esas görevlerinden biri toplum ekonomisini geliştirmesidir. Bu komünlerin aynı zamanda örgütleme ve projeleri pratiğe geçirme sorumluluğu var.
- Peki özerk yönetimde adalet sistemi nasıl işliyor?
Özerk Yönetim sistemi çerçevesinde Kuzey ve Doğu Suriye’nin bir adalet sistemi var. Aslında her bölgenin de kendine göre bir sistemi mevcut. Her bölgenin kendine göre özgünlükleri var. Bundan dolayı her bölgenin kendine göre bir adalet sistemi var. Adalet meclislerimiz var. Kadın Meclislerimiz de var. Barış kadınları var. Özerk yönetim sisteminde de daha çok bir uzlaştırma yöntemi deneniyor. Diyalog ile sorunlar çözülmeye çalışılıyor. Mahkeme ve kanunlardan daha çok toplumun sorunları barıştırılmak ile çözülmeye çalışılıyor. Bunda belirli bir başarı da elde edilmiş durumda. Adalet Meclisi tarafından yapılan aktarımlarda da toplumun sorunlarının büyük bir kısmı barış kadınları ile diyalog ile çözülüyor. Burada da toplumsal adalet esas alınıyor. Toplumun bilincine bağlı olarak gelişiyor.
Ayrıca buranın anlaşmalara göre prosedürleri var. Mesela mahkemeler var onlar da kendi işlerini yürütüyorlar. Yani iki yönlü beraber yürütülüyor. Mala Jin’lar var. Onlar kadın davalarına bakıyorlar. Birçok davayı Mala Jin ile Kadın Adalet Meclisi ortaklaşarak çözüyor. İçeriği kanunlara bağlı olan kimi davalar oluyor. Bunlar mahkemeye gidiyor ve kadınlar takip ediyor.
- Yerinden yönetim ya da radikal demokrasi somut olarak nasıl gerçekleşiyor?
Radikal demokrasi, demokratik ulus paradigmasında 3’üncü yol siyasetidir. Biz parti olarak da 3’üncü yolu temsil ediyoruz. Yani ne ezen ne de bazı güçlere bağlı olan bir çizgi. Bizim çizgimiz demokratik toplum çizgisidir. Toplumun çıkarlarını koruyan bir hat. Bugün burada yürütülen siyaset de demokratik siyasettir. Demokratik siyaset hem toplumun ihtiyaçlarını karşılıyor hem de özgür ve demokratik toplum için mücadele yürütüyor. Demokratik siyaset yürütmemizdeki amaç ahlaki ve politik toplum oluşturma. Kendi çıkarlarını kendisi koruyabilen bir toplum. Ve her türlü tehdit ve saldırılara karşı da tutumumuz nettir. Biz toplum gücünü ve çıkarlarını esas alıyoruz.
- Kuzey ve Doğu Suriye modelinin başta rejim olmak üzere bölge halkları ve küresel güçler açısından etkileri nasıl oluyor?
Özerk Yönetim sisteminin tüm Suriye halklarına olumlu yansımaları var. Karışıklığın olduğu bir yerdeki halklar ile Kuzey ve Doğu Suriye’deki durumu karşılaştırdığımız zaman burada büyük bir başarı elde edilmiştir. Tehdidin olduğu yerde toplum dağılıyor ama burada toplum aksine daha da bir araya geliyor. Yine diğer yerlerde toplum içinde iç karışıklıklar oluyor. Milli, kültürel vs. zıtlıklar oluyor. Bunlar da topluma karşı kullanılıyor ve toplum zayıflatılıyor. Ama burada ittifak var. Bu yüzden özerk yönetim sistemi halkları, kültürleri güçlendiriyor. Din ve inanç noktasında bir sorun yok. Herkes kendi kimliği ile kültürü ile milli yönü ile yer alıyor. Bu da büyük bir etki yaratıyor. Özerk yönetim sisteminde şu an Kürt, Arap, Çerkez, Süryani, Çeçen vs. var. Bunlar Kuzey ve Doğu Suriye’nin mozaiği ve hepsi bir arada. Ama diğer yerlerde bu parçalanıyor, zayıflatılıyor, birbirlerine destek vermiyorlar, kendi sorunlarını çözemiyorlar, bir kurum sahibi değil, kendini yönetemiyor. Ama burada bunun tersine bir durum var.
Örnek verecek olursak Irak. Buradaki karışıklık halkları da parçalamış durumda. Suriye’deki karışıklık da Suriye toplumunu parçalamış esasında. Ama Kuzey ve Doğu Suriye’de toplum ittifakı var. Toplum gücü bir olmuş durumda. Her alanda böyle. Bir sistem yaratıyorsak kendi gücümüzle yapıyoruz. Bu yüzden bu büyük bir başarıdır. Bu sistem kapitalizme, merkezi otoriter, diktatör, halkın iradesini yok sayan sisteme karşıdır. Bu sistem bu yüz yılın alternatif sistemidir. Bu Ortadoğu için de alternatiftir. Çünkü Ortadoğu’da halkların mozaiğidir. Halklar mozaiğinin olduğu yerde merkezi yönetim çözüm değildir. Bugün herkes bizim sistemin tüm Suriye için geçerli olabileceğini söylüyor.
Şu an Suriye rejiminin elinde olan kimi ilçeler var. Oralar da kendilerini burası gibi örgütlemek istiyor ama rejim izin ve imkan vermiyor. Çünkü bize bakıyorlar, diyorlar bu iyi bir şey. Biz de kendimizi örgütleyebiliriz diyorlar. Yine işgal edilmiş olan alanlar da var Suriye’de. Çetelerin elinde olan bölgeler. Bu yüzden bu model halklar için, kadınlar için, kültürler için, siyasi açıdan irade olan tüm kriz ve karışıklıklara karşı bir modeldir. Hayata geçirilebilir.
- Mülteci sorunu tüm dünyada yakıcılığı olan bir sorun. Özerk Yönetimde mülteci kamplarının durumu nedir?
Şu an DAİŞ tutuklularının olduğu kamplar büyük bir tehlike. DAİŞ hem kendini yeniden örgütlemek hem de kamplara saldırmak için bir çalışma içinde. Bu kampların Kuzey ve Doğu Suriye’de oldukça olumsuz yansımaları oluyor. Tehlike barındırıyor. Savaş tehditleri oluyor. Bundan uluslararası toplum da sorumludur. Yarın öbür gün olası bir saldırı olursa bunda onların da payı var. Maalesef bugüne kadar kalıcı bir çözüm bulunmuş değil. Sadece geçici çözümler üretiliyor. Bu yüzden uluslararası güçlerin de bunda sorumluluğu var. Bu sorunun çözülmesi lazım. Çünkü hepsi DAİŞ’liler. Bu sorun çözülmedikçe her an bir saldırı tehdidi ile karşı karşıyayız.
Yanı sıra Suriye’den göç edenlerin kaldığı kamplar var. Yine işgal edilen alanlardan Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî gibi yerlerden gelenlerin kaldığı kamplar var. Özerk Yönetim daha çok bunlara yardımcı oluyor. Ama en büyük tehlike DAİŞ’liler ve ailelerin kaldığı kamplardır.
- DAİŞ’in vb yabancı uyrukların yargılanma sorunu var. Uluslararası mahkeme arayışı var ama kabul görmüyor. Neden?
DAİŞ’lilerin dosyası ve onların yargılanmasını biz özerk yönetim olarak istemiştik. Uluslararası bir mahkemenin burada yapılmasını istedik. Fakat bugüne kadar bu isteklerimiz karşılanmadı. Bu büyük bir yüktür bizim için. Yaklaşık 70-80 devletin DAİŞ üyeleri burada. Hiçbir ülke bunların yargılanmasına yanaşmıyor. İleride siyasi olarak da bunların yansımaları olacaktır. Eğer uluslararası mahkeme kurulup yargılanmaları olursa bunun etkileri olacaktır. Siyasi olarak bazı şeyler açığa çıkacaktır. Mesela bunlar yargılamaları yapıldıktan sonra nereye götürülecekler. Bunlar büyük projelerdir. Uluslararası düzeyde bir kararın alınması gerekiyor. Sadece tek bir ülke de böyle bir kararı alamıyor.
- Son süreçte Türkiye’den Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı sinyalleri veriliyor. Hatta Türkiye bu yönlü hazırlıkların yapıldığını açıkladı. Sizde OHAL ilan ettiniz bununla neyi amaçladınız?
Tüm Kuzey ve Doğu Suriye’de OHAL ilanı aslında olumlu bir adımdı. Burada zaten her daim bir savaş durumu var. Ama buna bağlı olarak Türkiye devletinin saldırı tehditleri ve bölgeye dönük askeri hazırlıklarından dolayı ilan edildi. Türkiye devletinin de bölgemize dönük kapsamlı bir saldırı için diplomatik çalışmaları da var. Bundan dolayı Özerk Yönetim bu tür saldırı tehditlerine karşı daha fazla hazırlığını yapma gibi sorumluluğu var. OHAL de bu esaslar çerçevesinde ilan edildi. Hem gerekli olan tedbirler alınacak hem de gerekli hazırlıklar yapılacak. Savunma konusunda askeri güçler sorumludur. Ama Özerk Yönetim’in vermiş olduğu bu karar ile toplumumuz buna hazırlanmaya çalışılıyor. Çünkü toplum üzerinde de oldukça büyük özel bir savaş yürütülüyor. Propaganda yürütülüyor. Olası savaş halinde köylerimizi, kentlerimizi işgale karşı korumak, mücadele yürütmek durumundayız.
- Yapılan açıklamalarda, rejim ile askeri olarak mutabakat sağladığınız anlaşılıyor. Bu mutabakatın kapsamı nedir?
Şu anda QSD ve Şam hükümeti arasında savunma üzerine bir anlaşmaya varıldı. Askeri olarak varılan bir mutabakat. Türk işgaline karşı olan anlaşma, Suriye’nin parçalanmasına karşı olan anlaşmaları olumlu görüyoruz. Bunun siyasi bir çözüme de evrilmesi gerekiyor. Ama şu an siyasi açıdan böyle stratejik bir durum yok. Savunma mutabakatını biz önemli görüyoruz. Bunun muhatapları bugün askeri güçlerdir. QSD yönetimidir. Çünkü bu anlaşma askeri güçler arasında gerçekleşti. Türk işgaline karşı sınır koruması da onların sorumluluğunda. Fakat tek sorun bu değil. İşgal edilen yerler de bir sorundur. Suriye sorunlarının çözümü buralardadır da. Türkler şu an Suriye’nin önemli bir alanını kesmiş durumdalar. Türkler esasında Suriye’yi parçalamış durumdalar. İşgal etmiştir. Şu an o işgal bölgelerinde Türk kültürü, dili var. Yine Türklerin kontrol noktaları, karar alma mekanizmaları yani her şey onlardır. Suriye halkları o alanlarda yok.
Bugün tüm Suriye halklarının Türk işgaline karşı bir ittifakı var. Bir tutum ortaya koyuyorlar. Hatta işgal bölgelerinde halklar Türk işgaline karşı çıkmaya da başladı.
- Türkiye’nin saldırı tehditleri sürüyor. Başta ABD olmak üzere koalisyon güçleri ve Rusya’nın olası bir saldırıya karşı tutumları nasıl olabilir?
Türkiye’nin Suriye topraklarına dönük saldırıları oldu ve devam ediyor. Eğer bugün de Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına bir saldırı olursa bir anlaşma çerçevesinde olur. Bir anlaşma olmadan saldırı olmaz. Eskiden de öyleydi. Efrîn yapılan anlaşmalar sonucu işgal edildi. Serakaniye ve Gire Spî’de de aynı anlaşmalar yapıldı. Uluslara arası anlaşmalar yapıldı. DAİŞ saldırı gerçekleştirdi. Her şeye rağmen demokratik bir sistem inşa edildi. Türkiye kendi çıkarları için hareket ediyor. Bölgede halkı da çoğu defa bu çıkarların kurbanı edildi. Türkiye devleti şimdi de bölgeye saldırı yapmak için destek arıyor. Eğer bu aşamada uluslararası güçlerin desteği olmazsa Türkiye saldırı gerçekleştiremez. Bu güçler var olan saldırıları da anında durdurabilir. Buradan uluslararası güçlere tekrar çağrıda bulunuyoruz; toplumların çıkarlarını gözeterek adımlar atın. Eğer bölgeye bir saldırı olursa büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalınacaktır. Bir yandan DAİŞ saldırıları tekrar canlanabilir, bir yandan da on binlerce insan göç yoluna düşebilir.
Kuzey ve Doğu Suriye’deki partiler, bölgenin hava sahasının Türkiye’ye kapatılması için çalışmalarına devam ediyor. Partiler yaptıkları ortak açıklamayla saldırıların durdurulması ve hava sahasının Türkiye’ye kapatılmasını talep etti. Bunun yanında basın açıklamaları ve eylemler yapılıyor. Bölgede her kurum ve siyasi ile halklar üzerlerine düşenleri yapmaktadır. Tabi bu girişimler önemlidir. Halkımızla birlikte saldırılara karşı topyekün bir mücadele içerisindeyiz. Güçlerimiz saldırılara karşı hazır durumdadır.
- AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan tam Rojava Devrimi’nin yıl dönümü olan 19 Temmuz’da İran’a giderek, Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşecek. Ziyarette Türkiye’nin bölgenize planladığı saldırılarda ele alınacak. Ziyareti ve zamanlamasını nasıl değerlendirir siniz?
Erdoğan’ın 19 Temmuz’da İran’ı ziyaret edip orada yapacağı zirvenin tarihinin Rojava Devrimi’nin yıl dönümüne denk getirilmesinin, o tarihte bölgeye dönük bir saldırı anlaşmasını yapmak içindir. Çünkü 19 Temmuz bizim için çok önemlidir ve direnişimizin sembol günüdür. Bütün saldırılara karşı 19 Temmuz’da olduğu gibi direnip mücadele edeceğiz. Erdoğan kiminle nerede oturuyorsa temel meselesi Kürtleri yok etme üzerinedir. Kürtlerin mücadelesini, kültürünü yok etmek için masaya oturuyor. İstisnasız Kuzey ve Doğu Suriye’de oluşturulan sistemi yok etmek için masaya oturuyor. Erdoğan oturduğu her masada Kürtlere saldırının önünü açmak için de büyük tavizler veriyor, vermeye de hazırdır. Eğer bu noktada uluslararası güçler sadece kendi çıkarlarını düşünürse büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalınır. Eğer uluslararası güçler bize destek vermeyecekse Türkiye’ye de vermesin ve saldırılarının önünü açmasın. Bir sistem halkların özgürlüğünü savunmuyorsa, zaten kaybetmeye ve yenilmeye mahkumdur. Bu Ortadoğu’nun bir gerçeğidir.
- Türkiye’nin olası saldırısı olursa…
Güçlerimiz saldırılara karşı hazır durumdadır. Halkımız da bu topraklara bir saldırı gerçekleşmesine izin vermeyeceğini duyurdu. Aslında genel olarak bölgeye baktığımızda zaten her gün saldırılar gerçekleşiyor. Bölge halkının kararı net ve bellidir. Halklarımız güçlü bir şekilde saldırılara karşı koyacaktır.
- PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde ağırlaştırılmış bir tecrit var. Rojava’ya dönük yapılması planlanan saldırı ile bir bağı var mı?
Türkiye’nin konsepti bellidir ve tek konsepttir. Bu kopseptte İmralı’dır. Parça parça bu konsepti uyguluyor, ancak tek bir konsepti var. Başur Kürdistanı ve Rojava üzerindeki saldırıların hepsi İmralı tecridiyle bağlantılıdır. Şengal’e dönük saldırılar da bu konseptle bağlantılıdır. Bu konsept nerede sonuç verirse devreye koymaya çalışıyorlar. Bugüne kadar bir sonuç alamadılarsa İmralı’da Öcalan’ın duruşu sayesinde alamadılar. İmralı’da topyekün bir baskı var ancak buna karşı direnen bir irade var. Bunun yanında da Kürdistan dağlarında, Şengal’de ve Kuzey ve Doğu Suriye’de de sürdürülen bir direniş var. Bugün İmralı’da sürdürülen tecrit ahlak dışıdır. Öcalan da tecride karşı mücadele ediyor.
İmralı’da ki tecrit kırılmayana kadar, Kürt halkına dönük imha siyaseti bitmeyene kadar halklar üzerindeki tehdit de sürecektir. Bu yüzden ortak bir mücadeleyle tecrit kırılmalıdır.
Kobanê zaferi ile Kürtler dünyada haklı bir sempati kazandı. Bu bağlamda olası bir saldırıya karşı çağrınız nedir?
Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimi, büyük bedeller verilerek oluşturuldu. Bu sistem için büyük mücadeleler verildi. Bugün de bu sistem üzerinde büyük tehlikeler var. Türkiye saldırı hazırlığı yapıyor. Bu nedenle bütün demokrat güçleri, Rojava devriminin 10’ununcu yıldönümünde devrime destek vermeye çağırıyoruz. Bu devrim hepimizindir. Özellikle bu uğurda mücadele edenlerindir. Bugünden sonra da bu kazanımları hep birlikte savunalım ve büyütelim. Kobane ve Efrin direnişinde olduğu gibi halkımız alanlara çıkıp destek vermelidir. O ruh ve güç tekrar açığa çıkarılmalıdır.
HABER MERKEZİ