Binlerce yıldır devam eden, farklılıkların bir arada ikrarlaşarak yaşayabilecekleri ikrarlı bir yaşamın sembolüdür Aşure. Aşure; tekçiliğe, farklılıkların inkar ve imha edilmesine karşı ortak bir mekanda birlik içinde, kendi hakikatleri ile yaşamalarının ifadesidir.
Birlikte, özgür bir temelde, barış içinde, birbirlerine tahakküm kurmadan, her varlığın kendi rengi, tadı ile birlik oluşturmanın sembolüdür Aşure. Bir nevi Mezopotamya ve Ortadoğu coğrafyasının binlerce yıllık yaşanmışlığın ve günümüzde özlemini çektiği yaşam modelidir, kaybolan cennetidir. Farklılıkların birlik oluşturması kültürüdür, bir direniştir.
Alevi inancında bütün kutsallar toplumsallığa hizmet eder. Toplumsallığı inşa etmeyen bir kutsala rastlanılmaz. İlk insanlar kutsal geleneklerini bazı ritüellerle geleceğe taşımıştır. Aşure kültürü bu kadim kutsal gelenekten sadece birisidir ve rıza toplumunun kültürüdür.
Bütün kültürlerde olduğu gibi inançların da bir zamanı ve mekanı vardır. Kadim zamanlardan günümüze kadar gelmiş hâlâ toplumda karşılık bulan değerlerin, inançların mutlaka bir coğrafyası, mekanı ve hikayesi vardır. Zamansız ve mekansız kültür olmaz.
Hemen hemen birçok inançta, kültürde Aşure, Nuh Tufanı’ndan sonra kurtulanların ellerinden kalan azıklarla yaptıkları bir şükran aşı olduğu şeklindedir. Tufanda ölenlerin yas etkinliğinin de bir ifadesidir. Aynı gelenek Kerbela olayında tekrar güncellenmiştir. Kaostan kurtulanlar özgür bir yaşam için birbirleri ile ikrarlaşarak, zalimin zulmüne karşı birlik meydanı kurularak başa çıkacağının somut delilidir.
Nuh peygamber zamanın tekçi zihniyetine karşı ikrarlaşan bütün canlarla birlik olarak, ortak akıl ile yeni yaşamı inşa eder. “Nuh”un kelime olarak Kürtçede “yeni” anlamına gelmesi bu kültürün tarihsel kökleri zaman ve mekanı hakkında da bize bilgi vermektedir.
Alevi sürekleri Ortadoğu’daki peygamberliksel çıkışların yeni bir yaşam inşa etmelerini kültürel direniş hattı olarak inançlarında bugüne kadar yaşatmışlardır. Birlikte el ele vererek ikrar ve rızalık esası üzerine kurulu bir yaşam için mücadele edenlere, kutsal şükran aşına emek verenlere “Aşımız mazluma tercüman olsun, aydınlık aşı olsun, acı yüzü göstermesinler” demişlerdir.
Aleviler, Ortadoğu ve Mezopotamya’da meydana gelen bütün kriz ve kaosların sona ermesinin sevincini bir şükran aşı ile kutlanıldığına inanırlar. Bu şükran aşı aynı zamanda Toprak Ana’ya bir şükran ifadesidir.
Aşure’nin 12 tattan yapılması tekçiliğe karşı farklılıkların özgür birlikteliğini, her besinin tadını kaybetmemesi kendi hakikatleri ile var olmayı, kaynadığı kazan ortak vatanı ya da mekanı, kazanın kadın tarafından kurulması ana kadının bilgeliği, besleyiciliğini, barışı ifade eder.
Aşure toplumun hafızasında, kültüründe, yaşamında yer edinmeseydi bugüne kadar gelir miydi? Bu kadim geleneğin Kerbela’da şehit olanların anılarına ithafen güncellenmesi boşuna mıdır? Kerbela, kültürel direniş hattının sembolüdür. Kültürel direniş hattı ile iktidar İslamının meydan cengidir. Kerbela basit bir din savaşı değildir, kapital İslamın temelini atan Muaviye rejiminin evlatları tarafından devam ettirilmesidir. İkrar verip ikrarından dönmeyenlerin dönek “Küfe ruhuna”, eksik yoldaşlığa karşı hakikatte direnmektir. Yezid’e karşı boyun eğmeyenlerin direnişidir, direnen toplum gerçekliğidir.
Kerbela Sey Rıza için buğday meydanıdır, evladının gözünün önünde asılmasıdır. Kerbela Maraş, Çorum, Sivas katliamıdır. Emekçiler için Ankara Gar katliamı, barış haykıran gençler için Suruç’ta canında olmaktır.
Kerbela, “Haksızlığa karşı haklının, mazlumun direniş semahını harlamaktır.” Aşure lokması/aşı ise bu semaha katılanların ikrarlı birliğini temsil eder.