Jîna Emînî’nin katledilmesinin ardından bir süre sahalardan çekilen Geşt-i Îrşad’ın geri döndüğünü belirten gazeteci Pune Aştiyan, ‘Rejimin önceliği hijab değil, eylemlerin bastırılmasıydı, fakat kadınlar direniyor’ dedi
Jîna Emînî’nin katledilmesinin ardından “Jin jiyan azadî” şiarıyla başlayan eylemler karşısında İran rejiminin kaldırmak zorunda kaldığı Geşt-i Îrşad (Ahlak polisleri) yeniden sahaya sürüldü. Halkın şeriata uygun davranıp davranmadığını kontrol etmekle görevli olan Geşt-i Îrşad’in hedefleri ise, özellikle kadınlar ve kız çocukları oluyor. Örtünme zorunluluğuna uymayan kadınlara ve kız çocuklarına uyguladıkları şiddetle sık sık gündeme gelen devriyeler, geçtiğimiz ay itibariyle tekrar ülke genelinde görev almaya başladı.
‘Kadınlara yönelik şiddet içeren videolar yayınlandı’
MA’ dan Berivan Kutlu’ya konuşan gazeteci Pune Aştiyan, Geşt-i Îrşad’ın kadınlara insanlık dışı davrandığını söyledi. Aştiyan, “Geşt-i Îrşad’ın kadınlara yönelik şiddet içeren çeşitli videoları birçok kez yayınlandı. Bu videolarda genç kadın ve kızların polis güçleri tarafından sözlü şiddete maruz kaldığı görüntüler yer aldı. Bu kadınlar, dövüldüler, yerlerde sürüklendiler. Hayvanları yakalamak için kullanılan bir ‘canlı yakalama’ cihazıyla yakalanan genç kadınların videoları dahil yayınlandı” diye aktardı.
‘Rejimin önceliği hijab değil, eylemlerin bastırılmasıydı’
Aştiyan, “Görüntülerin sosyal ağlarda yayınlanması kamuoyunda büyük tepkiye neden oldu. Adli güçler bu fotoğrafları çekip yayınlayanları kısa sürede tutukladı. Bu olaydan sonra ailesiyle tatil için Tahran’a giden Jîna Emînî, ahlak polisi tarafından tutuklandı ve işkence gördü Jîna’nın trajik ölümünün hikayesi toplumun sabrını doldurdu. Yargı sistemi, bu konu hakkında yazan iki gazeteciyi hızla tutukladı. Sokaklar bir protesto yeri haline geldi ve neredeyse tüm ülkede son 40 yılın en ciddi protestoları gerçekleşti. Bu sırada siyasi yetkililer, polisin vatandaşlara davranış biçimini de eleştirdi. Bu nedenle ahlak polisinin faaliyetleri kısa süreliğine durduruldu. Polisin yeri daha sonra özel polis ekipleri tarafından alındı. Bu polislerin görevi, halk gösterilerini ve toplantılarını bastırmaktı. Ahlak polisi sokaklarda değildi, çünkü onlara neredeyse hiç yer gerek kalmamıştı. Rejimin önceliği hijab değil, eylemlerin bastırılmasıydı” ifadelerini kullandı.
‘Rejim, polisin kadınlara davranışlarını yasallaştırmak istiyor’
Eylemlerinin ardından hükümetin hızlıca “İffet ve Başörtüsü Kültürünün Korunması” yasasını çıkarttığını hatırlatan Aştiyan, “Rejim bu yasayla birlikte polisin kadınlara ve kızlara yönelik davranışlarını yasallaştırmak istiyordu. İran hükümetinin bir halk tabanı veya destekçisi yok. Popüler tabanını kaybetti. Bunun baskı, şiddet içeren davranışlar ve insanlarda korku ve dehşet yaratmaktan başka yolu yoktur. Bu yüzden polis her zaman sokakta. Polisler insanları sokaklarda güvende tutmak için değil, onlara totaliter devletin varlığını hatırlatmak için orada. İktidar, ideolojisini okullarda, üniversitelerde, medyada ve diğer ideolojik yapılarda öğretmeyi başaramadığı için halka karşı baskı ve şiddet araçlarını kullanmak zorunda” şeklinde konuştu.
‘Bir çok ahlak polisi işe alındı’
Geşt-i Îrşad’ın geçtiğimiz ay tekrar sokaklara sürüldüğünü aktaran Aştiyan, “İran hükümeti ahlak polisini sokaklara ve kamusal alana geri getirmekle kalmadı, aynı zamanda çok sayıda ahlak polisinin işe alındığını duyurdu. Polis olmayan bir kurum olan ancak şu anda hükümeti destekleyen bir İslamcı tarafından yönetilen Tahran Belediyesi, sözde Hicap Yasağı, yani Tesettür Bakım Birimi’nde 400 kişinin işe alındığını duyurdu. Bu kişiler, başörtüsü takmayan kadınları dövmek ve tutuklamak için 12 milyon Toman taban maaşıyla tutulmuşlardır. 12 milyon tümen diğer bütün belediye çalışanının maaşından fazla bir miktar” dedi.
‘İranlı kadınlar korkmuyor’
Aştiyan, “Rejim zorla kadınlara örtü taktıramayacağının farkında, ancak zorunlu başörtüsü meselesini kullanarak toplumda iki kutupluluk yaratmaya çalışıyor. Başörtüsünü tercih eden birçok dindar kişinin de zorunlu başörtüsüne karşı olduğunu unutmayın. İnsanlara yönelik polis şiddeti sonrası peçelerini çıkaran orta yaşlı birçok kadın tanıyorum. İranlı kadınlar günlük yaşamlarında direniyor. Sosyologlara göre gündelik hayatta direniş en etkili ve kurumsal direniş yöntemlerinden biridir. Kadınlar hükümete karşı çıkmak için sivil itaatsizliği kullanıyor. Birçok kadın başörtü takmıyor hatta yanında taşımıyor bile, sokağa kısa eteklerle, şortlarla çıkıyor ve bunun fotoğraflarını yayınlıyorlar. İranlı kadınlar korkmuyor. Her gün çok sayıda kadın sokaklarda başörtüsüz veya bacakları çıplak oldukları için tutuklanıyor. Onların yerine başka kadınlar protestolarını gösteriyor” diye konuştu.
Kadınların bütün baskılara rağmen direndiğinin altını çizen Aştiyan, “Devlet kadınları susturmak için her türlü yöntemi kullanıyor. Şiddetten tutun internetin kesilmesine kadar fakat kadınlar yine de boyun eğmiyor. Devletin kapattığı her haber sitesinin yerine yenisi açıyorlar. İranlı kadınlar dünya ile iletişim kurmak için çabalıyor. Rejimin baskısını anlatmak için Türkçe, İngilizce, Fransızca gibi yabancı diller öğreniyor” diye belirtti.
‘Jîna Emînî’den sonra kadınalar örgütlendi’
Kadınların İran rejimine ilk günden bu yana direndiğini vurgulayan Aştiyan, şunları söyledi: “Hep bir direniş vardı, fakat Jîna Emînî’nin katledilmesinden sonra kadınlar daha da örgütlendi. Genel olarak söylemeliyim ki; İranlı kadınlar şu anda hayatlarının her alanında mücadele ediyor ve direniyor. İran hükümetinin acımasız olması ve halka karşı her yolu kullanması nedeniyle kendi halkını baskı altına alma gücü çok fazla olsa da kadınlar yine de teslim olmuyor. İranlı kadınlar, bu ülkenin Jîna Emînî’nin ölümünden önceki duruma asla geri dönmeyeceğini söylüyor.”
WAN