Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden iç savaş boyunca çözüm tartışmaları ile çatışmalar iç içe yaşandı. İdlib başta olmak üzere Suriye’nin birçok yerinde hala ihtilaflı bölgeler sorunu ve çatışmalar devam ederken, çözüm adına yapılan görüşmelerin sonuncusu 25-26 Nisan tarihlerinde Astana’da gerçekleştiriliyor. Şimdiye kadar 11 kez gerçekleştirilen Astana Görüşmeleri’nin hiçbirinden sonuç alınamazken, 12’ncisinden ne sonuç alınması beklendiği irdelenmeye değer bir konu.
Suriye krizine ilişkin ilk çözüm tartışmaları, çatışmaların tüm şiddetiyle sürdüğü 2012 yılında BM öncülüğünde Rusya ve ABD’nin birlikte örgütlediği Cenevre Görüşmeleri adı altında başladı. Ancak 2016 yılına kadar 3 tur şeklinde yapılan görüşmelerin hiçbirinden herhangi bir sonuç elde edilemedi. Bunun temel nedeni olarak toplantılara Suriye topraklarında etkili siyaset yürüten Kürtlerin ve İran’ın dahil edilmemesi gösterildi.
Sık sık yapılan toplantı ve görüşmelere rağmen Cenevre Görüşmeleri’nden sonuç alınamaması taraflar arasında görüş ayrılıklarının artmasına ve su yüzüne çıkmasına neden oldu. ABD’nin öncülük ettiği Uluslararası Koalisyon Güçleri IŞİD’le mücadelede Türk devletinden uzaklaşıp, Kürtlerle hareket etmeye başladı.
Türk devleti de Rusya’ya yakınlaştı. İran ise ABD’yle yaşadığı tarihi gerginlikten dolayı Suriye rejimini uzlaşmaz bir tutuma çekti. Çözüm masasındaki uzlaşmaz yaklaşımlar Rusya için, Ortadoğu’da çıkar savaşı yürüttüğü ABD karşısında, bu güçleri kendi yanına çekme fırsatı doğurdu. Bunun sonucunda Türkiye, Rusya ve İran, Ocak 2017’de Astana sürecini başlattı.
Astana’nın tarafları görüşmelerin başladığı ilk günden itibaren, Astana’nın Cenevre’ye alternatif olmadığını ileri sürdüler, ama şimdiye kadar yapılan 11 görüşmenin hiçbirine Uluslararası Koalisyon ve Kürtleri dahil etmediler. Zaten Astana üçlüsünün bir araya gelmesindeki temel kaygı Suriye’deki iç savaşı durdurmaktan ziyade, Suriye savaşına müdahil olan dış güçlerin hesaplaşması temelinde olduğu için yapılan görüşmelerin hiçbirinden Suriye krizinin çözümüne dair ciddi bir sonuç çıkmadı.
Gelinen aşamada Astana Görüşmeleri’nin amacı Suriye iç savaşını sonlandırmaktan ziyade, dünyada kutuplaşan güçlerin bloklaşmasına dönüşmüş durumda. Bu konuda kilit rol NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ve İran ile ortak hareket eden Türk devletinin elinde.
Bir taraftan Rusya onu NATO’dan uzaklaştırmaya çalışırken, diğer taraftan jeostratejik önemi ve müttefiklik ilişkilerinden dolayı ABD onu kaybetmek istemiyor. Tabi bu durum Astana Görüşmeleri’nde her daim Rusya ve İran’ın Türk devletine taviz vermesi şeklinde yansıyor. 25 Nisan tarihinde başlayan Astana Görüşmeleri’nin 12’nci turu da bu temel kaygı ve hesapla başladı.
Türk devleti, Suriye krizinde hala en kritik noktada durduğu için AKP hükümetine yine tavizkar yaklaşması bekleniyor. Ancak Türk devletinin pozisyonu netleştirilmeden Suriye krizine çözüm üretmek mümkün değil. Bundan kaynaklı olarak bir taraftan Afrin, Cerablus ve Bab’da ‘işgalci’ pozisyonda olan, diğer taraftan İdlib’de Soçi anlaşmasından doğan garantörlük yükümlülüklerini yerine getirmeyen Türk devletinin eleştirilerin odağında olması kaçınılmaz. Tabi diğer taraftan Türk devletini özellikle Rusya’ya daha çok yaklaştıracak, ABD ve NATO’ya ise daha fazla uzaklaştıracak olan S- 400 füzelerinin teslimatı sorunu var.
Bu teslimat gerçekleştirilmeden de ne Rusya’nın ne de İran’ın Suriye’de Türk devletini zor duruma sokacak ciddi bir adım atması beklenmiyor. Hele hele Temmuz ayında gerçekleştirilmesi beklenen S-400’lerin ilk partisinin teslimatının arifesinde bu hiç mümkün görünmüyor. Astana’nın 12’nci görüşmesinin en temel gündeminin İdlib sorunu olduğu biliniyor. Ancak İdlib sorunu Türkiye’nin iç sorunlarını da tetikleyecek bir sorun. Türk devleti her ne kadar Soçi anlaşmasından doğan yükümlülüklerini yerine getirmemiş olsa da Rusya ve İran AKP hükümetini çok daha zor duruma sokmak istemeyecektir. Çünkü AKP’nin 31 Mart yerel seçimlerinde güç kaybettiği ve S- 400 füzelerini teslime hazırlandığı böylesi bir dönemde Türk devletini zor duruma sokmak, Türkiye’nin ABD ile tarihinin en gergin dönemini yaşadığı bu süreçte ABD’yle yeniden yakınlaşmasına neden olacaktır.
Bundan kaynaklı olarak da 25-26 Nisan’da gerçekleştirilen Astana Görüşmesi’nde Türk devleti her ne kadar eleştirilerin odağında olsa da İdlib’e yönelik ciddi bir karar alınmayarak AKP hükümeti zor duruma düşülmeyecektir. Dünya ve bölge genelinde yaşanan bu denge siyaseti 12’nci Astana Görüşmesi’nin de Suriye krizine çözümü aramaktan uzaklaşacağını gösteriyor.
Bu çerçevede Astana Görüşmesi’nde de öne çıkması muhtemel en önemli husus taraflar arasındaki ilişkinin daha fazla güçlendirilmesi noktası. Bu konuda zaten AKP hükümetinden Esad rejimini tanıması isteniyor. Ki, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Erdoğan ile Esad arasında arabuluculuk yaparak bunun ilk adımını atmıştı. Bu noktada Türk devletinin talebi ise Suriye rejiminin Kuzey- Doğu Suriye yönetimiyle diyalog kapısını tamamen kapatması. Ki, Esad rejiminin son aylarda ağız değiştirmesi bunun en önemli kanıtı. Görüşmelerin esas gayesi taraflar arasında güç kazanma mücadelesine dönüştüğü için Astana, Suriye krizine çözüm değil çözümsüzlük üretiyor.