Olayların sıcağı içinde yorum yazısı yazmanın zorlukları vardır. Gelişmeler öngörülerin tam tersi yönde yaşanabilir, yorum yapan da ters köşede kalabilir.
Genel olarak geçmişteki ‘Kızıl Ordu’nun mirası gibi algılanan Rus askerî gücünün, daha önce Gürcistan’da da deneyimlendiği gibi, hızlı bir harekâtla Ukrayna’da da saatler içinde sonuca ulaşacağı beklentisi oldukça yaygındı. Ne var ki mevcut yönetimi değiştirmek üzere başlatılan savaş beşinci gününde halen amacına ulaşmaya yakın gibi görünmüyor.
Benzer tüm işgal operasyonlarında görüldüğü gibi, sivillerin savaş karşısında motivasyonu çok farklı olabiliyor. Kimileri saatler içinde toparlanıp en yakın sınırdan ülkeyi terk etmeye çabalarken, başkaları da savunma için neler yapabileceklerini planlamaya girişmiş oluyorlar. Ukrayna hükümeti şimdilerde bu iradeyi sivillere makinalı tüfekler, mühimmat ve molotof kokteyli dağıtarak destekliyor. Böylesi zamanlarda bu farklı tepkilerin hepsi de anlaşılır ve makul olabilir üstelik. Kimsenin bir başkasını yargılama hakkı olamaz.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski onurlu bir şekilde direnmeye karar verdiğini ortaya koyunca, çatışmanın şiddeti de dozu da aynı oranda artıyor. Bağımsızlığını ilan eden Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerini tanımakla başlayan savaş, ülkenin başkentini işgal etmeye, seçimle oluşmuş iktidarı devirmeye odaklandı. Gözlemciler, Odesa şehrinin düşmesinin ardından Ukrayna’nın Karadeniz’le bağının kopabileceği ihtimalini konuşuyor. Sivil araçları altına alarak ezen tankın görüntüsüne bombalanmış çok katlı binaların görüntüleri eşlik ediyor.
Meseleye kalıplaşmış önyargılar ve salt ABD karşıtlığı üzerinden ve Putin’in haklılığı açısından bakanlar var. Gerçekten de bu savaşın birincil nedeni NATO denen uluslararası kötülüğün yayılma emelleridir. Küresel kapitalizmin bu yıkıcı savaş aygıtı, insanlığa karşı suç işleme yeteneğini birçok örnekle kanıtlamıştır. Ancak bu gerçeği bilmek, Putin’in izlediği yayılmacı siyaseti desteklemeyi asla gerektirmez.
İlerde 21. yüzyılın tarihi yazılırken, ihtimaldir ki insanlar en çok bu paradoksu değerlendirmekte zorlansın. Birinin karşısında saf tutarken, diğerinin yanında olmayı da reddetmek zorundayız. Yani ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ ilkesi böylesi durumlarda geçerli olamıyor.
Sırf NATO’nun oyununu bozduğu için Çarlık Rusya’sının yayılmacı emperyal emellerinin peşinde koşan Putin’in yanında olmak söz konusu olamaz. Diğer yandan ülkesindeki Neo Nazi eğilimleri kaşıyarak yerel oligarklarını palazlandıran ve iktidarını tahkim etmek için Batı’nın dümen suyunda siyaset yapan bir Zelenski ile de işimiz olmaz.
Sovyetler Birliği’nin plansız ve programsız bir şekilde dağılması, sadece eski Sovyet cumhuriyetlerini değil, tüm Varşova Paktı ülkelerini, sadece doğu ve orta Avrupa’yı değil, tüm eski kıtayı etkileyen sonuçlar doğurdu. Dahası, tek kutuplu yeni dünya düzeninde tüm anakaralarda kartlar yeniden karıldı, yeniden dağıtıldı ve insanlığa düşman bir oyun yeniden kuruldu.
Masadaki bu yeni oyunun büyük insanlığa, emeğe, adalete ve barışa karşı tasarlandığını görmek zorundayız. Bu bakış açısı bizi Kiev sokaklarında evlerini korumak üzere silahlanan ve örgütlenen Ukraynalıyla dayanışmaya götürecektir. Sen Petersburg’un caddelerini, meydanlarını doldurarak barış için mücadeleye çağıran kitlelerle dayanışmaya götürecektir.
Mesele tam da yaşadığımız her yerde kapitalizmin savaş aygıtı NATO’yu, çetelerle iş tutarak iktidarını pekiştiren popülist liderleri ve onların kurduğu talan ve rant düzenini yok etme meselesidir.