Filiz Kerestecioğlu
Evet bekleyemeyiz ve taleplerimiz var. Bu talepleri bugünü yaşarken hayata geçirmek için mücadele etmek de, aslında hak olanların yardımmış gibi yutturulmasına bugünden karşı çıkmak da özgür ve eşitlikçi bir düzeni inşa edebilmek için vazgeçilmezimiz. Evet kadınlar olarak bütçeden payımızı istiyoruz! Cinsiyetler arası uçurumu ortadan kaldıracak bir ekonomi politikası ve eşitlikçi bir bütçe istiyoruz
Filiz Kerestecioğlu*
Kadınları, “çocuklar, yaşlılar, hastalar ya da aile” gibi birlikteliklere ataçlamadan düşünemeyen iktidarlarla ve kaç kez değişen bakanlık adlarıyla süregelen bütçe süreçleri çok açık ki bir tercihi ifade ediyor.
11. Kalkınma Planından Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ibaresinin çıkarılması, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ve bütçede kadınlara dair tek söz söylenmemesi… Bugüne kadar atılan her adım bir diğerine zemin hazırladı ve kadınların her alanda adının ve kazanımlarının silinmesine yönelik adımlardı bunlar. Bu süreçle geldiğimiz 2022 Bütçesi Kanun Teklifi’ne baktığımızda ise; refahın eşit bölüşümünden, para ve maliye politikalarının “güçlü” eşgüdümüne hayal aleminde gezen gerekçeler yazılmış ancak bütçeden kadınların eşit pay alması hayalde bile olsa bütçede yer bulamamış görünüyor!
Dünya halleri, pandemi koşulları ve yoksulluğa genel bir bakış atarsak, öncelikle yoksulluğun artık dünyada derin bir yerleşiklik içinde ve en temel sorun olarak karşımızda durduğunu görüyoruz.
Muktedirler diyorlar ki; “Pandemi herkesi vurdu ve vuruyor.” Nasıl koca bir yalan!
ABD, İsrail ve Avrupa ülkeleri aşı istifiyle de salgının başından beri gündeme geliyor. Resmi verilere göre dünya genelinde şimdiye kadar 4.8 milyardan fazla doz aşı tedarik edildi, fakat bunun yüzde 75’i on ülkede toplanmış durumda.
50’den fazla ülke, Dünya Sağlık Örgütü’nün Eylül ayı sonuna kadar koyduğu “nüfusun en az yüzde 10’unun aşılanması” hedefini tutturamadı. Bu ülkelerin çoğu Afrika’da. Kıta nüfusunun toplamının sadece yüzde 4,4’ü çift doz aşısını oldu.
Örneğin ABD’de 15 milyon aşı çöpe atılırken, dünyanın başka ülkelerinde daha aşıya erişimin bile olmaması artık sadece yakınılacak, hayıflanacak, “ne kadar büyük haksızlık” denilecek bir durum değil, aynı zamanda isyan edilmesi gereken ve yargılama gerektiren bir durumdur. Evet tıpkı savaş suçları gibi, işkence suçu gibi insanlığa karşı suç tanımında yer alması gereken suçlardır bunlar! Adına ne derseniz deyin; ister “Yoksulluğa mahkum etme suçu”, ister “Sağlıklı yaşama hakkından yoksun bırakma suçu”, ortada açıkça bir suç var!
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’nde yaptığı açıklamada “Zamanımız yoksulluğun ahlaki sorumluluğunu taşıyor. Son yirmi yıl içinde ilk defa aşırı yoksullukta artış yaşanıyor” diyor ve en çok ihtiyaç duyulan bir anda dayanışmanın eksik kaldığından dem vuruyor!
Oysa sadece ahlaki bir sorumluluk değil bu; ortada basbayağı değişmesi gereken bir dünya düzeni var. Ahlaki sorumluluk ve dayanışma; vicdana, yardıma, inayete denk düşer ancak kurulu düzenin sürdürücüleri resmen suç işliyor ve bunu da artık ufak tefek yardım çeşnileriyle kapatamayacak şekilde fütursuzca yapıyorlar.
Guterres önemli bir noktaya daha işaret ediyor: “Aşırı yoksulluk içindeki kadın sayısı erkeklerden çok daha fazla. Salgın öncesinde dünyanın en zengin 22 erkeği Afrika’daki tüm kadınlardan daha fazla servete sahipti ve bu fark şimdi daha da büyüdü.”
Evet suç büyük ama kadınlara yönelik işlenen suçlar daha da büyük diye tercüme etmek mümkün bu açıklamayı!
Özellikle pandemiyle birlikte küresel cinsiyet eşitsizliği hepten derinleşti. Cinsiyet eşitliğinin sağlanması için gereken tahmini süre 99,5 yıldan 135,5 yıla uzadı. Eşitsizlik, Türkiye özelinde küresel ölçeğe kıyasla daha fazla arttı. Çünkü Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl yayınladığı Küresel Cinsiyet Uçurumu 2021 Raporu’nda Türkiye bir önceki yıla göre üç sıra daha gerileyerek 156 ülke arasında 133. sırada yer aldı.
Çok taze bir bilgi de Avrupa Birliği Türkiye Raporu’ndan:
Avrupa Birliği’nin 19 Ekim 2021 tarihli Raporu’nda “Kadınların istihdama katılımı çok düşük seviyededir ve istihdamda ya da eğitim – öğretimde olmayan gençlerin oranı artmıştır. İş aramaktan vazgeçen işsiz nüfusun önemli ölçüde arttığı görülmektedir” demekte.
Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo’nun “Yoksulluk bir özgürlük meselesidir, yoksulların boynuna bir halka geçirilmiş, ikiyüzlü politikalarla bu halkayı istedikleri zaman gevşetiyor, istedikleri zaman sıkıyorlar…” sözüne aynen katılıyorum. Foggo devamla, “Yoksulluk bir sistem sorunu, evet, ama sistemin değişmesini mi bekleyeceğiz?” diye de soruyor.
Evet bekleyemeyiz ve taleplerimiz var. Bu talepleri bugünü yaşarken hayata geçirmek için mücadele etmek de, aslında hak olanların yardımmış gibi yutturulmasına bugünden karşı çıkmak da özgür ve eşitlikçi bir düzeni inşa edebilmek için vazgeçilmezimiz.
Evet kadınlar olarak bütçeden payımızı istiyoruz!
Cinsiyetler arası uçurumu ortadan kaldıracak bir ekonomi politikası ve eşitlikçi bir bütçe istiyoruz.
Eşdeğer işe eşit ücret, güvenceli iş ve emeklilik talep ediyoruz.
Kamusal kreşler ve bakım merkezleri istiyoruz.
Ped, tampon vb. hijyen malzemelerini vergisiz almak istiyoruz.
Ekonomik daralma bahanesiyle işten ilk çıkarılanlar olmayı, yoksulluk nedeniyle eğitim hakkımızın gasp edildiği bir hayatı kabul etmiyoruz!
Evin giderleri, çocukların, yaşlıların, hastaların bakımı için, ev işlerini yetiştirmek için kendi sağlığımızdan, zamanımızdan, hayatımızdan çalınmasını kabul etmiyoruz!
Cezaevlerinde, öğrenci yurtlarında, çocuk koruma evi, sığınak gibi kamusal koruma merkezlerinde ihtiyaçlarımızın ücretsiz karşılanmasını istiyoruz.
Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayırmayan, engelli kadınlara eşit koşullar sunan bir bütçe istiyoruz.
Evet istiyoruz ve bunlar sadece şimdilik! Aslında istediğimiz koca bir dünya.
* HDP Ankara Milletvekili