Beraber gitmiyor bazı şeyler. Yan yana birbirine değmiyor eylemler. Kim nerede ve nasıl diye güncellenmiyor. İnsan hafızası medet umduğu hatırlamanın sürgünü oluyor. Sürekli fiil, yok faili bir ülke burası. Heder olmak, çarpıtılmak, unutturulmak herkese layık bir parantez.
İnsan unutur, devlet unutmaz diye kendi kendimizi her zaman tembihlemeliyiz. Tanımlar görevlerin dışında, görevler tanımların içinde infilak ediyor.
Bazı sorular uzay boşluğuna soruluyor sanki. O sorular kara delikte yok olup gidiyor gibi. Bir gün tesadüfen cevabına çarpacak ve bir göktaşı olup dünyanın bir yerinde bir çukur açacak. Diyecek o çukur: hakikati buraya gömdülerdi!
Ölümlerin ardı arkası kesilmiyor. Alenen işlenen cinayetler kanıksanıyor. Soralım mesela yakın tarihe giderek: Ceylan Önkol’u kim öldürdü? Şerzan Kurt neden vuruldu? Yahya Menekşe’yi vuran kim? Uğur Kaymaz’ın katili nerede? Enes Ata’nın cinayet dosyası ne durumda? Zırhlı aracın ezdiği Pakize Hazar’ın katili kim? TOMA’nın çarpıp öldürdüğü Mehmet Tektekin dosyası nerede? Medeni Yıldırım’ın katilini kim koruyor? Mehmet Bal nerede? Cemile Çağırga’yı neden öldürdüler? Bodrumlarda insanları diri diri yakanlar nerede şimdi? Zırhlı araçlardan açılan ateşlerin tetiğini kim çekiyor? Asker ve polis insanları öldürmekte özgür mü? O karabasan gecede Roboski’de bombardıman yapan uçakta kimler vardı? Suç üretip iftiralarla insanları hapse mahkûm edip orada ölmelerine sebep olanlar nerede? Helikopterden insanları atanlar rahat uyuyor mu? Göz göre göre eften püften sebeplerle insanların gençliğini hapishane girdabında iç edenler nerede ve nasıl yaşıyor?
Ahir zaman soruları gibi geliyor. Cevabı çoktan öğrenilmiş hissettiriyor. Ama öyle değil. Uğur Kaymaz’ın katledilmesini protesto edenler anında yargılanıp cezalandırıldı. Hatırlıyorum, Ceylan Önkol’un katledilmesini duyarlı kamuoyu her yerde basın açıklaması ile protesto etmişti. Bu protestoya katılanlar hakkında davalar açıldı. Yüzlerce insan bu şekilde kriminalize edildi ve cezalandırıldı. Oysa Ceylan’ı öldüren fail ortada bile yok. Kim, neden öldürdü ve öldürenler nerede şimdi diye bir soruyu devlet alıp uydurduğu zamanaşımına havale etti. Fail yok. Haklı protestoda bulunanlar ise hâlâ burada ve hesap soruyor.
Geçtiğimiz günlerde bir haber çıktı ve yoğun gündemler arasında kaybolup gitti. 2008 yılında, Şırnak’ın Cizre ilçesinde Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin yıldönümü olan 15 Şubat’ta gerçekleşen bir protesto eyleminde Yahya Menekşe panzerin altında kalarak hayatını kaybetmişti. 16 Şubat’ta Menekşe için yapılan cenaze törenine insanlar katıldı. O dönem cenaze törenine katıldığı suçlamasıyla 8 kişi hakkında dava açılmıştı. Aradan geçen 12 yıldan sonra dava sonuçlandı ve 8 kişiye 24 yıl 4 ay hapis cezası verildi ve ev baskınlarıyla tutuklanıp cezaevine konuldu. Tutuklananlar Şırnak T Tipi Cezaevi’ne konuldu.
Yarın ya da öbür gün bu insanların cezaevlerinde uğradıkları hak ihlallerini okuyacağız. Sürgün edildiklerini, memleketlerinden binlerce kilometre ötede bir şehre götürüldüğünü duyacağız. Bunların hepsi muhalif medyada ancak yer bulacak. Hatırlanırsa geçtiğimiz aylarda çocukken katıldıkları toplumsal eylemlerden dolayı artık yetişkin olmuş insanlara da cezalar verildi. Aynı akıbet kuşaklardır bir kısır döngü gibi geçip gidiyor.
Geçip gidiyor denilmesi lafügüzaf aslında. Yoksa geçen bir şey yok. Kemal Varol’un bir şiirinde dediği gibi;
“Acı geçiyor
Acı geçiyor
Acı elbette geçiyor
Acı çekmiş olmak geçmiyor.”
Bu insanların ceza almalarının sebebinin düşman hukuku olduğunu ve zorbaların zulmettiğini biliyoruz. Bu bilmelerle bu hayatı yaşıyoruz!
Sorular askıda bırakılan ertelenmiş mutluluklar değildir. İsyan askıdan indirecek tek rüzgârdır. Unutmadan askıda kalanı, hatırlayarak neden askıya alındığını, yaşayacağız ve duyuracağız: Vazgeçmediğimiz her yer ve her an bizimdir!
Haftanın kitap önerisi: Andrey Platonov/ Mutlu Moskova, Çeviri: Günay Çetao Kızılırmak / Metis Yayınları