Kendi özgürlüğünde bizim özgürlüğümüzü, sahip olduklarında bizim sahip olduklarımızı anıyor. Hiç olmadığı kadar özgür olduğumuza dair sözleri, hiç olmadığı kadar özgür olduğumuzu unuttuğumuz şu en mutlu günlerimize denk geliyor. Kanımız karıncalanıyor, içimiz alevleniyor. Çünkü hür insanlar ve iyi varlıklar olarak haklarımızın olduğunu hatırlatması bile aşırı mutluluğun bir yan etkisi olan can sıkıntısından kurtulmamıza yetiyor. Asitsiz, kuyusuz, barutsuz, geçen yıllar bunlar. Asit damlamıyor, kuyular dibe çekmiyor, barut sinmiyor. Tutkular, karşı tutkular doğurur. Tutkusuz tutukluğumuz, uyarıcılar gerektirir. Hatırlatıyor, biz de anımsıyoruz: Capcanlı şeyleriz işte, şu ölgün zaman içinde. İnfaz yok, hapishane yok. Elektriksiz, falakasız, askısız, işkencesiz geçen mutlu mu mutlu yıllar bunlar…
Kendi tutkunluğunda bizim tutkunluğumuzu anıyor. Hiç olmadığı kadar adalete, merhamete, inceliğe doyurulmuşuz. Tutkularımız bu insancıl akıntılı gevşekliklere kapılmış, bu yüzden unuttuğumuz o ilk heyecanları hatırlatıyor. Özgürlük, mutluluk ve bolluktan uyuşup çürüyen yanlarımız ayıklanıyor. Onarıcı vurguları, bizden yitip gitmiş hazları geri çağırıyor. Bize yaptığı iyilikler, kendimize yaptığımız iyiliklerle buluşuyor; onun duyurduğu erdemler, talihin ve özel becerilerimizin, eğilimlerimizle çıkarlarımızdan sağıp bir araya getirdiği erdemlerimizle örtüşüyor. Böylece baygın kalmış içimizdeki her güzellik, kendini onun aracılığıyla ifade ediyor. Ruhumuzun çürüyüşüne ve toplumun bunalımına işaret eden o görünmeyecek kadar diplere çekili mayışıl isteksizlik, bu en hakiki dokunuşuyla başlangıcı hatırlanmayan coşkulu zamanlara ait o yitirilmiş ilk keskinliğini yeniden buluyor.
Kendi eksiksizliğinde bizim eksiksizliğimizi anıyor. Hiç olmadığı kadar yükseklerde, acısız tamamlandığımız bir hayatın nimetlerine boğulmuşuz. Ses kırığına uğramamış kelimelerinin dizilişinde bize yönelmiş yankının ılık şiddeti, gark olduğumuz sonsuz huzurun enginliğinde kendinden geçmiş uykulu sesimizi buluyor. Gururunda incitilmemiş gururumuz, kuşattıklarında kuşandıklarımızın tamamıdır dile gelen. Yoksa şu perişan, şu mahvolmuş hallerimiz başka şeyden, haz ve atılım fazlalığından ve de onun doğal sonuçlarından. İyileştirici seslenişi, sömürünün ve dehşetin anda ve öncesinde belirmiş yığınsal çılgınlığın kanıl dalgalanışlarından gelmiyor. Söylediklerinde o yüzden inanç ve töz yoksunluğu, bir kavrayış ve derinlik yoksunluğu sezilmiyor. Mutsuzluk buhranlarına yol açan aşırı mutluluğumuzun sakıncalarından bizi korumak istiyor. Ondandır ki, kişiliğimizin mekanik boşluğu ve nörotik zayıflığı yüzünden geçmişte maruz kaldığımız sıkıntıları muhakkak hatırlatma ihtiyacı duyuyor.
Kendi içtenliğinde bizim içtenliğimizi anıyor. Yaşanmışa aykırı özgürlük hakkındaki söylevlere ve klişeleşmiş duyarlıklara yabancı kalmış, sadece insani ölçülerdeki eylemlerin içine doğuşumuzu ve hep orada öylece kalmışlığımızı her yönüyle kavramamızı bekliyor. Geri dönüşlerindeki o hassas ürperti, başlangıcı bilinmeyen o zulüm ve aldanış yıllarında hiç tatmadığımız, şimdiki şu farklı olma duygusunu çok daha canlı yeniden hissetmeye zorluyor. Onun iktidarı, bizim kendimizi bulma biçimimiz, onun yalansız hilesiz anlam dağarcığında uyanıp ayaklanan da bizim hiçbir kötülükle çırpılmamış saf anılarımız.
İyimserliğinde iyimserliğimizi, kendi rüyalarında bizim rüyalarımızı anıyor. Onun hükümran çağının, bizim sevince serpilip ışığa büyüdüğümüz altın çağımızın tamamı olduğunu biliyoruz. Seyrek aralıklı ve onun görkeminin bir sonucu olan kibir yoksunu uyarılarındaki yumuşak tedirginlik, bizi, aşırı özgürlükle gelen aşırı mutluluğun yavanlığından kurtarıyor. Çünkü özgürlüğün ve mutluluğun dipsiz hazlarına öyle gömüldük ki, artık özgürlük ve mutluluğun ne olduğu anımsamıyoruz. İşte uzun zamandır bir masallar ülkesindeyiz. Zulüm yok, işkence yok, ölüm yok. Cennette olan cennette olduğunu ne bilsin, bir hatırlatıcı gerek. Bakışları bakışlarımızı, sesi yüreğimizi bulduğunda sıçrayarak uyanıyoruz: Asit damlamıyor, kuyular dibe çekmiyor, barut sinmiyor. İyilik ve merhamet serpiyor, nedenlerini hemen bağışlayıveriyoruz.