Türkiye’de devlet, mafya, polis kirli ilişkisine 1996 yılındaki Susurluk kazası örnek gösterilir. Bu defa benzer bir ilişki kazayla değil fotoğrafla ortaya çıktı. Buna devlet, mafya, polis, siyasetçi, asker ve kont-gerillacı ilişkisi demeye gerek yok. Artık devlet bu hale getirilmiştir. Bu yönüyle bu fotoğraf gizli bir ilişkiyi ve durumu ortaya çıkarmamıştır. Mevcut devlet gerçeğinin fotoğrafı olmuştur. Bu fotoğrafta Süleyman Soylu ve Tayyip Erdoğan’ın eksik olduğunu söyleyenler var. Süleyman Soylu da Tayyip Erdoğan da bu fotoğraf içinde gururla yer alırlardı. Devlet Bahçeli zaten o fotoğrafın içinde var. Zaten mevcut iktidar o fotoğrafın içindekilerin zihniyetinde olanları vatanperver, bu zihniyet kalıpları dışında olan herkesi de ihanetçi olarak görüyor. Türkiye vatanperverler ve vatan hainleri olarak tam ortadan ikiye bölünmüştür.
Vatan hainliğinin ve vatanseverliğin ölçüleri nedir? Bu tabi ki zihniyet ve dünyaya bakışa göre değişiyor. Çünkü farklı ölçülerde düşünenler de bu fotoğrafta olanların zihniyetine sahip olanları vatana zarar verenler, bu fotoğraftakilerin vatan haini olarak gördüklerini de gerçek yurtseverler olarak değerlendiriyorlar. Bir ülkede vatan hainliğinden çok söz ediliyor, önüne gelen herkes hain ilan ediliyorsa orada kesinlikle faşizm vardır. Tüm faşist ülkeler incelenirse bu gerçek çok açık biçimde görülür. Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye’deki siyasi iktidar tam da bu ölçülere uymaktadır.
Barolar Birliği ihanet içinde, Tabipler Odası ihaneti içinde, zaten Mühendis Odaları çok önceden böyle ilan edilmiş. İktidarın 998 kararını onaylamış, sadece bir ya da iki kararı beğenilmemiş olan Anayasa Mahkemesi de bu kategoriye alınmış. HDP zaten ihanetçilerin partisi, CHP de ihanetçilerle kol kola, yan yana! İYİ Parti de bu kategoriye konulmakta, bu nedenle İYİ Parti mevcut iktidarın ölçülerindeki vatanperverler safına geçme konusunda hazırlık yapmakta.
Bu iktidar düşürülmediği takdirde sürekli yeni hain kuruluşlar ve kişiler göreceğiz. Bu ‘vatanperverlere’ göre Türk milleti asildir, güzel hasetleri vardır. Bu doğruysa ya bu kadar hain olmamalıydı, ya da bu kadar hain çıkıyorsa Türk milleti için düzülen övgüler doğru değildir. Artık buna Türkiye’yi vatan hainleri ülkesi haline getiren bu iktidar karar versin.
Bize göre Türkiye’yi böyle bölenler, parçalayanlar, kutuplaştıranlar, kamplaştıranlar yurtsever olamazlar. Şu anda Türkiye’de en fazla siyasi, hatta adli tutsak olarak Kürtler zindanlara doldurulmuşsa; Kürt düşmanlığı temelinde Türkiye bölünmüş demektir. Zaten tüm demokrasi yanlıları da Kürtlerin dostu olarak görülüp ya zindana atılmakta, ya da düşman olarak damgalanmaktadır. Şu anda Türkiye’de Kürtler ve demokrasi güçlerine uygulanan hukuk, düşman hukukudur. Bu da Anayasa ve yasalara göre değil, bazılarının iki dudağı arasında çıkanlara göre uygulanmaktadır.
Türkiye’de Anayasa ve yasaların tümüyle ilga edildiği söylenmektedir. Bunun da bizzat iktidar ve iktidar emrindeki bürokratlar tarafından yapıldığı yazılıp çizilmektedir. Yargıçlar artık kara kaplı kitaplara değil, bazı kara yüzlü odaklara bakmaktadırlar. Türkiye’de çok söylendiği gibi sadece hukuk ve kanun devleti değil, devlet de ortadan kaldırılmıştır. Çünkü devletler de ne kadar baskıcı olursa olsun meşruiyetlerini bazı kurallardan ve kanunlardan almışlardır. Hamurabi devletleri meşrulaştırmak için kanunlar çıkarmıştır. Eğer kurallar ve kanunlar uyulması gerekmeyen mevzuatlar olarak görülürse orada Firavun ya da Nemrut düzeni var demektir. Kaldı ki onların da bağlı olduğu kurallar ve değerler vardır.
Tayyip Erdoğan aşiret devletinden söz etmiş. Kuşkusuz olumsuz anlamda. Şu bilinmelidir ki, aşiretlerde ve kabilelerde hiçbir devlette bulunmayacak düzeyde ahlaki ve vicdani kurallar vardır; adalet değerleri vardır. Aşiretler ne zaman devletlerle tanışmışlar, iktidarlara işbirlikçilik yapmaya başlamışlar o zaman bozulmuşlardır. Yoksa devlete ve iktidara bulaşmayan aşiretler bugün kendini demokratik gören birçok devletten daha adil, hakkaniyetli, vicdanlı ve ahlaki değerlere göre yaşamışlardır. Bu açıdan Tayyip Erdoğan’ın şefliğini yaptığı iktidarda, aşiretlerde bulunan ahlak, vicdan ve adaletin binde biri bile yoktur. Her gün hakaret ettiği aşiret reisleri Türkiye’yi yönetseydi Tayyip Erdoğan-Bahçeli ruh ikizinden yüz kat daha iyi yönetirlerdi. En azından toplumda bu kadar kutuplaşma ve parçalama yaratmazlardı. İster Türkmen aşiretleri, ister Kürt aşiretleri yönetsin Türkiye’de Türk-Kürt kardeşliği olurdu.
Bugün Türkiye’de sadece işbirlikçi uşak Kürtler Kürt kardeşlerimiz oluyor, ama Kürtlerin en fazla oy verdiği HDP sempatizanları ise düşman ya da kandırılmış olarak görülüyor.
Şu anda Türkiye halkları aşiret devletinde olmaya razı, ama mevcut Türkiye’de yaşamaya razı değil. Çünkü hiçbir aşiret reisi bugünkü yönetenler kadar keyfi yönetemez ve kararlar veremez. Aşiret kültürü, ahlakı, vicdanı ve adaletini dikkate almak zorundadır.
Mevcut iktidarın nasıl iktidar olduğunu, kendi politikalarına itaat eden Barolar Birliği başkanını seçimden kaçırmasına, ama demokrasiden ve insan haklarından yana olan seçilmiş Tabipler Odası başkanını hain ilan etmesine bakarak anlayabiliriz.
Türkiye’de tuz kokmuştur. Çünkü kokuşma için son savunma mekanizması olacak adalet, adaletsizlik yeri olmuştur. Bu, tuzun kokmasıdır. Tuzun koktuğu yerde tabi ki Türkiye’nin itibarlı fotoğrafı; karısını öldürtmesi ve mafya liderliği mahkemelerle belirlenen Alaattin Çakıcı’nın içinde olduğu fotoğraf olur. Bu fotoğraf ancak demokrasi güçlerinin birliği ve bu temelde yürütecekleri mücadeleyle değişebilir.