Dengbêjlikten potporiye… Kürt kültürüne katkı sunmayı amaç edinen Grup Avesta ile müzik serüvenini konuştuk: ‘Halkımız üzerinde uygulanan asimilasyonun açtığı yaraları iyileştirmenin yolu kültür ile mümkündür’
Reyhan Hacıoğlu
“Var olan ve yapılan şarkılar halkın değerlerine çok tezattı. Mesela Kürtlerin bin yılları bulan bir sanat geçmişi var. Sanat dallarının birçoğunu içinde barındıran dengbêji geleneği var” diyerek gruplarının ortaya çıkışını anlatıyor Grup Avesta üyeleri. Bir yandan Kürt dili ve kültürüne yönelik saldırılara karşı anadilde şarkı üretmenin sorumluluğunu yerine getirirken, bir yandan da geçmişi geleceğe taşıyorlar. Yeni çıkacak albümleri öncesi grup üyeleriyle gruplarını, albümlerini ve ilk Kürtçe şiirlerden bir sayılabilecek “BI HIVRE”nin şarkıya dönüşme hikâyesini konuştuk. İşte keyfli ve bir o kadar bol müzikli o röportaj.
- Kaç yıllık bir grupsunuz? Nasıl ortaya çıktı grup fikri?
Grubun solisti Ümit Qosarî: Aslında ilk başta grubu kurmak gibi bir fikrimiz yoktu. 3 samimi arkadaştık, bazen bir araya gelip kendi yüreğimizdekini çalıp söylüyorduk, yüreğimizde bir dünya vardı, buluştuğumuz zaman o dünyamızı paylaşıyorduk, çünkü dışarıdaki dünya bize çok yabancı geliyordu. Bu kapitalist sistem her şeyde olduğu gibi insanların sanatına da zarar vermişti (bazıları hariç tabi). Var olan ve yapılan şarkılar halkın değerlerine çok tezattı. Mesela Kürtlerin bin yılları bulan bir sanat geçmişi var. Sanat dallarının birçoğunu içinde barındıran dengbêj geleneği var. Ama şimdi yapılan müziğe bakıyorsunuz çok eksik kalınıyor. Sen bırak o sanatı daha çok geliştirmeyi, var olan sanatın hakkı bile verilemiyor. İşte Avesta böyle bir düşünce ile ortaya çıktı.
- Neden Avesta?
Avesta’nın bağlamacısı Xalo Metin: Avesta başta biz Kürtlerin ve bazı Ortadoğu halklarının eski bir inanışıdır. Bizim atalarımız Êzidîlerin dini liderî (Zerdeştê Kal) var. Kitabın tam ismi “Zend-Avesta”dır. Bu Zerdüştlüğün kutsal kitabıdır. Bu inancın kurucusu Zerdüşt, Gatalardenen dörtlükler yazmıştı. Bu dörtlükler Avesta’da toplanmıştı. Bu yazılar, Zerdüşt´ün neye inandığını ve Zerdüştlüğün temellerini anlatan tek belgedir. Normalde bu Avesta 21 kitaptan oluşmaktadır, lakin İskender’in işgali sırasında bu kitaplardan 19 tanesi bu istila sırasında yok oluyor ve kitaplardan yalnızca Yasna, Visperad ve Vendidad diye 3 kitap kalıyor. Ve burada bu dine mensup Zerduşi keşişler bu 3 kitabı bu istiladan kurtarmak için alıp Hindistan’a kaçırıyorlar yani bunlar günümüze kadar öyle geliyor. Bir de bu öğretiler Hz. İbrahimi dinlerinden önce ortaya çıkmış ve tek tanrılı dini kabul eden ilk dindir. İyiliği savunan ve doğayı koruyan bir dindir. Bu bizim müzik felsefemize çok yakındı ve bizim köklerimiz olduğu için grubumuzun ismi Avesta olsun dedik.
- Yeni albümünüzün hikâyesi nedir? Neden böyle bir çalışma ihtiyacı doğdu?
Qosarî: Bu albüm üzerinde iki seneye yakın bir süredir çalıyoruz. Muazzam bir emek sarf ettik. Gündelik popüler kültürün aksine sanatsal içeriği geniş bir albüm. Bizim için ilklerin albümü özelliğini taşıyor. Kısa bir cümlede anlatacak olursak bu albümde Avesta’nın kalbi var. Bu albüme yüreğimizi koyduk…
- Yeni albümünüz ne zaman çıkıyor?
Metin: Normalde bu albümü biz dünyada barışı savunan insanlara armağan etmek için 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde çıkarmayı planlamıştık ama maalesef bu pandemi bunu imkansız kıldı, yetiştiremedik. Eğer bir aksilik çıkmaz ise 25 Eylül’de bütün dijital platformlarda ve sosyal medya hesaplarımızda sizinle olacak.
- Kürtçe şarkı söyleyen bir grup olarak son yıllardaki üretimi nasıl buluyorsunuz?
Qosarî: Gelişen dijital ortam ile artık herkes daha rahat bir şekilde sanatını icra edebilir. Bu iyi bir şey. Ama maalesef bunun dezavantajları da var. Şimdi Kürt müziğinde yerinde sayma gibi bir durum söz konusu, yeni şeyler üretilemiyor. Hep eski şarkılar üzerinden yapılıyor. Bir şarkı söyleniyor. O şarkı biraz tutuldu mu arkasından elli kişi aynı şarkıyı söylüyor. Korkunç. Bir tüketim toplumu ve bunun da bilincinde olmayıp dinleyen bir kitle var. Burada hem sanatçıya hem de dinleyiciye düşen görevler var.
Sanatçı sadece tüketmemeli, başkalarının şarkılarıyla nereye kadar gideceksin? Bu kültüre zarardır. Bizler bir şeyler üretebilmeliyiz, bizden önceki sanatçılar o yokluğa ve o baskıya rağmen muazzam bir kültür yaratmışlar. Şimdi bizim o bayrağı daha geriye değil daha ileriye taşımamız gerek.
Ve dinleyiciye gelince sanatta ölçü kulağa hoş gelen şarkılar olmamalı, ya da internet üzeri tıklanması çok olan şarkılar muhakkak güzeldir algısı olmamalı, çünkü parası olan sanatçılar gidip internet üzeri o şarkısına reklam veriyor, ve o şarkısı bir günde milyon tıklanma oluyor. Bunun baz alınmaması gerek. Biraz sorgulayan bir kulak olması gerek, yoksa aynı yemeği defalarca pişirip, pişirip önünüze koyarlar ve sizde afiyetle yersiniz.
- Anadilde şarkı söylemenin kuşkusuz tadı başkadır ama bir ilgi azalması var mı?
Metin: Hem bu sanatı icra ederken hem de dinlerken anadilin verdiği mutluluğu hiçbir söz ile ifade edebilmek mümkün değildir. Ama ne yazık ki egemen güçler bu halk üzerinde yüzyıllardır bir asimilasyon politikası uyguladı, başarılı olmasa da bunun verdiği zarar muhakkak var. Bu tahribatı görebiliyoruz. Çünkü ilgi o kadar çok değil maalesef, ama tabi bu biz sanatçıların omuzuna düşüyor. Halkımız üzerinde uygulanan bu asimilasyonun açtığı yaraları iyileştirmenin yolu kültür ile mümkündür. Anadilimizde ısrarcı olup çok iyi bir sanat icra ederek bunu aşabiliriz.
- Başka projeleriniz var mı?
Qoserî: Bu albümden sonra sade ve sade dengbêji şarkılardan oluşacak bir albüm düşüncemiz var. Bu albümün içinde 2015’te Diyarbakır’da karanlık güçler tarafından katledilen insan hakları savunucumuz Tahir Elçi anısı için yaptığımız bir ağıt da olacak.
- En sevdiğiniz sanatçılar kim ya da müzik tarzını kendinize yakın hissettiğiniz?
Qosarî: Bizi en çok etkiyen dengbêjler var. “Dengbêj Izedînê Herem Şidadi”, “Miradê Kinê “. Ve sesini duymadığımız halde şarkılarına vakıf olduğumuz dengbêjlerin miri Evdalê Zeynikê. Ve tabi ki Kewê Ribat Şakiro her biri biz Kürtler için anlaşılmamış bir destan niteliğini taşıyor. Günümüzde yaşayan sanatçılarımıza gelince Keyhan Kelhur, Kamkars, Ciwan Haco, Dılşad Seid, Nizamettin Ariç, Mikail Aslan, Mohsen Namjo ve daha burada sayamadığımız değerli sanatçılarımız var ama ne yazık ki insanlarımızın çoğu bu değerli insanlardan bi haber gidip içi boş şeyler dinliyorlar.
- Bir şarkı olsaydınız hangisi olurdunuz? Kendi şarkılarınız da olabilir, başka sanatçıların da?
Metin: Kürtlerin ünlü destanı Memê Alan var. Ve bu destanın bir türküsü, eğer olmak mümkün olsa idi o eser olmak isterdik. Kendi şarkılarımız arasında da ÇİQ U KEVOK şarkısı olmak isterdik.
- Sanatın en önemli dalı aslında müzik belki de. Ciddi bir değiştiriciliği ve dönüştürücülüğü de var. Bu anlamda Kürt müziği nerede?
Qosarî: Evet müziğin topluma yön verecek gücü var, özetlemek gerekirse üstad Neşet Ertaş’ın bu konuda bir sözü var; ’”Bir ulusun türkülerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür” diye bir sözü vardı, bu doğru ve yerinde bir sözdür. Ama burada bunu belirtmekte fayda var, herkes kendi kültürünü, kendi rengini dile getirirse bu daha da bir anlam kazanır. Eğer bir halkın kültüründen bir haber başka bir halkın kültürünü taklit ederse hem kendi kültürünü yok eder hem de başka kültürleri kirletir. Ki zaten kültürde asimilasyonun birinci ayağı budur. Başka kültürlerden de eserler yapılmasın demiyoruz ama insan ilkin kendi kültürünü öğrenmeli ve özümsemelidir. Ki zaten kendi kültürünü anlamayan birisinin başka kültürlere de bir katkısı olamaz.
Tabi iyi şeyler de yapılıyor ama bu yeterli değil, çünkü Kürt müziği çok geniş yelpazesi olan bir sanata sahip. Bu kadar basit ele alınmamalı, mesela potbori diye bir geleneğimiz var. Bu bin yıllardır Kürtlerde var olan bir şey ama sanki bu hiç yokmuş gibi gidip mahsup diye bir şey çıkardılar. Bu hep özentilerin sonucudur. Bu sende hep vardı zaten. Ama sanki yokmuş gibi Avrupai kelimeler türetiyorlar. Ve o okudukları şarkıları da yanlış okuyorlar. Ama dengbêji kültürümüze bir bakın, dünyada başka bir örneği yoktur. Bunlara sımsıkı sarılmamız gerek.
- Komün bir anlayışla kurulmuş bir grupsunuz ama neden kadın üyeniz yok?
Metin: Başladığımız ilk günden beri böyle bir arayışımız var ama bir türlü kısmet olamıyor. Bir de şöyle bir gerçeklikte var. Mardin’de yaşıyoruz ve burada kadın arkadaşların sanat yapma özgürlüğü aileler tarafından ne yazık ki kısıtlanıyor. Burada müzik yönünden çok iyi kulağa sahip kadınlar var ve çok iyi sesler var ama aileleri buna izin vermiyor.
Her şarkının bir hikâyesi var
Qosarî: Aslında her şarkının bir hikâyesi var; Örneğin İsraila Mamedê; Bu bir dengbêjlik şarkısıdır. Büyük üstadımız Miradê Kinê’nin şarkısıdır. Ondan derledik. Tabi söz konusu dengbêjî olunca buna ayrı bir yer ve değer verdik. Bu albümde üzerinde en çok çalışıp düşündüğümüz eser budur. Bir de müziğini de çok farklı yaptık, dinleyiciler bu şarkıyı dinledikleri zaman dengbêji kültürümüzün ne kadar zengin ve önemli olduğunu daha çok anlayacaklardır umarım…
İlk şiir
Ve yine BI HIVRE şarkısı çok değerli gerçekten bizim için; çünkü 1950’li yıllarda İran’ın Kürt kenti Hewreman’da İngiliz arkeologlar bir mezar taşı buluyor. Ve bu mezar taşını alıp Londra müzesine götürüp incelemeye alıyorlar. Taşın üzerinde bir şiir var. Yapılan araştırma sonucu bu şiirin bundan 2 bin 330 sene önce çivi yazısı ile yazılmış bir Kürtçe şiir olduğu anlaşılıyor. Bu şiir Barazboz adlı bir adama ait. Barazboz bu şiiri erken yaşta kaybettiği eşinin mezar taşına yazmış. Kürtlerin ilk yazılı şiirlerinden bir tanesidir. Bu şiire de yazarımız Selim Temo’nun Kürtçe şiir antolojisi kitabında rastladık ve buna bir müzik yapıp besteledik. Bu şarkının sanatsal değeri bizim açımızdan çok önemli olduğu için bu albümümüze de bu şiirin başlığı olan “Bi Hevre” ismi verdik.
Farklı dilde ilk şarkı
Yar kasidi şarkısı var, aslında o da bir aşk şarkısı; Ünlü Azeri şair Şehriyar’a ait bir şiirdir. Şehriyar bu şiiri erken yaşta kaybettiği eşi için yazmış. Çok duygu yüklü bir şiir. Biz bu şiiri müzik yapıp besteledik. Bu bizim ilk yabancı dilde yaptığımız şarkımız olacak. Bunu halkların kültür buluşması fikri ile yaptık.
Bizler kendi kültürüne hâkim olup ama başka kültürlerden de bihaber olamayız. Onlara dair de bir şeyler yapmalıyız. Sanat ile, kültür ile buluşturabilmeliyiz.
Bir kavuşamama hikâyesi
De lê de lê’nin de bir hikâyesi var: Bu şarkı değerli sanatçımız Usıvê Çelebî’ye ait bir şarkıdır. Rojava’nın Qamişlo kentinde Usıvê Çelebi’yi çok seven Hiristiyan dostları vardı, bu dostları her sene onu davet eder ve onu çok kalabalık ve ihtişamlı bir biçimde ağırlarlardı, onu ağırlayan ailenin bir kızı Usıvê Çelebi’ye aşık olur. Tabi Usıvê Çelebi de kızı çok sever, ama Usıv uzun düşüncelerden sonra bu aşkı bitirme kararı alır. Çünkü onu ağırlayan bir ailenin kızına göz dikmek gibi bir durum yaşanacaktı ve Usıvê Çelebi bu kadim dostluğa zarar vermemek için kendisi için ne kadar zor olsa da bu aşkı bitirme kararı aldı. Bu acı ayrılıktan sonra bu şarkıyı bu sevdiği kız için yazmıştır. Oyun havası olmasına rağmen bu şarkının böyle acı bir hikâyesi var maalesef…