Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklu yargıladığı Selahattin Demirtaş için “tahliye” kararı verdi. Avukatı Mahsuni Karaman, haklı olarak “Tahliye kararı siyasal bir işlem; yargısal bir durum değil,” diyor.
Demirtaş ve HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, ardından yargılanma, tutuklanma ve mahkum edilmeleri ne Türkiye’yi bağlayan uluslararası sözleşmelere, ne de o tarihte ve bugün yürürlükte olan Anayasa’nın 83. Maddesi, CMK ve TCK hükümleri ve Yargıtay içtihatlarına uygundu. Bunlar, HDP’nin saf dışı edilmesi için “Çöktürme Harekat Planı” kapsamında “düşman hukuku” işletilerek gerçekleştirilen “iş ve işlemler”di.
18 Eylül’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi’nde Demirtaş’ın tutuklu yargılanmasının yeniden tartışılacağı dava öncesinde verilen “tahliye” kararının da bu kapsamda bir “halkla ilişkiler” operasyonu olduğu apaçık. Ankara mahkemesi, AİHM İkinci Dairesinin geçen yılki “Demirtaş’ı tahliye edin” kararına uymayı reddetmişti. Şimdiyse, “düşman hukuku” labirenti içinde manevra yapıyor: Demirtaş ile ilgili işlemleri “uluslararası hukuk”un alanından çıkartmak üzere “iç hukuk” hamlesine girişiyor! “Her şeyin başı”nın geçen yıl söylediklerini akılda tutalım: “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz.” demişti. “Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz.” Anahtar sözcüğe dikkat: Hukuk değil, “hamlemiz”!
Şu halde, bu “tahliye kararı”nın diktatörlüğün yumuşaması, “demokratik siyaset”e yeni bir kapı açması, Kürtlerin gönlünü almayı gözeten bir makas değişikliği ve sair temelsiz beklentilerle ilgisini kuracaklar vardıysa bile kayyım saldırısı zihinlerini açmış olmalı. Diktatörlüğün öyle bir planı yok. Erdoğan’ın “2023 hedefleri”nin başında Türkiye’yi sahiden bir “haydut devletler alemi”ne taşımak var. Ama henüz orada değiliz.
Siyasal bağları, hedefleri, aidiyetleri ve değerleri derin bir yozlaşmaya uğramış olmakla birlikte Ankara hâla insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkelerinin kabulü üzerinde yükselen uluslararası sözleşmelerle bağlı. Uluslararası kurumlarla ilişki sürdürmek, askeri ve ekonomik paktlara üye olmak, hesap alıp vermek; borçlanmak ve sermaye ithal etmek; uluslararası ortaklıklar ve bölgesel anlaşmalar yapmak için piyasaya çıktığında göstermeye mecbur olduğu bir “karne” var. Bir yandan “AİHM’i tanımayız” diye efelenirken öte yandan AİHM’in sillesinden kaçmak için sefil hileler peşinde koşması bundan. Bu çelişki, Ankara’nın “Aşil topuğu”
İşte bunun için, Ankara mahkemesi isterse uluslararası hukuka karşı hile peşinde “Demirtaş’ı tahliye edin” demiş olsun, tahliye kararı tahliye kararıdır. “Demirtaş’ı tahliye edin” demek, bir an için dahi olsa, “rehine hukukunu eskisi gibi sürdüremiyoruz” itirafıdır. Bu, işinden, yerinden yurdundan edilen, geleceksizliğe, yoksulluğa işsizliğe mahkum edilen, dışlanan, karalanan, yaftalanan milyonlarca insana çektirilen acıların kefaretini ödeme mecburiyetinin rejimin böğrüne dayandığının dile gelişidir. Bu itiraf uyuyan, bastırılmış, ertelenmiş, ötelenmiş bütün “tahliye” beklentilerinin zembereğini ister istemez boşaltır; “mahpusanelere güneş doğmuyor” diye haykıran yüzbinlerce insanın ve onların milyonlarca yakınının özgürlük açlığını uyarır.
“Demirtaş’ı tahliye edin” kararı, öte yandan, rejimin onulmaz çelişkisini, uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerinin içerideki azgınlığını kendisi için de gitgide bir köstek haline getirdiğini ele veriyor. Artık mesele Demirtaş’a hangi uğursuz hesapla “tahliye” kararı verilmiş olduğu değil, elde geçerli bir mahkeme kararı olmasına rağmen Demirtaş’ın hâla tahliye edilmemiş olmasıdır.
Demirtaş’ın yerine getirilmeyen tahliye kararı vesilesiyle Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Sırrı Süreyya Önder, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Çağlar Demirel, Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Burcu Çelik, Abdullah Zeydan… ve bütün hakkı hukuku çiğnenmiş devrimcilerin ve yurttaşların özgürlüğü için ayağa kalkmanın zamanıdır. Ne Demirtaş’ın, ne diğerlerinin tutsaklığının hukukla bir ilgisi vardı, ama madem ki, hukuk şimdi Ankara Mahkemesine de lazım oldu, o zaman herkese hukuk: “Zindanlar boşalsın tutsaklara özgürlük”!