Bir kez daha nice alametler belirdi. Seçimlere on gün kala vahşi siyaset, kalan peçelerini de atarak demokratlık, hukuka dayanan duruş ve bilumum zaten inandırıcılığı olmayan kisvelerinden de soyundu. ‘Yiğidin malı meydandadır’ şiarına uygun bir tavır sergiliyor.
İktidarın hizmetinde olduğunu apaçık gösteren, en ufak bir hicap duygusu taşımadan bir de bunu savunmaya kalkan hukuk insanları benim gençliğimin cunta hakimlerini aratır bir görüntü sergiliyor.
Milletin vergileriyle ayakta duran kurumlarda bir pervasızca taraf olma, bunu savunmaya dahi gerek duymama hali.
Basının gülünç mü gülünç yalancılığı, yabancı dergilerdeki otokrat tablosuyla gurur duyacak kadar şirazeden çıkmış aymazlığı.
Her şey, ama her şeyde teklifsiz bir çıplaklık, müstehcen bir vurdumduymazlık.
Artık mitinglerinde şehirleri karıştıran, söylediğini besbelli kulağı duymayan Erdoğan son olarak da bir ‘yeraltı’ toplantısında mahalle örgütlerine direktifler savuruyordu. Seçmen listelerine bakıp, kimin kim olduğunu bilmeleri gerekiyor ya, insanları tek tek işaretleyip HDP seçmenlerini sandık listelerinden çıkarıp onların üzerinde bire bir çalışma yapmanız gerek, diyordu onlara. Markaja alın.
Ezcümle, sandık kurulundaki hakimiyeti elde edip “İstanbul’da başlamadan işi bitirmiş oluruz” müjdesini fısıldıyordu kulaklarına.
İlginç olan, böyle kalabalık bir toplantıda söylediklerinin seçmeni ile arasında kalacağını vehmedecek kadar hali yoktu üzerine hiç değilse hafif bir şeyler almaya. Çırılçıplak karşısındaydı 80 milyonun.
Bir ihtimal, kendi seçmeninin hatırı sayılır yüzdesinin sosyal medya kullanıcısı olmaması onu iyice rahatlatmıştı. Nasılsa basın cepteydi.
Ergin Yıldızoğlu’ndan okudum. Geçen ay Foreign Policy’de yayımlanan “Seçimler nasıl çalınır” başlıklı bir araştırmada, ‘Otokratların seçimleri, seçmen daha sandık başına gitmeden çalmaları gerekir; seçimleri sandık başında, sandık açılırken çalmaya kalkanlar çoktan kaybetmiş demektir” deniyor.
Her şey ne kadar aşikar, ne kadar çıplak, değil mi?
Besbelli Erdoğan, bütün danışmanlarından da silkinip kurtulmuş. Gemi azıya almış. Mitinglerinde söylediklerinin hakikatlerle en ufak bir ilgisi yok. Yakın geçmiş hakkında hepimizin tanıklığında sıralıyor yalanlarını. Tuhaf ve tarihimizde benzersiz bir rahatlıkla.
Yine tuhaf ve benzersiz bir rahatlıkla niyetlerini, planlarını da açık ediveriyor. OHAL’in işçilere, grev girişimlerine karşı bir korunma aygıtı olduğunu fütursuzca söylüyor sözgelimi. Hem de işçilerin yüzüne karşı.
YSK’ya talimat verdiğini böbürlenerek söylüyor. Hukukun ve ordunun tamamiyle emrinde olduğundan dem vuruyor, güç kaybettiğini söyleyenlere.
Danışmanları meydanı yiğide bırakmış. Prompter’larla baş başa kalmış, sonuna yaklaşmış, artık itiraf aşamasını bile geçmiş bir otokrat duruyor kalabalıkların karşısında.
Eline geçen anketler mutsuz ettikçe kendini içkiye vuran bir çaresiz gibi yalanlara sarılıyor.
Etrafındakilerde korkulu bir telaş. Onlar da, değil mi ki reis öyle yapıyor, atıvermişler kendilerini ahlaka-hakikate bağlayan palamarları.
Son yılların basın demirbaşlarından Abdülkadir Selvi, son ‘Kandil operasyonu’ balonunu arkadaşlarıyla şerbet masasında hasbıhal edermiş rahatlığıyla yazıveriyor sözgelimi. “Nedendir bilinmez ama Kandil operasyonu henüz beklenen heyecanı oluşturmadı” baklasını çıkarıveriyor ağzından. Zaten iktidarın kendi seçmeninden bile teveccüh görmemiş, kimseleri inandırmamış bu seçim arifesi kahramanlık menkıbesi oyununu faş ediyor.
İktidarın bu çıplaklık modasına uyan elbette yegane eryiğit Perinçek. Kendisini, “Erdoğan karşıtı ama CHP ve HDP’ye inat Erdoğan’a oy veren” vatandaş olarak tanımlıyor. Bu seçimlerde de kime inat kime oy vereceğini açıklayan bir siyasi lider olarak çok yakışıyor devlet müsameresindeki rolüne.
Çıplaklık iyidir. Hipnotize kitlelerden de bir münasebetsiz ille çıkıp ‘Kral çıplak’ diye bağırır elbet.
Bütün niyetlerin bu kadar açık, bu kadar müstehcen bir heyecanla ortaya dökülmesi bir kavşağa gelinmişliğin göstergesidir. Tarihin kutlu bir momentidir.
Bu çıplaklık hali, bütün Türkiyelileri ahlaki bir sınava zorluyor. Kimsenin görmemiş, anlamamış, bilmiyormuş, kandırılmış olduğunu söyleyemeyeceği bir noktada geleceğe yönelik bir adım atacak halklarımız. Şimdiden kutlu olsun.