Özgür Müftüoğlu
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) salgının sona ermesinin şu dört etkene bağlı olduğunu belirtiyor: “Teşhis, tedavi, aşılama ve güçlendirilmiş sağlık sistemi.” Bunların işe yaramasının koşulu olarak da eşitsizliklerin ortadan kaldırılıp tüm insanlara -ırk, cinsiyet, sınıf, gelir farkı gözetmeden- kamusal bir hizmet olarak aşı sağlanması gerektiğine işaret ediyor.
“Sağlık hakkı”nın en temel insan hakkı olması kabûlüyle, pandemiyle mücadelede ayrımcılık yapılması kabul edilemez elbette. Ama kapitalizm, tarihinin en vahşi dönemini yaşarken ne sermayenin ne de siyasi iktidarların meselelere insan hakkı çerçevesinden bakmasını beklemenin hayalden öte geçmeyeceği aşikâr.
DSÖ Genel Direktörü Ghebreyesus da bunu bildiğinden olsa gerek, 4 Aralık 2020’de BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada sağlık hakkının insan hakkı olduğunu söylemekle yetinmeyip zengin ülkelere, “tüm dünyada kökü kazınmadan salgından kurtulmanın mümkün olmadığı” yani “tek başına kurtuluşunuz yok!” uyarısı yapıyor.
Ghebreyesus’un Aralık ayının başında yaptığı bu konuşma, aşı çalışmalarının sonuna gelindiği ve uygulama hazırlıklarının başladığı döneme denk geliyor. Bu nedenle aşının, pandemiden kurtuluş için “tünelin sonundaki ışık” olduğu müjdesinin yanında, eşitsizlik konusundaki kaygılarını da şu sözlerle dile getiriyor: “Ama açık konuşayım: Zengin ve güçlülerin aşıya hücum ederken fakirlerin, dışlanmışların ayaklar altına alındığı bir dünyayı kabul edemeyiz.”
Ayrıca şu eklemeyi yapıyor: “Aşılama ve pandemiyle mücadele için acilen 4,3 milyar dolara ihtiyaç var. Mücadelenin tümü için gereken kaynak ise 23,9 milyar dolar. Aşıların güvence altına alınabilmesi, hayatların kurtarılabilmesi ve gerçekten küresel bir ekonomik iyileşmenin hızlandırılması için zengin ülkelerin bu boşluğu bir an önce doldurmalarını tavsiye ediyorum.”
Genel Direktör’ün bu konuşmasının hemen ardından aşılar piyasaya sürülüyor ve aşılama işlemleri başlıyor. Nisan ayı ortası itibariyle; aradan geçen dört ayda piyasaya sürülen aşı miktarı 841 milyon civarında. Tüm dünyada iki doz aşı olanların sayısı 185 milyon ki bu dünya nüfusunun yüzde 2,4’üne tekabül ediyor; sadece aşının ilk dozunu olanlar ise dünya nüfusunun yüzde 6’sına karşılık gelen 468 milyon kişi. Yani dünya nüfusunun yüzde 96’sı henüz aşıya ulaşmış değil. Aşı temin edenler, büyük ölçüde zengin ülkeler. Yoksul ülkelerin birçoğuna henüz bir doz aşı dahi gitmemiş. Aşı temin eden kimi ülkelerde ise zenginler ve ayrıcalıklı kişiler aşı olabiliyorken ve binlerce dolar karşılığında aşı turizmi yapılıyorken, salgın riskiyle her gün işe gitmek zorunda olan emekçilere, yoksullara sıra bir türlü gelmiyor!
DSÖ Genel Direktörü’nün de öngördüğü gibi, zenginler parasını bastırıp aşısını olurken, yoksullar artan bir hızla ölmeye devam ediyor. Aşılamanın başlamasından bu yana geçen dört ayda Covid-19 nedeniyle ölenlerin sayısı 1.5 milyondan 3 milyon kişiye çıkmış durumda. Önümüzdeki süreçte ölümlerin coğrafi ve sınıfsal dağılımı, kapitalizmin sürekli yeniden ürettiği eşitsizliklerin pandemiyle beraber çok daha çarpıcı bir biçimde görülmesini sağlayacaktır.
Genel Direktör’ün tespitleri ve uyarılarına katılmamak mümkün değil. Bugüne kadar ortaya çıkan sonuçlar da bunu doğruluyor zaten. Ancak demeçlerde, pandemiyle mücadeleye dair çözüm önerileri sadece zengin devletler tarafından yapılacak bağışlarla karşılanmasıyla sınırlı kalıyor. Nedense başta aşı üretimi olmak üzere pandemi sayesinde zenginleşen sermaye hakkında tek söz edilmiyor!
Oysa Forbes dergisi ve diğer yayınlar ekonomik krizin derinleştiği pandemi döneminde en kârlı sektörlerin başında sağlık sektörünün geldiğini gösteriyor. Örneğin sağlık sektöründeki dolar milyarderlerinin serveti, geçen yıl 7 Nisan-31 Temmuz tarihleri arasında yüzde 36,3 artmış. Bu arada 2020 yılında dolar milyarderleri arasına katılan 40 yeni milyarderin içinde pandemiden korunmak için maske ve diğer ekipmanlar üreten firmaların yanı sıra aşı üreticileri de yer alıyor.
Bunlardan biri de Covid-19 aşısını geliştiren Türkiye kökenli Uğur Şahin. Şahin, Almanya’da faaliyet gösteren Biontech firmasının kurucu ortağı ve CIO’su. Aşı geliştirmedeki başarısı nedeniyle layık görüldüğü Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı’nı Almanya Cumhurbaşkanı’nın elinden almıştı. Ama ödülün daha büyüğü, geliştirdiği aşılardan elde ettiği servet olmuş. 4 milyar doları aşan servetiyle Şahin, dünyanın en zenginleri arasına katılmış.
DSÖ Genel Direktörü’nün gözden kaçırdığı ya da değinmeye cesaret edemediği mesele burada işte! Parası yetişmediği için milyarlarca insanın yaşadığı ülkeler aşıya ulaşamıyor ve yurttaşlarını ölüme terk ediyorken; birileri dolar milyarderi oluyor. Sistem milyonlarca insanı ölümle yüz yüze getiren sermaye birikiminin, tekelleşmenin en önemli araçlarından olan, evrensel bilgiyi bilim insanı kisvesi altında pazarlayan üç beş kişiyi zengin ediyor yani. Bunu da bilimi, şirketlerin tekeline terk eden “patent düzenlemesi”yle yapıyor. Patent nedeniyle geliştirilen aşının üretimi yaygınlaşmıyor/yaygınlaştırılmıyor. Kaçınılmaz olarak milyonlarca insanın yaşam hakkı ihlal ediliyor, milyarlarca insan işsizliğe, açlığa terk ediliyor. Yüce kapitalizm bir kez daha taçlandırılıyorken, sağlık alanında dünyanın en yetkili kurumu olan DSÖ bunu dillendiremiyor bile!!