Bir önceki yazıda bir başlangıç yöntemi oluşturmaya çalıştım.
Binali Yıldırım’ın öğütlediği gibi itaat etmeyeceğiz, bir soluklanıp düşünmek istiyoruz. Birinci yanıltmayı Binali Yıldırım yapıyorsa ikinci yanıltmayı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yapmaya çalışıyor. Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi ortaya çıkarıyor ve bunu uygulayacağım diyor. Çünkü eğer halktan bir fedakârlık istenecekse önce devlet yönetiminde bulunanlar bir tasarrufta bulunmalıymış. Şu letafete bakınız, şu eşitlikçiliğe bakınız.
Birincisi, mesele bürokraside yer alanlarla ilgili olmanın çok ötesinde. Eğer gelir dağılımından konuşacaksak, devletin harcamalarından konuşacağız ama bununla birlikte kâr, faiz ve rant gelirlerinden de konuşacağız demektir. Yani halkla bütün yiyici takımı arasındaki meseleden.
Mehmet Şimşek halka bir tasarruf paketini müjdeliyor. Bunu sonunda üç yıl içinde 100 milyar lira tasarruf yapılacak sözüm ona. Bu paranın karşılığı 3 milyar dolar. Yani yılda 1 milyar dolar tasarruf edilmesi planlanıyor. Anlaşılır olabilmek için söylüyorum, bir Arap ülkesine gidildiğinde istenen borç para miktarı 3-5 milyar dolar civarında. Bu tasarruf parası, bir ülkeden ufak bir borç alma parası.
Neden anlattım bu kadar? Çünkü 3 yılda 3 milyar dolar tasarruf, bu hesaba göre yılda 1 milyar tasarruf hiçbir derde deva değil. Bakanın çok eskilerde kullandığı bir ifadeyle “çerez parası”. Deveyi hamuduyla götürenler bize bir sineğin yağını çıkarma hikayesi anlatmaya çalışıyor.
Tasarruf paketinin yaratacağı tasarrufla, halkın yaşadığı açlık, yoksulluk, işsizlik koşulları karşılaştırılamaz. Bakan demek istiyor ki önce devlet tasarruf edecek sonra sıra halkı inim inim inletmeye gelecek. Önce 50 kiloluk bir tüy sıklet yumruk atacak sonra da sıra ağır sıkletin yumruk atmasına gelecek.
Hata yapmamak için memleketimizde iki taraf olduğunu düşünmeliyiz. Bir kaybedenler kulübü ve bir de hep kazananlar kulübü. Kaybedenler kulübünde olmak ya da kazananlar kulübünde olmak işte bütün mesele bu. Kaybedenler kulübünde olanlar işçiler, emekçiler, emekliler, üretici köylüler. Onlar, onuru ile çalışan ve yapılan her işte el emeği, alın teri, göz nuru olanlardır. Hep kazanan yiyiciler kulübündekiler ise holdingi, fabrikası olan iş insanları; faizde parası olan mevduat sahipleri ve vurgun yapılacak ihalesi olan yandaş müteahhitlerdir. İkilik budur, çelişki budur, bölünme budur. Ülke bir bıçakla kesilmiş gibi bu çelişkiyle ikiye yarılmış durumda ve asıl kutuplaşma burada. Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar.
Güya tasarruf paketi sayesinde elde edilenler kaybedenler kulübüne yazılacakmış gibi sunuluyor. Böyle bir tasarrufun onda biri bile olsa halk onun ucunu dahi göremez. O tasarruf paraları iç etme labirentinde yok olup gider.
Halkın hanesine yazılabilecek iki gelir var: Birincisi ücret ve aylıklar, ikincisi ise halkın ürettiği ürünleri uygun fiyata satabilmesi. İşte şimdi bu ücret ve aylıklardan konuşuyoruz ve akıl yürütüyoruz. Mehmet Şimşek diyor ki “asgari ücret yüksektir”. Bunu böyle konuşmalardan ya da yukardan aşağı alelade akan rakamlardan anlayamayız. Kıyaslama yapılmak istendiğinde hemen akla gelen bir ülke var, Almanya. Hatta bu ülkenin bizi birçok yönden kıskandığı iddia ediliyor. Hemen o ülkeye bakalım. Bizde asgari ücret 613 Euro. Almanya’da ise asgari ücret zaten toplumun çok az bir kesimine veriliyor ve 2.054 Euro. Yani bizim ülkemizdeki asgari ücretin üç buçuk kat fazlası. Bizde Hasan amca 281 Euro emekli aylığı alıyor, Hans amca ise 1.448 Euro, yani beş kat fazla. Şeytan bunun neresinde?
Bu bir ülkeler arası kıyaslama. Bir de zamansal olarak kıyaslama var. 1974 yılında asgari ücret kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın %80,6’sına karşılık geliyor. 2024’de ise bu oran %47,4’e gerilemiş durumda. Yarı yarıya gitmiş işçi sınıfının geliri. Hani neresi yüksek?
Akıl yürütmeden devam edecek olursak, mekân açısından kıyasladık, zaman olarak da kıyasladık. Bir de ülke koşullarına göre bir hesaplama yapabiliriz. Bunu da hükümete yakınlığıyla bilinen sendikanın rakamlarıyla söylersek açlık sınırı 18.969 lira. Yani asgari ücret açlık sınırının 2 bin lira altında. Bu rakamı Emekçi Hareket Partisi açıklamıyor, TÜRK-İŞ açıklıyor. Durumun vahameti çok net görülüyor. Ücretler açlık sınırının altındayken yoksul halk, pazar tezgahının altındaki sebzeleri topluyor.
Halkın hanesine giren ücret ve aylıkların durumu bu. Bir de ürettiği ürünleri satmaya çalışıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 6 Haziran 2024 tarihinde ekmeklik buğday için açıkladığı alım fiyatı %12 artışla 9,25 lira. Ulusal Süt Konseyi ise 1 Mayıs 2024’den itibaren geçerli olacak çiğ süt tavsiye fiyatını %9 artışla 14,65 lira olarak açıkladı. Açıklanmış törpülenen TÜİK enflasyonu %75 iken, üretici köylünün ürününe uygulanan artış %10 civarında. Adalet bunun neresinde?
Asgari ücretin 42.300 lira olması gerektiği konusuna devam edeceğim.