Asgari ücretin belirlendiği her dönem gibi içinden geçtiğimiz günlerde de asgari ücrette yapılacak artış oranı üzerine tahminler, beklentiler havada uçuşuyor. Bunların kimi enflasyon oranı, kimiyse açlık ya da yoksulluk sınırı olarak belirlenen rakamlar üzerinden hareket ediyor. Beklenti ve tahminler dile getirilirken, bazıları asgari ücretteki artışın işverenlere getireceği yükü, bazıları ise asgari ücret alan işçinin geçimini önceliyor. Sonuç olarak halen 11 bin 402 TL olan asgari ücretin 15 bin TL civarında olması gerektiğini savunan da var 17 bin ya da 25 bin TL olmasını savunan da… Bu yıl asgari ücret tartışmalarına bir de -hükümet yetkililerinin yılda iki kez asgari ücret belirlenmesine son verileceği açıklamasının ardından- “Asgari ücret yılda bir kez mi iki kez mi belirlensin?” tartışması eklendi (Bu konu ayrı bir yazı başlığı olmayı hak ediyor.).
Asgari ücrete ilişkin beklentiler açıklanırken de tahminler yürütülürken de herkes, -önceki yıllarda olduğu gibi- Erdoğan’ın haleti ruhiyesinin ve yanı sıra AKP/Saray iktidarının, sermayenin talepleri ile önümüzdeki yerel seçimleri dikkate alarak bir rakam belirleyeceğini biliyor. Zaten söz konusu tahmin ve beklentilerin önemli bir kısmının bilimsel temellerden veya emekçilerin ihtiyaçlarından ziyade bunu esas aldığı hepimizin malûmu.
Oysa asgari ücret, rakamlara sıkıştırılacak bir tartışma konusu olamaz. Zira sadece asgari ücret değil, genel olarak ücret, kapitalist üretim sistemindeki çelişkilerin en can alıcı meselesidir ve tüm toplumsal ilişkileri belirleyen emek-sermaye çatışmasının da tam odağında yer alır. Dolayısıyla ücretin -ve elbette asgari ücretin-, rakamların ötesinde sınıflar arası güç ilişkilerini içeren ideolojik bir tartışmanın konusu olması gerekir.
Sermaye kesimi ve onun çıkarları doğrultusunda hareket edenler (siyasetçi, gazeteci, ekonomist vs), her zaman olduğu gibi bugün de ücreti, rakamlara indirgeyerek ve tartışmaları bu yöne çekerek temsil ettikleri sınıfın ideolojisine uygun bir yaklaşım sergiliyor. Buna karşılık emekçileri temsil ettiğini iddia edenler (sendikacı, siyasetçi, gazeteci, ekonomist vs) ise sermaye kesiminin bu tuzağına düşerek, ücreti -ideolojik zeminde tartışmayı es geçip- sadece ekonomik düzlemde ele alıyor. Hal böyle olunca tartışmalar, asgari ücretin miktarı üzerine bir takım rakamları ortaya atmanın ötesine geçemiyor. Oraya atılan bu rakamlar ise ekonomik ve siyasi egemenin belirlediği sınırları aşamıyor.
Örneğin, sermaye ve AKP/Saray cephesi, 2024 yılı için asgari ücretin 15 bin ya da 17 bin TL civarında olması gerektiğini ifade ederken en yüksek rakam HEDEP’ten geldi. HEDEP, asgari ücretin yoksulluk sınırının yarısı kadar olması gerektiğini belirtti ve 25 bin TL rakamını telaffuz etti. Diğer muhalefet partileri ve sendikalar henüz bir rakam açıklamadı, ancak asgari ücret tahayyüllerinin 25 bin TL’ye bile ulaşmayacağını şimdiden tahmin etmek zor değil. Asgari ücretin 15 bin TL ya da 17 bin TL yerine 25 bin TL olması; açlık sınırı yerine yoksulluk sınırının yarısının kriter olarak alınması vb önerilerin işçiler için daha cazip olacağına kuşku yoktur. Ancak bu öneriler, sermayenin temsilciliğini yapan AKP/Saray iktidarının emekçilere reva gördüğü “sadaka ücreti” perspektifinden çok da farklı değildir.
Eğer üzerinde tartışılan, görüş bildirilen konu ücret değil de sosyal yardım olsaydı, bir siyasi partinin ödenecek miktar ve bu miktarı belirleme kriterleri üzerine beklentisini açıklaması kabul edilebilirdi. Oysa burada Türkiye’de ücretli çalışanların yarıdan fazlasının -emeğinin karşılığı olan- ücretini doğrudan, geri kalanların ücretlerini ise dolaylı olarak etkileyen asgari ücretin belirlenmesi söz konusudur ve kim hangi rakamı önerirse önersin, asgari ücretin ne kadar olacağını belirleyecek olan “işçi sınıfının pazarlık gücü”dür. İşçi sınıfının pazarlık gücünü ise örgütlü mücadelesi ve bu mücadelenin perspektifi belirler!
Türkiye’de bugün emekçilerin hakları için sınıf perspektifiyle mücadele eden, genel grev tahayyülüne sahip güçlü bir işçi örgütlenmesi olsa asgari ücretin hangi kriterle belirleneceği ve ne kadar olacağı konusunda ne birilerinin haleti ruhiyesinin ne sermayenin taleplerinin ne de siyasi iktidarın seçim oyunlarının bir hükmü olmaz!
Sözün özü: Emekçilerin haklarını, gelir eşitsizliğini önemseyen, emek sömürüsüne karşı olduğunu söyleyen tüm yapıların, asgari ücrete ilişkin olarak emekçiler adına birtakım rakamlar açıklamak yerine işçilerin örgütlenme özgürlüğü ve mücadele yollarının önündeki engellerin kaldırılması vb hakları için çaba göstermesi çok daha önemlidir.