Binali Yıldırım’ın ünlü bir sözü var; itaat et rahat et. Tam bir AKP fermanı.
Kuşku ve kaygı duymak olmasın, akıl yürütme olmasın, benzetme ve karşılaştırma olmasın. Parçalarına ayırma, kökünü bulma, tümdengelim ve tümevarım, gerçeklere bakma olmasın. Ne olsun, itaat etme olsun, rahatlama olsun. Ama işçi sınıfı ve emekliler rahat, mutlu, iyi ve refaha ulaşmış değil. Yıldırım’ın orta çağ yöntemiyle rahat edilemez. Sadece seçkin yandaşlar rahat edebilir.
Biz toplumdan konuşuyoruz, büyük insanlıktan yani sosyal sınıflardan. Son zamanlarda “kişisel gelişim” gibi algılansa da, sosyalizm adı üzerinde sosyal sınıflarla ilgilidir.
Sosyal sınıflardan konuşuyorsak, ne konuşuyorsak konuşalım bir gelir dağılımından konuşuyoruzdur. Tayyip Erdoğan’ın sevdiği bir ifadeyle “bal bal demekle ağız tatlanmaz”. Ne güzel bir ifade. Atılan nutukları ballandırmakla, halkın karnı doymaz. Halkın karnı hamasetle doymaz, halkın karnı beka retoriğiyle doymaz. Halkın karnı maneviyattan bahsetmekle doymaz.
Halkın karnı doyması için, gelir elde etmesi gerekir. Holdingleri, fabrikaları olanlar kâr elde edebilir. Bankada parası, doları olanlar faiz elde edebilir. Yandaş ve yağmacı müteahhitler rant elde edebilirler.
Gelgelelim halkın, işçi sınıfının, serveti olmayanların gelir elde etmesinin tek ama tek yolu çalışmak ve bir ücret almaktır. Onlar itaat edip rahat edemez. İşçi sınıfı için ekmek tam anlamıyla aslanın ağzındadır. Gelir elde edebilmek için, emek vermek, alın teri akıtmak ve göz nuru dökmek zorundadır. Tarihin tunçtan kanunu budur. O kaytaramaz bu gerçekten, işini kolaylaştıramaz, bir hal çaresine bakamaz. Çalışmalıdır ve ancak öyle kazanmalıdır.
O halde dönüp ücretlere bakalım. Toplumun %50’sinden fazlası asgari ücret alıyor ve bu ücretin ne olacağının belirleneceği zamana geldik dayandık. Toplumun o kadarı asgari ücret aldığı gibi, 16 milyon kadar emeklilerin önemli bir kısmı 10.000 lira gibi bir maaş alıyor. Diğer ücretler ise asgari ücret sınırına ciddi ölçüde düşürülmüş durumdadır. İşte ana meselemiz budur.
İktidarın düşük zam teklifini kabul ettikten sonra, mikrofon açık kaldığı için yanındaki çalışma bakanına “Uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” dediği duyulan bir TÜRK-İŞ başkanı var. İşte onun sendikasının açıkladığı bir açlık sınırı var. O açıklamaya göre, dört kişilik ailenin aylık gıda harcaması tutarı 18.969 lira. Peki asgari ücret ne kadar? 17.002 lira, yani asgari ücret açlık sınırından iki bin lira daha düşük. Eğer asgari ücret açlık sınırında bile değilse, ne sınırına kadar gidilecek? İtiraz etmemiz gereken durum bu. Bunda bir kaçamak noktası bulunamaz. Açlık sınırı ayan beyan ortadadır ve asgari ücret bunun altındadır. Yok ama açlık sınırı dört kişilik aileye göre belirleniyor deme gafletinde kimse bulunmasın. Zaten asgari ücret de dört kişilik bir aileye göre belirlenmeli. İnsanlar söğüt kovuğundan çıkmadı. Eşi var, çocuğu var, annesi var, babası var.
Normalde hâkim sınıf ideolojisinin etkisindeki insanlar sabah gözünü açar ve sosyal medyada işçi sınıfının aleyhine yazar, konuşur. Bu koskocaman bir ordudur. Akademide beslenir, medyada beslenir, bürokraside beslenir ya da zaten doğal olarak kaba kapitalist kültürün kölesidir. Bu kez çok ender gerçekleşen bir olay var. Açlık sınırı rakamını dikkate almak ve buna göre bir tartışma yürütmek yaygınlaştı. Herhangi bir haber sunucusu bile bunu böyle yapıyor. Bu bir inanılmaz şans sayılabilir ve buradan hareket etmemiz gerekir. Açlık sınırındaki bir ücreti kesinlikle reddetmeliyiz ve her durumda açlık sınırının kendisini bir parametre olarak çarpışmanın içine sokmalıyız. Bu kadar kabul görmüş iyi kavram çok az bulunur.
Solcular aralarında konuşurken bazen bir “lütfen somut konuşalım” seansı geçer. Aslına bakılırsa çoğunlukla soyutlamalar yapmak gerekir. Sevdalınız Marks görülmemiş bir soyutlamacıdır örneğin. Bütün böyle heyheylenmesine rağmen sol, tam da somut konuşması gerektiği bazı anlarda dikkat çekici bir şekilde susar. O somutçu sol gider, yerine bir sufi gelir. Bunu yapmamak üzere eğer asgari ücret konusunda bir kavga verilecekse, çok net bir rakam ortaya konmalıdır.
Karl Marks, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi kitabında, Alman İşçi Partisi’nin programına kenar notları yazar. Programdaki “normal işgünü” talebine, “Hiçbir başka ülkede işçi partisi bu kadar muğlâk bir talep ileri sürmemiş ve her zaman şartları göz önünde tutarak normal saydığı işgününün süresini tespit etmiştir” eleştirisini yapar. Yani “normal işgünü” kavramını kabul etmez ve sürenin tespit edilmesi gerektiğini söyler. Sevdalınız hem soyut hem somut konuşur.
Ol nedenle asgari ücretin ne olması gerektiğine dair net bir rakam tespit edilmeli ve mücadele bu rakam üzerinden verilmelidir. Büyük devrimci yoldaşımız Vladimir İ. Lenin’in tutumuyla somut koşulların somut analizini yapmak bunu gerektirir. Buradan hareketle biz Emekçi Hareket Partisi (EHP) olarak, asgari ücretin ve emekli aylığının 42.300 lira olması gerektiğini ileri sürüyor ve şart koşuyoruz.
Bu nasıl mı böyle hesaplanıyor? Bunu bir sonraki yazıda açıklayacağım, bu daha bir başlangıç diyelim.