Mereş merkezli depremlerin ardından oluşan enkazlarda açığa çıkan asbest, başta kanser olmak üzere bir çok hastalığa davetiye çıkarıyor
Mereş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremlerin ardından toplum sağlığını ve ekolojiyi de etkileyen çeşitli sorunlar gündeme gelirken bunlardan biri de 2010 yılından bu yana kullanımı yasaklanan asbestin, yıkımdan dolayı ortaya çıkması oldu. İnsan ve doğa yaşamı üzerindeki olumsuz etkileri olan maddenin yoğun miktarda bulunduğu enkazların gerekli önlemler alınarak kaldırılmaması ve yaşam alanlarına yakın yerlere götürülmesi, hem solunan havayı hem de tüketilen suyu tehlikeli hale getiriyor.
Yaşanan sorunlara dair deprem bölgesinde gözlemlerde bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekoloji Komisyonu üyesi Menekşe Kızıldere Jinnews muhabiri Rozerin Gültekin’e değerlendirmelerde bulundu.
Limandaki yangın zehirli gaz saldı
İktidarın yıllardır ne doğayı ne de insanı merkezine almadan yürüttüğü politikaları hatırlatan Kızıldere, iktidarın ülkeyi bir şirket yönetir gibi yürüttüğünü, uyguladığı politikaların ise rant amaçlı olduğuna işaret etti. Deprem sırasında ayrıca İskenderun limanında çıkan yangın başta olmak üzere çok sayıda yangının da yaşandığını anımsatan Kızıldere, günlerce müdahale edilmeyen yangınlardan çıkan zehirli gazların atmosferi olumsuz olarak etkilediğini ve bu gazların yağmurla birlikte yeryüzüne indiğini belirtti.
Enkaz kaldırılırken asbeste dikkat edilmiyor
İnşaat yapımında kullanılan ve yıkım sırasında fazla miktarda ortaya çıkan asbestin insan ve doğaya zararlı olduğunun altını çizen Kızıldere, tüm bunlara karşı enkaz kaldırma işlemleri sırasında bu hususların göz önüne alınmamasına ve enkazların yaşam alanlarına yakın yerlerde toplanmasının yaratacağı sorunlara dikkat çekti.
Asbestin özellikle eski yapılarda lifli yapıda bulunan bir silikat minarelidir ve izolasyon malzemesi olarak kullanıldığına dikkat çeken Kızıldere, “Asbest solunumla akciğere ulaşan başta kanser olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açabilen ve kullanılması yasaklanmış bir malzemedir. Maalesef kullanımı Türkiye’de 2010 yılında kesin yasaklanmış olan asbest depremde yıkılan binalarla birlikte solunabilir durumda açığa çıkmıştır. Deprem bölgesinde tüm iller yıkım sebebi ile yoğun bir toz bulutunun içinde kalmıştır. Maalesef bu kanserojenin tüm bölgede yaygınlaşmış olduğu çok kuvvetli bir ihtimaldir. Enkaz kaldırma ve yıkım sırasında asbestin toz şekilde açığa çıkıp solunmaması için tüm yıkıntılarda asbest analizlerinin yapılması ve yıkım ve enkaz kaldırmanın uygun teçhizatlarla, izolasyon içinde yapılması gerekmektedir” diye konuştu.
Kanser vakaları artabilir
Enkaz kaldırma ve yıkım sürecinin doğru işletilmediğinin dile getiren Kızıldere, yıkımı gerçekleştiren ekiplerde asbesti engelleyecek maskeyi dahi görmediklerini söyledi. Kızıldere, önlemler alınmadığı takdirde deprem bölgelerinde kanser vakalarının artabileceği tehlikesine işaret ederek, “Asbest suya da karışabilen bir maddedir. Yer altı ve yer üstü su varlıkları da asbestle kirlenmiş olma tehdidi altındadır. Deprem bölgesindeki su varlıklarının da analizlerinin yapılması gerekmektedir” diye uyarıda bulundu.
‘Hatay’da yıkıntı hafriyatlar tarım alanlarına yığılıyor’
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın “7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” kapsamına işaret eden Kızıldere, kanuna göre gerekli çevre güvenliğinin sağlanacağını, yıkıntı atıklarının ise belirlenecek hafriyat döküm sahalarına taşınacağını iddia etmesine rağmen buradaki süreçte hukuka bağlı kalınmadan yürütülmesini eleştirdi. Menekşe, HDP Ekoloji Komisyonu olarak depremin 16’ncı gününde tüm bölgeyi ziyaret edip gözlem yaptıkklarını ancak yıkım hafriyatının taşındığı bölgeler gelişi güzel seçildiğini söyledi. Hatay’da yıkıntı hafriyatının tarım alanlarına yığıldığını gözlemlediklerini söyleyen Kızıldere, “Maraş, Malatya arasında bu hafriyatın su varlıklarına yakın bir şekilde yığıldığını gözlemledik. Bu hafriyatın bu şekilde yönetilmesi tıpkı Çernobil sonrası artan kanser vakaları gibi tüm bölgede bir kanser bakımından bir Çernobil etkisi yaratabilir” sözleri ile olası tehlikelere işaret etti.
Gelecek nesillere borcumuz yeni yaşamı kurmak
Bundan sonraki süreçte izlenecek yol ve HDP Ekoloji Komisyonu olarak alacakları rol hakkında konuşan Kızıldere, doğa ve yaşam düşmanı olan düzene son verilmesi gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi: “Artık bu ülkede kentler kurulurken ve yönetilirken ele alınması gereken en önemli etken deprem gerçeğidir. Kontrolsüz inşaat deliliğine son verilmesi gerekmektedir. Doğanın sınırlarına saygılı yaşam kalitesini önceleyen kentleşme en önemli hedef olmalıdır. Bu felakette kaybettiklerimize ve gelecek nesillere borcumuz bu yeni yaşamı kurmaktır.”