Yukarıda anlattığım, çiftçileri ve halkı küresel tarım ve gıda tekellerine mahkum etme politikaları elbette yanlıştı. Ancak Tohumculuk Kanunu ve Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri Yasası sadece yanlış değil çiftçi haklarının gaspıydı. Dolayısıyla ahlak dışıydı.
Dayanaksız kaç gün, kaç ay, kaç yıl ayakta kalabilir, üretebilir ki çiftçi? Düşünmediyseniz vay halin(m)ize! Çünkü çiftçiler ürettiği sürece insanlar ve evcil hayvanlar yaşar. Üretim olmazsa kaç gün açlığa dayanılır ki?
Ürettirmemek
Çiftçilere ve üreticilere destek olmak için girdi üreten piyasayı düzenleyen, Et ve Balık Kurumu-EBK, Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu-TSEK, Yem Fabrikaları-YEM-SAN, Türkiye Zirai Donatım Kurumu-TZDK, TEKEL, Türkiye Şeker Fabrikaları-TŞFAŞ gibi kamu kurumları satıldı/özelleştirildi. Üretici ve tüketici tek başına küresel tarım ve gıda tekellerinin fiyat belirleyiciliğine terk edildi. Çiftçiler ve halk yararına çalışan TMO işlevsizleştirildi; çiftçi yararına değil tüccarların çıkarına fındık, buğday, mısır, pirinç, üzüm piyasalarını düzenlemede görevlendirildi. Hayvancılıkla ilgili kurulan Et ve Süt Kurumu’na hayvan yetiştiricileri için piyasa düzenlettirilmedi; ithalat organizasyonunda çalıştırıldı. Çiftçiler, domates, biber, patlıcan ve diğer her türlü ürünü üretebilir ve satabilir, fakat bu ürünlerin içindeki tohumlarını ayırıp satmalarına çıkarılan tohumculuk kanunu ile yasak getirildi. Tohum satış işi yalnızca küresel tohum tekelerine verildi. Çiftçi tohumunu kendi ürettiği ürününden ayırıp sağlıyorken tohum şirketlerinden satın almaya mecbur edildi. Ziraat Bankası’na düşük faizli çiftçi kredilerinin -sübvanse etme işi- verilmesi engellendi. Özel bankaların yüksek faizli kredileriyle çiftçi borç batağına batırıldı. Kısacası; üretici ve tüketici lehine kamu desteği kaldırıldı, şirketlerin tarım ve gıdada denetim kurmalarına destek verildi. Başka bir deyişle hükümet, üretenden ve halktan devlet desteğini çekti, kamunun olanaklarını şirketlere sundu. Bu yanlı ve yanlış politikalarla tarımsal sistem değiştirildi; çiftçiliğin yerini şirket tarımcılığı almaya başladı.
Nasıl yapıldı?
Yetersiz de olsa halktan, üretenden yana dönen kamu çarkları; şirketler, yani kapitalistler lehine dönmesi için siyasilerin altına verilen koltuklar ile sözü edilen sistem değişikliği yapıldı. Ama onları da halk seçti, diyeceksiniz. Doğru! Fakat siyasiler çiftçilerden oy isterken, “tarım sistemini değiştireceğiz” diyerek oy talebinde bulunmadılar.
Etik sınırlar aşıldı
Yukarıda anlattığım, çiftçileri ve halkı küresel tarım ve gıda tekellerine mahkum etme politikaları elbette yanlıştı. Ancak Tohumculuk Kanunu ve Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri Yasası sadece yanlış değil çiftçi haklarının gaspıydı. Dolayısıyla ahlak dışıydı. Çünkü çiftçilerin örgütlenme ve üretme hakkı bu iki yasa ile ortadan kaldırıldı. Şimdilerde kooperatif yasasında yapılan yeni düzenlemede bazı kırıntı iyileştirmeler yer alsa da hükümetin tarımdaki süregelen çiftçi karşıtlığı bu yasada açık biçimde öne çıktı. Şöyle ki; kooperatifler ekonomik kuruluşlardır, ama demokrasi, eşitlik, adalet ve dayanışma gibi vazgeçilmez ilkeleri vardır. Ayrıca; toplumsal sorumluluk gibi bir avuç tarım tekelinin işleyiş ve fonksiyonlarından farklı özelliklere sahiptir. Örneğin; sosyal işlevleri vardır. Ayrıca kooperatifler, ben’i biz yapan yapar. Kooperatiflerin “ben”i “biz”e dönüştürme özelliği çiftçileri korur ancak. Yoksa kooperatiflerden kolektivizm yerine hiyerarşi inşa edilir, çiftçiler tarım ve gıda tekellerine yem edilir. Kooperatifler hakkındaki bu değişiklik yasasında yer alan bazı “yenilikler” kooperatiflerin özü olan eşitlik, demokrasi, adalet ve dayanışma ilkelerini hırpalayıcı nitelikte. İyileşme karşıtı. Yani nispi anlamda mevcut olan “biz”i “ben” yapma yönelimli. Kooperatifleri şirket tarzında yönetmeye direksiyonu kırma, özünü yok edip sözde kooperatiflere dönüştürme içerikli. Özcesi, üretme hakkından sonra çiftçilerin bir araya gelerek işlerini, aşklarını koruma hakkı bu kooperatif yasası değişikliği ile aşındırılıyor. Nasılını da gelin haftaya konuşalım.