Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı COP29 11 Kasım’da, Bakü’de başlayacak. 28. COP toplantısında açıkça ortaya çıkan eğilim fosil sermayenin zirvelerde baskın olmasıydı. COP28’in BAE’de gerçeklemesi ve ardından COP29’un da ekonomisinin fosil enerjiye dayalı bir ülke olan Azerbaycan’da yapılıyor olması gidişatın yönünü ortaya koymaya yetiyor. ABD’de seçimleri açık ara kazanan Donald Trump’ın zirvelere yönelik tutumu bilinirken, ‘iklimle’ mücadele adı altında süren sermaye savaşında fosilcilerin ağırlığı daha da artacak.
1 Haziran 2017’de ABD Başkanı olan Donald Trump, ABD’nin iklim değişikliğinin azaltılmasına ilişkin 2015 Paris Anlaşması’na tüm katılımını sonlandıracağını duyururken, anlaşmanın ABD ekonomisini “zayıflatacağını” ve ABD’yi “kalıcı bir dezavantaja” sokacağını belirtiyordu. Trump’ın bu çekilme kararı birçok Cumhuriyetçi tarafından desteklenirken, Paris Anlaşması’nın en temel maddesi olan ve işletilemeyen ‘Yeşil İklim Fonu’ Trump’la birlikte tamamen işlevsizleştirilerek Paris Anlaşması kendiliğinden son bulacak denilebilir.
Küresel ısınmayı durdurmak adına gerçekleşen zirvelere katılan ülkeler bir yandan timsah gözyaşı dökerken, diğer yandan yalan beyanlarda bulunması ikiyüzlülüklerini ortaya çıkarıyor. 13,3 milyar ton karbon salınımını eksik rapor edilerek gizlenen verilerin karbon kirliliğinin yaklaşık yüzde 25’ine tekabül ettiği belirlenirken, küresel ısınmanın 1,5 derece olmazsa 2 derece ile sınırlanması iddiasının boş bir iddia olduğunu göstermekte.
Büyüyememe sorunu kapitalizm için bir varlık ve yokluk sorunudur. Kapitalizm, neden olduğu iklim sorununu fırsata çevirip yeniden yüksek büyüme olanaklarını yaratmak istemektedir. Bugün yaşamı adeta yok oluşa bağlayan nedenlerin başında, aşırı üretim ve tüketimi sürdürmek amacıyla konvensiyonel yolla yürüttüğü maden, petrol, kömür, doğalgazın yoğun kullanımıdır. Ancak, karbon yakıtların ekosistemde yarattığı yıkımları mumla aratacak bir sürece ‘yenilenebilir’ enerji adımıyla girildiği gerçeği kaşımızda durmaktadır.
Emperyalist kapitalizmin paylaşım savaşının önemli bir ayağının Ortadoğu’da uygulamaya girdiği izlenirken, doğa ve emek sömürüsü ile insani ve doğa yıkımları büyüyerek sürmektedir. Ortadoğu’daki savaşların, kapitalizmin ‘yenilenebilir enerji’ hedefiyle vazgeçtiğini ilan ettiği karbon yakıtlar olan petrol ve doğalgaz üzerinde yaşanıyor olması, kapitalizmin tüketmeden ve yok etmeden hiçbir şeyden vazgeçmeyeceğinin açık göstergesidir.
Dünya ve içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasının yeni bir paradigmaya ihtiyacı var. Suların kirletilip barajlar ardına hapsedildiği, toprağın kirletilip çölleştirildiği, halkların açlığa ve ölüme mahkum edilip göç etmek zorunda bırakıldığı, kadının köleleştirildiği Ortadoğu’da süren savaşlar sermaye çıkarları için yaşanırken, antikapitalist ve aynı zamanda ekolojik yıkımı içeren sosyalist yeni bir paradigma ortaya çıkarılmalıdır.
‘Yenilenebilir’ enerji yatırımları büyütülüp, enerji ihtiyacının buradan karşılanmasıyla iklim değişimi önlenir algısı ciddi bir çabayla işlenmektedir. İklim değişiminin, ekolojik krizin sadece sonuçlarından biri olduğu gerçeği yaratılan bu algıyla tartışma dışı tutuluyor. AB’nin başını çektiği bu sürecin ABD’de yaşanan iktidar değişimiyle birlikte topal ördek pozisyonuna sürüklenmesi kaçınılmaz.
Dünyayı kasıp kavuran petrol, doğalgaz ve kömür üretimleri ve kullanımının önümüzdeki dönemde de artarak devam edeceği ise şimdiden belli. Kapitalizm üretip kullanım değeri yüklediği her türden malı pazara taşıyarak değişim sürecine bağlamak zorundayken, ‘temiz’ enerji iddiasıyla girişilecek olan üretim süreçleri masum olmadığı gibi yaşam adına bir çare de olamaz.
‘Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’ sözündeki ikileme mahkum olamayız. Şu unutulmamalı, kapitalizm üretebilmek için her seferinde doğaya dönmesi ve doğanın kendisini yenileyebilme sürecini beklemeden yeniden ve yeniden doğayı sömürmesi gerekmektedir. Kapitalizmin küresel ısınmayı durdurmak gibi bir sorununun olamayacağını görmek ise ıskalanamaz bir gerçekliktir. Kapitalizmin insana ve doğal yaşama dair verebileceği hiçbir şey olmadığı gibi, çöküşe doğru hızla yol alan ekolojik krizi kapitalizmin çözme olasılığı asla olamaz.