Sel 12 Temmuz akşamı önüne toprağı katarak Yusufeli Baraj şantiyesinin çevresinden koparak geldi, önüne insanları, araçları, dağlardan kopardığı toprakları, kütükleri, ağaçları katarak Yusufeli’ne felaketi yaşattı. Ve ertesi gün Rize -Erzurum yol çalışmasının olduğu yerde gücünü, şiddetini isyanını göstermeye devam etti.
Karadeniz; dağların, derelerin birlikte denize ulaştığı güçlü bir coğrafya. Yağmur da deniz de coştuğunda gücünü tüm boyutlarıyla gösterir. Karadeniz halkı bunu herkesten daha iyi bilir. Yamaçlarda yaşam zorludur. Suyun isyanı sıkça yaşanır. Su önünde ne varsa sürükler götürür. Ama yaşam bu asinin davranışına göre kurgulanır, akışa dokunulmaz onun istediği gibi yaşam oluşturulur.
Suyu tutsak eylemeyin, dere akışına engel olmayın, suyun akışına müdahale etmeyin uyarılarına inat siyasi iktidar ise bölgede müdahalesini ısrarla sürdürmekte. 2003 yılında suları şirketlere verme anlaşmaları yapa yapa dereleri akışından koparıp şirketlerin sermayesine sokmaya devam etmekte. Halk yıllarca bu müdahalelere direndi, şirketlerin vadilerine girmesine izin vermedi, beton kapanları derelerinin üstünde istemedi. Direnişin güçlü olduğu yerlerde, şirketler vadiye giremeyince DSİ vadiye girip -dereyi ıslah ediyoruz- adı altında, dereleri şirketlerin rahat kullanabileceği forma getirip betonların arasında akmaya mahkum etti. Yeraltı suyunun derenin yanlarından, topraktan dere yatağına ulaşması böylece engellenmiş oldu. Bu da yetmedi etrafına yapılan/yapılacak yapıların yerleşimine uygun olarak derenin yatağına yol yapar gibi yön vermeye, daraltmaya, üzerine yatağı daraltan geçişler yapmaya devam etti.
Siyasi iktidarın kendini var ettiği eylemlerinden biri de otobanlar tüneller. Siyasi iktidarın yol tünel inşaatları suyun akışına meydan okurcasına planlandı ve yolları kısaltmaya, dağları delmeye, kıyı ile karayı koparmaya devam etti.
Şimdi herkes bir kez daha Artvin Yusufeli’nde, Rize İkizdere’de yaşanan felakete dikkatlice baksın, suyun; kendisine müdahale edenlere net bir mesajı var:
Eğer beni beton kıskaçlarınızın altına alırsanız, şirketlere ve iktidarınızı nemalandırmak için yoluma, akışıma engel olursanız ben dilediğim yerden geçerim betonlarınızı, yıkıp aşarım önüme hepinizi katar denize ulaşırım demeye devam ediyor. Karadeniz halkı bu mesajı iyi bilir. Yaşamını suya göre, doğanın gerçekliğine göre, toprağın heyelan yapısına göre biçimler.
Suyun isyanı Karadeniz’de sık yaşanır. Yaşanan doğanın yaşattığı bir felaket değildir. Felakete çıkarılan davetlerin sonucunda bu felaketler giderek daha sık yaşanacaktır. Çözüm son derece açık; suyun ve onun akış hattına beton yapılardan vazgeçin. Suyu, dereleri şirketlerin sermayesine sokmaktan vazgeçin. Serbest akışının hiçbir noktasına dere ıslahı adı altında beton gömlekler, barajlar, kanallar, yollar, tüneller, dere yatağını daraltan köprüler, yapılar yapmayın. Yaşamı özgür bırakın.
Siyasi iktidarın yaşamı hiçe sayan politikaları, projeleri ile görünen o ki birkaç gün önce Yusufeli’nde ve İkizdere’de yaşananlar ne ilk ne son olacak. Henüz unutmadığımız benzeri felaketi nedeniyle, sonuçları ile aynen yaşamıştık. 23 Temmuz 2015 yılında Hopa’da, Borçka Arhavi civarında yaşanan selde de can kayıpları heyelanla sürüklenen toprağın binaları yıkışı, arabaların sürüklenişi aynı görüntülerle belgelenmişti. Çevre illerden gelen ilk yardım tırları ulaşımın kesildiği, kanalizasyon, fosseptik sularının serbest aktığı, yıkımların olduğu yerlere temiz su ve yiyecek ulaştırmaya, sel sonrasında olası yaşanacak salgınları önlemek için sağlık ekipleri ile gitmeye çalışmıştı. Gene neden dere yataklarının betonlarla daraltılması, barajlarla şirketlerin bölgeye müdahalesi idi. AKP iktidarı Hopa, Borçka ve Arhavi’yi felaket bölgesi ilan etmek yerine, halka yardıma gelen DBP yerel yönetimlerin yardım tırlarını engellemeye çalışmıştı. Oysa yollar kapandığı için ulaşılamayan nice dağ köyü, kaçak çalışan Gürcü işçiler yardıma mahkum kendi kaderleri ile başbaşa bırakılmıştı.
Felaketin yaşandığı yerlerde cenaze törenlerinde boy göstermekten daha önce o bölgeyi felaket bölgesi ilan edip yaraların sarılması, yardımların yapılması acil olandır. Gıdanın, suyun halka ulaştırılması, salgınların önlenmesi, hasarların karşılanması için doğru bir sosyal devlet anlayışı, dayanışma şarttır. Bu felaketlerin bir kez daha yaşanmaması için suyu sermaye birikimine sokmaktan, derelerin akışını bozan beton müdahalelerden, dağları delik deşik eden tünel ve otobanlardan vazgeçilmelidir.