İran’a gidip protestoları yerinde izleyen MA Muhabiri Abdurrahman Gök, izlenimlerinin dördüncü bölümünde Mahabad’da protestocular ile görüştü
Mahabad’da herkesin gündeminde iki ayı geride bırakan eylemler ve bu eylemlere konu olan talepler var. Üniversite öğrencileri, gençler ve esnafla yaptığım görüşmelerin ardından kentte başlayan ilk eylemlerde yer alan kadınlar ve lise öğrencilerine de ulaşıyorum; neden bu eylemlere katıldıklarını, hikayelerini, taleplerini dinlemek istiyorum. Kadınlarla konuşurken bu eylemlere katılan kadınların herkesten daha fazla ve daha büyük gerekçelere sahip olduğunu anlıyorum.
İlk eylemin heyecanı
Mahabad’da yaklaşık iki ay önce başlayan eylemlere katılan ve burada ilk defa “Jin Jiyan Azadî” sloganını atan kadınlardan ikisiyle görüşüyorum. İsminin F. olduğunu öğrendiğim kadın, ilk kez bir eyleme katıldığını ve duyduğu heyecanı şu sözlerle anlatıyor: “Kent merkezinin en işlek noktalarından biri olan Azadî Dörtyolu’nda bir grup genç erkeğin toplandığını ve ‘Kurd û Kurdistan Goristana Faşîstan (Kürdistan faşizme mezar olacak)’ sloganı attığını gördüm. Yanımda da kızım vardı ve cesaretimi toplayıp hemen kendilerine yanaştım, sağıma soluma baktım ve kısık bir sesle ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı attım. İkinci defa tekrar ettiğimde etrafta toplanan insanlardan üç kişinin bana güldüğünü gördüm. Bu sefer biraz daha sesimi yükselttim ve her defasında biraz daha cesaretlendiğimi, sesimin biraz daha gür çıktığını fark ettim. Kısa bir sürede hem eyleme katılan gençlerin sayısında bir artış olduğunu hem de birkaç kadının daha yanıma gelerek benimle birlikte aynı sloganı attığını gördüm. İlk başta beni esir alan korkunun yok olduğunu fark ettim. Gençler aralıksız ‘Kurd û Kurdistan Goristana Faşîstan’ sloganı atıyordu kadınlar da zorunlu örtünmeyi protesto için başlarındaki şalları çıkarıyor ve ‘Jin Jiyan Azadî’ diyordu.”
Haykırdığı sloganı ilk kez ne zaman duyduğunu sorduğum F., neredeyse Jîna ile aynı yaşta olan kızının kendisine bıraktığı bir mektubun en altında ilk defa “Jin Jiyan Azadî” sözünü gördüğünü söylüyor ve ekliyor: “Kızım 3 yıl önce Tahran’da El Zehra Üniversitesi’nde Sanat Fakültesi öğrencisiyken arkasından bir mektup bırakarak gerillaya katıldı. Mektubunun en sonuna ‘Jin Jiyan Azadî’ diye not düşmüştü. Tabi o zaman bu slogan benim için çok büyük bir anlam ifade etmemişti. Ancak Jîna Emînî’nin mezarının başında aynı sloganın yükseldiğini duyduğumda, kızımın uğruna üniversitesini terk ettiği amacın boş bir amaç olmadığını daha iyi anladım. Mahabad’da da ilk defa bir eylemi gördüğümde elime geçen ilk fırsatı değerlendirdim ve hemen gençlerin arasına katılarak kızımın üç yıl önce mektubunun altına yazdığı şiarı haykırdım.”
‘O gün kızıma mahcup olmuştum’
Kızını iyi yetiştirdiğini ve özgürlük noktasında da bireysel olarak herhangi bir sıkıntısı olmadığını anlatıyor F. ve şöyle diyor: “Kızımı özgür bir birey olarak yetiştirmiştim. Hiçbir eksiği yoktu ve iyi bir üniversitede sevdiği bir bölümü okuyordu. Ancak etrafında kadınların maruz kaldığı baskıları görünce üzülüyordu. Aslında onu mücadeleye katılmaya yönelten şey de buydu. Çünkü bazen konuştuğumuzda ‘Eğer bir kadın bile özgür değilse benim özgürlüğümün hiçbir anlamı yok’ diyordu. Kızım duyarlı bir kadındı. Kobanê DAİŞ’in kuşatması altındayken Tahran’daydı ve bir gün telefonla beni aradı, ‘Anne yarın Mahabad’da Kobanê için eylem olacakmış siz de katılın’ dedi. Ancak korktuğum için eyleme katılmadım. Daha sonrasında Mahabad’daki eyleme ilişkin sanal medyada gördüğüm bir videoyu indirip kızıma gönderdim. Kendisi de ‘Ben o videoyu gördüm. Sizden sizin de içinde bulunduğunuz bir video göndermenizi isterdim’ dedi. O gün kızıma karşı mahcup olmuştum ve utanmıştım. Ama Jîna için Mahabad’da gençlerin slogan attığını görünce kızımı düşündüm ve o eyleme katıldım.”
‘O artık devrimci bir öncüydü’
27 Ekim’de öldürülen yurttaşlardan Kubra Şêxa Seqa’yı hatırlatan F., “Kubra devrimci bir kadındı. Kendisi de oğlu da o gün Simko için eyleme katılmışlardı. Oğlunun yanında doğrudan hedef alınarak öldürüldü. Molla Cami Meydanı’nda vuruldu. Daha sonra cenazesi Saedi Camisi’ne götürüldü ve burada bir genç cami hoparlöründen Sirûda Şoreşgeri (Devrimci Marşı) marşını çaldı. Tabi cami imamı izin vermek istemedi ama genç ‘kendi gözlerimle Kubra’nın nasıl vurulduğunu gördüm ve o bir şehittir’ diyerek marşı hoparlörden dinletti. Bunun üzerine git gide caminin önündeki kalabalık arttı. O camiden mezarlığa yaklaşık 7 kilometrelik mesafeyi halk, Kubra’nın tabutunu omuzlarına alarak ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganıyla yürüdü. Ezilmek istenen, ayaklar altına alınmak istenen o kadın, artık devrimci bir öncüydü ve on binlerin omuzlarında ebediyete uğurlanıyor bir şiara dönüşüyordu” diyor.
O ana kadar sessizliğini koruyan 17 yaşındaki lise öğrencisi D. gülerek, “Eylemlerde başı kırılan ben, kanı dökülen ben ama bana hiç soru sormuyorsunuz” deyince içeridekiler de gülmeye başlıyor. Heyecanıyla dikkat çeken bu 17 yaşındaki lise öğrencisi D.’nin kızı olduğunu bilmiyorum ve son bir soru olarak “Siz ve 17 yaşındaki bu genci katıldığınız ilk eylemde buluşturan şey neydi” diye sorduğum F.’den aldığım yanıt “O benim kızım” oluyor.
‘Gözaltında bile aynı direniş’
Ve kızı D. gülerek heyecanla konuşmaya başlıyor: “Eylemlere katılan halk çok heyecanlı. Düşünün doğrudan ateş açılıyor ve vurulma ihtimaliniz var ancak yine de kimse geri adım atmıyor. Mahabad’daki eylemlerde Kübra diye bir kadın tutuklandı. Eylemlere öncülük eden bir kadındı. Direnişçiydi. Onunla birlikte tutuklananlardan biri geçen günlerde serbest bırakılmıştı ve Kübra’nın gözaltında da aynı direnişi sergilediğini boyun eğmediğini anlattı. Bu nedenle diğer gözaltındakiler ondan cesaret alamasın diye Kübra’yı alıp başka yere götürmüşler. Ama ne yaparlarsa yapsınlar artık boyun eğmeyeceğiz ve özgürlüğümüzü alacağız.”
‘Kapıları tek tek çaldım’
Eşi 9 sene peşmergelik yapmış üç çocuk annesi Ş. de duyduğu ve gördüğü her eyleme katılan kadınlardan biri. İki kızını evlendirdiğini ve 28 yaşındaki bekar oğlu ve eşiyle yaşadığını söyleyen Ş., gülerek “Eşim 9 yıllık peşmergelik yaptığı için üzerine düşeni yaptığını düşünüyor o yüzden şimdiye kadar eylemlere katılmış değil. Ama ben her eyleme katılıyorum” diyor. Polislerin artık kendisini tanıdığını ve zaman zaman eylemin olacağı yerlerde kendisini gördüklerinde “Burada ne işin var” diye sorduklarını anlatan Ş. şöyle diyor: “Polis bana ‘Ne için bekliyorsun’ diye sorduğunda ben de ‘Siz ne için bekliyorsanız onun için bekliyorum’ diyorum. Tabi eylemlerin yeri ve zamanını beni telefonla arayan arkadaşlarımdan öğreniyorum. O an elimde ne iş olursa olsun onu bir kenara bırakıyorum. Eylemlerden bir saat önce eylem yerine gidip dolaşıyorum; pasdarlar, cahşlar, Besicler nerede konumlanmış ona göre yerlerini tespit ediyorum ki önlemimizi alalım. Çünkü çoğu sivil kıyafetli. Bir eylemde gençler polise taş atıyordu. Polis de gaz bombalarıyla gençlere müdahalede bulunuyordu. Benim taş atacak gücüm yoktu. Hemen etraftaki evlerin kapılarını çaldım ve bir sürü sigara topladım. O sigaraları yakıp dumanlarını ağzıma doldurup gazdan etkilenen gençlerin gözlerine üflüyordum. Böylelikle gençler gözlerini açık tutabiliyordu.”
‘Bütün korkularımı yendim’
“Tutuklanmaktan, öldürülmekten, yaralanmaktan korkmuyor musun” diye sorduğum Ş., korkuyu bir kenara bıraktığı günü, başına gelen şu örnekle anlatıyor: “Mahabad’da Memba diye bir yer var, eylem için orada toplanmıştık. Tabi henüz kimse toplanmış değildi. Dört genç ve ben vardım. Pompalı tüfekle ateş açıldı ve bir genç vücuduna aldığı saçmalardan yaralandı. İki genç, yaralıyı ellerinden ve ayaklarından tutarak aldı, uzaklaştırdı. Pasdarların sayısı çok fazlaydı ve diğer genci aralarına alıp copla dövmeye başladılar. Ben dayanamayıp çocuğun üzerine kapandım ve ‘O benim oğlum öldüreceksiniz’ diye bağırmaya başladım. Beni de dövmeye başladılar ve kollarımdan çekip fırlattılar. O anda artık bütün korkularımı yendim. Artık ne tutuklanmaktan ne yaralanmaktan ne de öldürülmekten korkmuyorum. İran’da kimi suçlamalar sonucu tutuklananlar 100 milyon tümen vererek kefaletle serbest bırakılabiliyorlar. Eşime ve çocuklarıma tutuklansam dahi bu katil devlete 100 milyon tümenlik kefareti ödememelerini vasiyet ettim.”
Ş. son olarak istedikleri sadece zorunlu örtünmenin kaldırılması olmadığını, fikri bir özgürlük talep ettiklerini ve bunun için de direnmeye devam edeceklerini vurguluyor.
Slogana sloganla cevap verdiler
Üniversiteler kapalı olduğu için kentin en büyük lisesinde okuyan bir öğrenciyle görüşmek istiyorum. 400 kız öğrencisi bulunan Fatima Kız Lisesi’nde 12’nci sınıf öğrencisi V. ile görüşüyorum. Jîna Emînî için yapılan eylemlerle birlikte “Jin Jiyan Azadî” sloganını duyduğunu belirten V., “Tabi yavaş yavaş bu konuda arkadaşlarımızla tartışmalarımız oldu ve ders aralarında okul çıkışlarında bizler de bu sloganı atmaya başladık. Yine kendimiz de kimi sloganlar ürettik. Örneğin burada başı açık olan kadınlar için Geşt e İrşad ‘hêz’ (ahlaksız) ve ‘herzê’ (namussuz) diyor. Buna karşı biz de ‘Hêz tu yî her zê tu yî jînê azad min im’ (Ahlaksız ve nammussuz olan sensin ben özgür bir kadınım) sloganı atıyoruz. Son dönemlerde ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganına karşı ‘Vatansever erkek’ sloganını koymaya çalışıyorlar. ‘Jin Jiyan Azadî, Merd Mîhenî Abadî’ diyorlar. Tabi bunu muhalif diye kendisini tanıtan kimi kesimler yapıyor ve bu kesimler Şah’ın yeniden yönetime gelmesini istiyorlar. Ancak biz öğrenciler, gençler ve halkın gündeminde böyle bir şey yok. Bunu isteyenlere karşı da hem okullarımızda hem de eylemlerde ‘Merg ber sîtemger çi şah baş e çi rehber’ diyoruz. Yani ‘Sömürgecilere ölüm ister Şah olsun ister Rehber’.”
Öğrenciler geri durmuyor
Öğretmenlerinin ve okul yönetiminin kendilerine yönelik yaklaşımını sorduğum V., birçok öğretmenin kendilerini tehdit ettiğini, polise ve istihbarat güçlerine ihbar etmekle korkutmaya çalıştığını belirtiyor ve ekliyor: “Bizler de okulumuzda eylemlere sloganlarla destek verdiğimiz günden bu yana okulumuzun önünde polisler bekliyor. Ama buna rağmen öğrenciler sloganları atmaktan geri durmuyor.” Polisin eylemlere yönelik sert saldırılarına zaman zaman okulu boykot ederek tepki gösterdiklerini de ifade eden V, son bir haftadır kendisinin de okula gitmediğini hatırlatıyor.
Bir eylemde iki arkadaşının da tutuklandığını söyleyen V., birinin bir süre sonra serbest bırakıldığını ancak Aran isimli arkadaşının 45 günü aşkın süredir Urmiye’de gözaltında tutulduğunu kaydediyor.
‘Özgürlük istiyoruz’
Eylemlerin amacını ve neyi hedeflediklerini sorduğum V., şöyle diyor: “‘Jin Jiyan Azadî’ sloganının bu kadar yaygınlaşması bizleri çok mutlu ediyor. Özgürlük istiyoruz. Bizler kadın özgürleşmeden toplumun özgürleşmeyeceğine inanıyoruz. Çünkü tarihte köle edilen ilk millet kadın milletidir. Kadın özgür olmadan hiçbir millet özgür olamaz.” Arkadaşlarının da kendisi gibi düşünüp düşünmediğini sorduğum V., “Hiçbir arkadaşım olaya mezhebsel ya da cinsiyetçi yaklaşmıyor. Şüphesiz bazı aileler çocuklarının böyle düşünmesine karşı. Yine kız ve erkek öğrencilerin birbirleriyle görüşmelerine bile karşı çıkıyorlar. Ama çocuklar gençler ailelerini dinlemiyor” şeklinde konuşuyor.
Son olarak hem Bakur hem de Rojava’daki sinema çalışmalarını yakından takip ettiğini belirten V., liseden sonra sinema bölümünü okumak istediğini ve Rojava’yı ziyaret etmek istediğini söylüyor.
Jin jiyan azadî her yerde
Söyleşimiz devam ederken, V.’nin ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi kardeşi de bir tahtaya “Jin Jiyan Azadî” yazarak bana gösteriyor. Ardından da okul kitaplarını gösteriyor. Kitapların ilk sayfasında bulunan Humeyni’nin tüm fotoğrafların yırtılmış olduğunu görüyorum.
Mahabad’da Azad, Peyamnûr ve Mîad üniversiteleri var. Bu üniversitelerde okuyan öğrenciler de Mahabadlı. Eylemler başladığı günden bu yana bu üniversiteler kapandığı için Mahabad’daki üniversitelerde herhangi bir hareketlilik yok. Sine gibi Kürdistan eyaletinin yönetim merkezi olan büyük şehirlerde ise üniversite öğrencileri neredeyse eylemlerin tamamına öncülük ediyor.
* İran’da köyler hariç, şehir ve ilçelerde ilkokuldan üniversiteye kadar kız ve erkek öğrenciler ayrı sınıflarda eğitim görüyor. Köylerde derslik problemleri nedeniyle 9 ve 10’uncu sınıfa kadar çocuklar karma sınıflarda eğitim görebiliyor.
Yarın: Pîranşar’da öldürülen Zekeriya Xeyal ve Komar Deruftade’nin aileleri anlatıyor