Hafta sonu futbol maçlarında binlerce taraftar kitlesi hükümet istifa sloganları attılar. Bütün faşist devlet terörüne, OHAL yasaklarına karşın kamerayı gören herkes devleti hedefine koyan ve onu yönetenlerin hem yönetemeyişine hem de tercihlerine isyan etti, ediyor. Her yerde eylemlerin önüne geçmek isteyen faşist şeflik rejimi polis şiddetiyle bu süreçte daha fazla kontrolü kaybetmek istemiyor, şiddetini arttırıyor. Her yerden faşist rejime ve onun depremde arama kurtarmadan çadırların sevkine kadar yaptığı ayrımcılığına, çürümüş düzenine isyan yükseliyor. Faşist şef ve iktidarı bunları bastırmak için de başta sosyal medya kullanımına bağlı olarak gözdağı vermek için gözaltına alıyor, tutukluyor. Faşist şef ve bakanları konuştukları her yerde medya üzerinden halkı sindirmeye yarayacak şekilde defter kaydı tuttuğunu söyleyerek gözdağı veriyor.
Ancak nafile. Her yerden öfke ve isyan patlıyor. Her bakımdan halkın toplumsal bilincinin değiştiğinin, geliştiğinin, çeşitli düzeylerde sıçramalara uğradığı görülüyor. Toplumsal bilincin değişiminde hiç kuşkusuz deprem sahasının özgün karakteri de etkili oluyor. Deprem bölgesinin bir ucunda Amed, diğer ucunda Samandağ, bir yanında Nurhak diğer yanda İskenderun var. Bu coğrafya Gezi’nin özgürlük isyanı ile Kürt özgürlük mücadelesinin serhildan ruhunun harman olduğu bir coğrafyadır. Ali İsmail’in, Ahmet Atakan’ın ve daha birçok mücadelenin, kavganın mekânları olmasının etkisi kuşku götürmez. Ancak toplumsal bilinçte daha esastan kırılan devletin deprem karşısında halkı acizlik içinde bırakması vardır. Bu kırılmada, depremde kendi başına bırakılan halkın yaşadığı çaresizliğinin karşısında örgütlü mücadele kesimlerinin yani devrimcilerin, demokratların, demokratik kitle örgütlerinin devletin yapamadıklarını yapması etkili oldu. Deprem karşısında muhataplık kuramayan, kurmayan ve hatta bir su dağıtımını, çadır kurmayı dahi beceremeyen devlet karşısında emekçi sol örgütler uzun süredir faşist terör altında varlık mücadelesi vermesine, kimi eksenlerde zayıflamasına, küçülmesine rağmen hızla muhatap olmaya, kimi asgari sorunları çözmeye çabaladılar. Bu aynı zamanda yeni düzeyde halkla dayanışmasıyla, kriz koordinasyonuyla her değdikleri yerde yeni bir kitle bağını ördüler. Yetmedi, toplumsal algıları, önyargıları değiştirdiler. TV ya da sosyal medya platformlarına yansıyan görüntülerde samimi itiraflardan içi acıtan kurtarma hikayelerine kadar birçok veri yansıdı. Milliyetçi toplumsal tabanın etkin olduğu deprem sahasının kimi yerlerinde HDP başta olmak üzere mücadele örgütlerinin çabası algıları değiştirdi, değiştirmeye devam ediyor. Bütün bu süreç bir tarafta iktidar karşıtı muhalefeti ve devrimcileri muhatap kılarken, diğer yanda da yönü yöntemi ne olursa olsun halktaki devlete olan öfkeyi arttırdı. Sadece deprem sahasında değil deprem bölgelerine dönük dayanışma örgütlemede, halka seferberlik çağrısı göstermede, deprem alanına arama kurtarma ya da dayanışma malzemesi tedarikinde Türkiye’nin diğer kentlerinde de yeni bir kitle mobilizasyonunu yaratmasıyla da önemli bir halkayı yeniden yakalamış oldu. Bu bakımından bir toplumsal bilincin yeni bir yükseliş momentiyle karşı karşıyayız. Bu yükseliş, yakın tarih bakımından toplumsal bilincin değiştiği anlar olan Gazi ayaklanması ya da Gezi isyanında da kendini daha üst düzeyde göstermişti. Gazi ayaklanmasından sonra devrimci hegemonya kendine yeni bir zemin bulmuş ve devrimci hareketin meşruiyet zeminini büyütmüştü. Gezi isyanı sadece AKP hükümetini sarsmakla kalmayıp 7 Haziran sürecini de yaratan halkın isyancı potansiyeline güveni ve örgütlü güçlere, onun mücadele pratiğine olan bakışı değiştirmişti. Pandemi de yine bütün dünyada emekçiler ve ezilenler cephesinde yarattığı etki ve kırdığı toplumsal bilinçle ayaklanmalar ve halk hareketi olarak kendini göstermişti. Tüm sayılan bu dönem ve hareketler kitlelerin bilincinde belirgin bir kırılma ve değişimi yaratmıştı. Şimdi de benzer bir bilinç değişimi ve kırılmasıyla karşı karşıyayız.
Peki, neydi o bilinç? Her bakımdan devletin büyüklüğü ve kudreti, yenilmezliği, her şeye kadir bir devlet gerçeği yüzyıllardır devlet baba ya da devlet ana ile topluma benimsetilmeye çalışıldı. Bir yanda da son yıllarda faşist şef üzerinden dünya lideri pozlarıyla büyük dünya lideri havası oluşturulmaya çalışıldı. Diğer yanda da uzun bir süredir Kürt özgürlük mücadelesi ekseninde şovenizmle-milliyetçilikle halkı milliyetçi-ırkçılıkla zehirleyerek HDP ve emekçi sol örgütleri düşman gösterme çabası vardı. Bunu da sistematik bir mekanizma ile hayata geçirmeye gayret etti, ediyor. İşte bu mekanizma en zor anda halkı kendi acizliğine bıraktı, enkazda insanlar bağıra bağıra can verdiler, yaralılar ikinci gün geçmiş olmasına rağmen hala su içmeden bütün acı ve susuzluğu ile yıkılmış binalarının başında beklediler. O kadar merkezi propaganda edilen devlet her yerdedir, gücü her şeye yeter ve faşist şefin her şey olduğu, çare olduğu ideolojik kuşatma sarsıldı, çatladı, bazı yanlardan tuzla buz olmuş durumda. Her bakımdan bu süreç öfkeye, isyana neden oldu. Onun için her türden kitlelerin bir araya gelmesini engellemeye çalışıyorlar, onun için OHAL ilan ettiler. Ama işte bir futbol maçı o kutsal addedilmeye çalışılan faşist şefi hedef haline getirdi. Çadırı dağıtmak yerine satan, yaşam için değil tercihini savaştan yana kullanan faşist rejime her yerden tepki kendine hayat buluyor. Her bakımdan hem savaş düzeni ve faşist şeflik rejimi ile hem de sermaye düzeni ve onun rantiyeci-yağmacı düzeniyle kitlelerin öfkesinin hedefindeler. Bu öfke, kitlelerin kendiliğinden bilincinde ‘Hükümet İstifa’ sloganında cisimleşiyor. Bu bilinci faşist şeflik rejimiyle hesaplaşmaya sıçratmak gerekiyor.
Deprem nedeniyle devlet baba figürünün yerle bir olduğu, en küçük koordinasyon ve organizasyonu yapmaktan aciz devlet gerçeği karşısında daha ilk anda dayanışma çadırları kuran, alet edevatı sınırlı olmasına rağmen arama kurtarma yapmaya çalışan, yaralılara merhem olmaya çabalayan devrimciler ve onların örgütleri ise halk nezdinde gerçek bir sahiplenmeye sahip. Halkta, bu devrimciler, Kürtler, başta HDP olmak üzere onların örgütleri o kadar kötülemeye, düşmanlaştırmaya rağmen her yerden sahiplenme yansıdı, yansıyor. Örgütlü mücadele kuvvetlerine güven ile yeniden güçlü bir şekilde karşı karşıyayız. Örgütlü mücadelenin her bakımdan önemi ortaya konmuş ve sahiplenilmiş durumda.
Şimdi mücadele güçleri bakımından dönem bir taraftan faşist rejime ve AKP-MHP iktidarına yönelen öfkeyi örgütleme ve bu faşist düzeninin, onun şeflik düzenin karşısına çıkarma zamanıdır. Diğer taraftan da yakalanılan kitlelerdeki bu etkiyi örgütlü güce çevirme zamanıdır. Hem kitleleri örgütleme ve harekete geçirme hem de kendimizi ve birleşik mücadeleyi devrimci iddialarla hayata geçirme zamanıdır. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.