Leyla Güven; Kürtlerin hafızasıdır.
Sürgünü taşır… Zorunlu iskan kanunlarıyla yerinden yurdundan göç ettirilen Kürtleri simgeler. Zira o da Konya’ya sürülen Kürt bir ailenin kızıdır.
Kadını taşır… Tırnaklarıyla hayatını kuran bir kadındır. Değil bir erkeğe dayanmak, onlara rağmen ayakta kalmayı simgeler. Sınıfsal olarak da yoksul bir aileden gelir.
İnadı taşır… Kürtleri tarih dışı kılmayan varoluş mücadelesinin sihirliği sözcüğüdür inat. Siz o inadı bir de cinsiyetlendirdiğinizde Leyla Güven olur. İnadında sabır vardır, onaylanma beklentisi yoktur. Bir milim kıpırdamayan iradenin vücut bulmuş halidir.
90’larla sınırlarsak Türkiye’nin yakın tarihi çok sayıda açlık grevi ve ölüm orucu eylemi tarihidir de aynı zamanda. Bu hafızanın hem özneleştiği hem de nesneleştiği zaman dilimlerini yaşadı bu topraklar. Leyla Güven o hafızayı yeniden canlandırıyor.
Hafıza demişken; Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Merkezi (DEMOS) bünyesinde çıkan bir kitabı tanıtmak istiyorum: Çatışmayı Kaydetmek: Arşivler, İnsan Hakları ve Toplumsal Mücadele Duygu Doğan ve Sidar Bayram tarafından derlendi.
Kitap arşiv kavramı ile hafıza arasında bağ kuran, aynı zamanda arşivi durağan, edilgen bir araç olarak açıklamıyor. Arşivlerin siyasal ve toplumsal dinamiklerle yeniden nasıl şekillendiğini, hafıza ve yeni toplumsal inşada üstlenebileceği rollere değiniliyor. Bu nedenle arşiv çalışmaları ve deneyimleri üzerinden çevrilen dört makale (Güney Afrika, Guatemala, Filistin-İsrail ve eski Yugoslavya ) bir tartışma güzergahı yaratmayı amaçlıyor.
Çatışmayı Kaydetmek; “insan hakları siyasetinin ve kamusal hakikatin üretim biçimlerinin medya kayıtları ve teknolojik altyapılarla ilişkisine dair yapılan araştırma ve tartışmaların” sonucu üretilen bir çalışma. Bu anlamıyla arşivleme siyasetini geniş bir çerçeveye oturtuyor. Sadece devletin elindeki bürokratik kayıtları değil, insan hakları kurumlarının, aktivistlerin, avukatların kayıtlarını, tanıkların anlatımlarını da arşiv tanımına yerleştiriyor.
Kitap, arşivleme/kaydetme pratikleri ya da arşivlerin/kaydedilenlerin saklanması, depolanması, kamuya açılması pratiklerinin insan hakları ve demokrasi mücadelesi ile birleştiğinde bir bütünü oluşturacağı tespitine yer veriyor. Potansiyellerine de işaret ediyor: “ Arşivler yalnızca geçmişin müzakere edilmesiyle ya da tarihsel yanlışların tazmin edilmesiyle ilişkili değildir. Aynı zamanda gerçekleştirilememiş arzuların kalıntılarını barındırır, şimdiki zamanın nasıl örgütlendiğine müdahale etme imkanları sunar ve daha adil bir geleceğin potansiyellerini taşır.”
Arşivlerin hem failin hem mağdurun hafızasını taşıdığı ön kabulü ile, Leyla Güven’in haftalardır süren açlık grevi, hem cezaevleri tarihini, hem de kendinden öncekilerin eylemelerine dair bir geçmişi taşır. Arşivlenen/kaydedilen bu eylem sürekliliği, Kürtlerin siyasal pratiğinde “olağan” olana denk düşer. Diyarbakır 5 No’lu da yaşanan “ehlileştirme” sistematiğine karşı koyanların kaydedilen/anlatılan hikayesi ile de bağlantılıdır. Arşiv ya da bir anlamıyla hafıza, geçmişi değil bugünü de kurar. Leyla Güven’in eyleminin böyle bir içeriği de var.
65 gün boyunca yaşananlar, Leyla Güven’in cezaevi arkadaşlarına anlattıkları, görüşlerde dile getirdikleri, bedenindeki değişim, dışarıdakilerin eyledikleri, Kürt sorununda yaşanan tıkanmayı aşma çabalarının kayıtlarına özel bir bölüm olarak kaydedilecektir.