Alper Kaya, daha önce birçok yayınevinden kitapları (12 adet) yayınlanmış bir yazar. Benim de üyesi olduğum Polisiye Yazarlar Birlik üyelerinin öykü seçkilerinden oluşan Kanlakarışık (2018) ve Karmakarışık (Çınar Yayınları-2021) kitabına birer öyküsüyle katkı sunan yazarın yakın zamanda 50 Maddede Polisiye Edebiyat (Karakarga Yayınları-2023) kitabı da yayınlandı. Polisiye severlerin/meraklılarının ilgisini çekecek kitabın ana izleği polisiye edebiyatın incelikleri, kuralları, alt türleri…
Karınca Karambolü (Mylos- 2022) romanı, yedi yıl cezaevinde kaldıktan sonra çıkan eski milli boksör Korhan’ın hayata tutunma çabasını ben anlatıcı diliyle, yaşamı elinden alınmış birinin kaldığı yerden devam etme gayretini sahici bir gözlemle anlatıyor. Örneğini yakın dönemde farklı meslek ve iş kollarında gördüğümüz gizli tanık ifadeleriyle mesleğinden ihraç edilen, yargılanan, cezaevine konulan yüzlerce insanın nasıl bir kumpasa, komploya kurban edildiklerini yazar, Korhan karakteri üzerinden anlatıyor.
Tanıdık insan hikâyeleri
Şike suçlamasıyla soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısının bir sebepten ya da yazarın deyimiyle ‘politik eksen kaymasıyla’ birden terörist cenahta anılması ve yurt dışına kaçması üzerine yeni bir yargılama/dilekçeyle özgürlüğüne kavuşan Korhan’ın hikayesi hiç de yabancı gelmemiştir. Bunun gibi nice hayatlar karardı, açlıkla cezalandırıldı, yollarda/ uluslararası sularda telef oldu.
Çok sıradan, basit gibi görünen bunun gibi adalet skandallarının kaç aileyi yerinden yurdundan ettiğini, kaç insanın hayatını kararttığını ne yazık ki hala görüyoruz, duyuyoruz, okuyoruz.
Yazıya konu olan romana dönersek; uzun süre cezaevinde kalan birinin nasıl yavaş yavaş reflekslerini kaybettiğini, tepkisel tavırlarının ağırlaştığını, özgüvenini kaybettiği üzerine yoğunlaşmış yazar. Gayri ihtiyari açtığı televizyonda istemediği, sevmediği bir müziği değiştirmeyi bile kendine eziyet görmenin ötesinde ciddi bir körelme, tembelleşme, itaat ve evcilleşmeye işaret ediyor. Kanalı değiştirmeyi akıl edememenin altında yatan ana etkenin bir kabullenme terbiyesinden geçtiğinden bahsediyor alt metinde.
Üç buçuk yıllık evliliğinin ardında cezaevine girdikten sonra karısının kendisini terk etmesini içine sindiremeyen eski milli boksör, yeni dedektif otuz beş yaşındaki Korhan, küçük hamleler, tepkiler ve sinirli çıkışlarla hayata kafa tuttuğunu sanır ve bu hallerinden mutlu olur. Böylelikle eski formuna geri döndüğünü düşünme yanılsamasına kapılır. Oysa ne İstanbul yedi yıl önceki İstanbul’dur ne de kendisi; her şey ışık hızıyla hareket ediyordur. Ne teknolojinin hızına yetişebiliyor ne de geri durması mümkün. Yoksa koskoca megapol kusup dışarı atacaktır. Tek çare kentin hızına ayak uydurmaktır. Bunun için ilk zamanlar biraz zorlansa da insanın en kötü özelliği olan kötüye alışma yetisinin diğer yüzü olan iyiye kavuşma, iyiyi yaratma azmi sayesinde istediğini yaşamayı başarıyor.
Emek sömürüsü ya da diğer adıyla çalışmadan para kazananlar
‘Biz bir aileyiz’ gazıyla veya kandırmacasıyla çalışma şartlarına ve emek sömürüsüne eleştirisini emek vermeden, çalışmadan har vurup harman savuranları koyarak yapıyor. Sevdiği kızın babasının fiziksel özelliklerini tanımlarken karakteri hakkında pek bilgimiz olmamasına rağmen, Çehov’un, bir sahnede tüfek görünmüşse sonunda mutlaka patlar önermesini sular seller gibi bildiğine şahit oluruz. Yine sevdiği kızın melankolik ya da hayata küskün, kırgın hallerine şahit olmamamız bizi sahnenin sonunda boşa düşürür. Ya da boşa düşen biz değilizdir. Yaratılan karakterlerde sanıyorum en istikrarlısı arkadaşı, dostu, kuzeni olan Utku.
Romanın bütününe güçlü bir şekilde yayılan ‘arkadaşlar iyidir’, arkadaşlardır bizi hayata bağlayan, elimizi tutan, bizi anlayan, dinleyen, olduğumuz halimizle kabul eden düşüncesi hâkim.
Evrensel gazetesinde yazılar yazan Alper Kaya’nın Mylos Kitap’tan çıkan Karınca Karambolü bir dönem romanı dersek yanlış bir şey dememiş oluruz sanırım.