AKP iktidarı tam bir özel savaş aygıtı haline gelmiş. Tayyip Erdoğan da bu özel savaş aygıtının propaganda şefi konumunda. Psikolojik savaşın şefi olarak gerçekleri ters yüz etme rolünü üstlenmiş. Pişkince yalan söyleme ve gerçekleri ters yüz etme ustalığı zaten tüm faşist şeflerin bir özelliğidir. Tayyip Erdoğan da tam da bu özelliği yansıtıyor. Ciddi bir ekonomik kriz var, Tayyip Erdoğan ekonomik kriz yok, diyor. Çok zayıf iktidar haline gelmiş, dış güçlerin desteğiyle ayakta kalıyor ama yedi düvele meydan okuduğunu söylüyor. PKK’yi şöyle vurduk, şöyle etkisizleştirdik, diyor ancak her gün asker cenazeleri geliyor. Açıklanmayanların ise daha fazla olduğu söyleniyor. En son yerel kaynaklardan öğrendiğimize göre, Şemdinli’de insansız hava araçlarıyla karakola saldırı yapılıyor, onlarca asker ölüyor ya da yaralanıyor ama arızalı mühimmat patlaması olarak yansıtılıyor. Ancak aynı gün Şırnak ve çevresinde patlayıcı yüklü minyatür uçak ve dronlarla saldırlar yapıldığını ama kayıplarının olmadığını söylüyorlar. Böylece kendi söylemlerini yalanlamış oluyorlar.
AKP iktidarı, devlet yetkilileri ve en üstten Tayyip Erdoğan Türkiye halklarına yalan söylemişlerdir. Bir karakola PKK tarafından insansız hava uçaklarıyla saldırı yapılıyor; ama bu arızalı mühimmat patlaması olarak yansıtılıyor. Böylece Türkiye halkından savaşın geldiği yeni aşama saklanmış oluyor. Aslında arızalı mühimmat patlaması demek özrü kabahatinden büyük olmaktadır. Halk sormaz mı, bu kadar arızalı mühimmat neden karakolda tutuluyor? Böyle olması başlı başına bir ihmalkarlık ve suç değil midir? Ancak gerçek böyle değil. Telefon kamerasıyla çekilmiş görüntüler arızalı mühimmatın yarattığı bir olay olmadığını gösteriyor. Çünkü karakol çevresi çok şiddetli savaş alanına dönmüş. Anlaşılıyor ki, insansız hava araçlarıyla yüksek miktarda patlayıcı patlatılmış. Bu patlamayla cephaneler de patlayınca ortada karakol kalmamış. Peki, bu durumu halk ve kamuoyu sorgulamaz mı? Bu nasıl arızalı mühimmat patlaması demeyecekler mi?
Arızalı mühimmat patlaması olsaydı ne Savunma Bakanı Hulusi Akar ne de İçişleri Bakanı Soylu bu karakola giderdi. Kayıpların ağırlığı ve bu eylemin nasıl olduğunu öğrenmek için olay yerine gitmişlerdir. Olay ciddi olduğu ve PKK’ye karşı yürütülen savaş konseptini boşa çıkaracağı için bizzat Erdoğan bakanlarını olay yerine göndermiştir. Bunlar da kapsamlı raporlarını hazırlayarak Erdoğan’a sunacaklardır. Her teknik insan yapımıdır. İnsan yaratıcılığı ve yapımı teknikleri etkisiz kılar. Anlaşılıyor ki, PKK, ordunun tekniğine karşı kendi teknik ve taktik araçlarını yaratmaya yönelmiş.
Tayyip Erdoğan’ın bizde ekonomik kriz yok, diplomasimizde işler iyi gidiyor, gerillanın eylem kapasitesini zayıflattık, söylemleri pratikte inandırıcılığını kaybetmiştir. Bu nedenle Tayyip Erdoğan’ın demagoji ve laf cambazlığına inanların sayısı giderek azalıyor. Böylece Erdoğan’ın tılsımı bozuluyor. Bu da Erdoğan ve AKP iktidarı için kötü haberdir.
Erdoğan ve AKP iktidarı çok zor bir dönemden geçiyor. Ne kadar diktatörlük kursa da, Cumartesi Anneleri’ni sokağa çıkarmayacak kadar çaresizlik saldırıları içinde olsa da iktidarının en zayıf dönemini yaşıyor. Bir taraftan Merkel, diğer taraftan Macron, Trump ve Putin desteğiyle ayakta kalıyor; tabi karşılığında büyük tavizler vererek. Herhalde ABD PKK önder kadroları için yakalama kararını karşılıksız çıkarmadı. Kuşkusuz Türkiye’ye bazı şeyler yaptırmak için! En güncel konu ise İran’a yaptırımlardır. Erdoğan her ne kadar biz bu işin içinde olmayacağız, dese de bu sadece kamuoyunu aldatma sözleridir. Çünkü bu konuda ABD ile anlaşmışlardır. ABD bunun karşılığında 3 PKK’li için yakalama kararı almıştır. Zaten ABD heyeti Türkiye’ye gelip bu yönlü pazarlık yapmış; dönüşte de bu karar açıklanmıştır. Türkiye İran’a yönelik yaptırım ve kuşatma politikasının aktif unsuru olacaktır. Erdoğan ya bunu örtülü yapacak ya da İran’ı bir konuda suçlayarak bu kuşatmaya katılacaktır.
ABD ve Avrupa Türkiye’ye birçok şey yaptırdıklarından işlediği suçlara, yaptığı yoğun baskı ve tutuklamalara göz yumuyorlar. Türkiye’nin yaptığı, ABD ve Avrupa’nın kullanacakları o kadar olay ve suç vardır ki, Türkiye’nin bu güçlere taviz verme ve teslim olmaktan başka bir şansı yoktur. Erdoğan ise Kürtler dışında her konuda size işbirlikçilik yaparım, diyor; bu güçler de Kürtler üzerindeki baskılara göz yumarak Türkiye’yi iliklerine kadar sömürüyorlar. Ancak dış güçlerin bu desteğinin AKP iktidarını kurtarması mümkün değildir. Önceki tüm iktidarlar gibi Kürt sorununu çözme değil savaş politikaları izlediğinden despotik iktidarlar mezarlığına gidecektir. Mevcut politikaların kara kaderi budur.