Bu haftanın yazısına gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser’le dayanışma duygularımı iletmeden başlamak istemedim. Türkiye’de 7 Haziran 2015 seçimlerinden beri her askeri savaş dalgası beraberinde yeni bir medya operasyonu ile geldi. Şimdi de sınırın öte tarafında işler sarpa sararken Türkiye’de gazeteciler hapsediliyor. Özgür basın geleneği bayrağını taşıyan Yeni Yaşam da akıl almaz bir soruşturma süreciyle bir kez daha saldırı ve tutuklama dalgasıyla karşı karşıya kaldı. Bu koşullarda hayatın olağan akışını bir an için kesmek ve hakikati anlatmadaki ısrarımızı bir kez daha bu sefer Ferhat ve Aydın’ın sesini sözünü de kendimizinkine ekleyerek yükseltmek gibi bir görevimiz olduğunu düşünüyorum. Özgür ülke özgür basın için yazmaya, üretmeye, çizmeye devam… Mahpus gazetecilere özgürlük!
Geçtiğimiz hafta, genç kadın işsizliği özellikle de yükseköğrenim mezunu genç kadınların toplumun en işsiz kesimini oluşturduğunu yazmıştık. Bu hafta ise iş arayıp bulduğumuzda hangi koşullarda çalıştığımızı yazarak kadın istihdamına dair daha bütünlüklü bir tablo çizmek istedim.
Türkiye’de yasal çalışma süresi haftalık 45 saat. OECD verilerine göreyse Türkiye’de haftalık çalışma süresi 48 saati buluyor. Avrupa ülkeleri içinde en yüksek çalışma süresi Türkiye’de. TÜİK verilerine göre istihdamdaki her 4 kadından birinin haftalık çalışma süresi 50 saatten fazla. Erkekler için de bu süre farklı değil. Fakat kadınların mesaisinin bir başka boyutu var. Kadınların ücretli emek kapsamında harcadığı mesaiye bir de ev için harcanan zamanı eklemek gerek. Yapılan çalışmalar kadınların ev işleri için günde yaklaşık 4 saat harcadığını gösteriyor. Erkekler içinse bu zaman 40-48 dakika kadar. Yani kadınlar hem evde hem işte uzun süre çalışıyor üstelik ev içinde harcadıkları emek karşılıksız. Bu uzun çalışma sürelerine karşı ücret düzeyi ortalama 4 bin civarı. Çalışan nüfusun 3’te 1’i asgari ücret alıyor. Kadınların ücreti aynı işi yaptıkları erkeklerden yüzde 12 daha düşük.
Kadınların ağırlıklı olarak istihdam edildiği sektör hizmet sektörü. İstihdamdaki her iki kadından birisi bu sektörde çalışıyor. Hizmet erkeklerin de en yoğun istihdam edildiği sektör. Erkeklerin istihdamında ikinci sırada sanayi sektörü yer alırken kadınların en yoğun istihdam edildiği ikinci sektör kayıt dışı ve ücretsiz aile işçiliğinin yaygın olduğu tarım. Tarım sektöründe kadınların %90’ı, özel sektörde ise kadınların yaklaşık %25’i kayıt dışı çalışıyor.
En yüksek istihdam hizmet sektöründe. Ama bu sektörde de cinsiyete göre bölünmüş bir istihdam dağılımı söz konusu. Kadınlar ağırlıklı olarak imalat, ticaret, eğitim, sağlık gibi sektörlerde çalışırken erkekler inşaat, turizm, ulaştırma gibi sektörlerde çalışıyor. Kadınların payına “kadın işi” olarak yakıştırılan daha niteliksiz, tekrara dayalı, düşük ücretli işler düşüyor. Yükselmeye açık, nitelik gerektiren işlerde erkeklerin istihdamı daha yaygın. Görüldüğü üzere kadınların çalışma hayatındaki konumu ve sorunları erkeklerden farklılık gösteriyor. Bu koşularda emek hareketine, sendikalara bakıyoruz, kadınlar için örgütlü kurumsal ve tabana dayalı bir sendikal mekanizma dahi yok. KESK’in kadın meclisleri ve kadın sekreterliği örneği dışında. Özellikle işçi sendikaları açısından durum pek de parlak değil. Kadınların öz örgütlerinin yaratılmadığı ya da tanınmadığı koşullarda “makul” tüzük düzenlemeleriyle Türk İş’in erkek yöneticilerinin en önde oturduğu konferanslarla iş yerlerinde kadın üyelere dağıtılan karanfillerle çok fazla yol alamayız. Alamadığımız da kadınların çalışma koşullarına dair özgün bir talep ve bunu kazanmaya dönük bir kadın öz örgütü ve mücadele hattı olmamasından anlaşılıyordur.
Emek alanında çalışan uzmanlardan sendikaların yönetim kadrolarına kadar sendikal mücadele de halen “inşaat” gibi bir erkek alanı olarak görülüyor. Bu algıyı yıkmak için çözümü elbette dışarıda değil iş yeri düzeyinden başlayarak sendikal birimlerinin içinde aramalıyız. Kadınların sendikalar içinde güçlenmesi hepimize iyi gelecektir.