Aram Yayınları tarafından 10 yeni kitap okuyucuyla buluştu. Roman, araştırma ve tarih kitaplarının olduğu bu yeni kitaplar raflarda yerini aldı. Kürtçe ve Türkçe basılan kitapları ve konuları derledik
Aram Yayınları yeni kitapları okurla buluşturmaya devam ediyor. Yayınevi tarafından anı-roman, araştırma, tarih alanlarında 10 yeni kitabı okurla buluşturdu. Kürtçe ve Türkçe yazılmış kitaplar şöyle:
Bilginin Oluşum Tarihi / Nihat Ekmez: “Zaman ile gerçekleştirilen dürüst, gerçek ilişki ve etkileşimlerin ortaya çıkardığı devasa oluşum-yaratımlar toplumsal tarihin en önemli kilometre taşları olur. Jeobiyoloji ve toplum zamanından sentezlenen her bir kilometre taşı, yani her bir adım birer toplumsal hafızaya dönüşür. Toplumu şekillendiren her bir doku, organ toplumun tüm ömrü boyunca olmazsa olmaz kabilinden varlığını koruyacaktır. Bu hakikatler aynı zamanda geleceğin izlerini potansiyel olarak bağrında saklı tutar. Çocukluk anıları nasıl ki insanın tüm yaşamı boyunca hatta belirleyici düzeyde varlığını ve etkisini sürdürüyorsa, temel kültürel toplum da tarihsel toplumun bilinçaltı olma gibi benzer bir özelliğe sahiptir. Toplumun tarihsel gelişim süresince kimi zaman anılarından-hayallerinden uzaklaştığını kimi zaman bazı hayallerini güçlendirip belirginleştirdiğini kimi zaman da bazı anılarını geride bırakıp yeni hayaller geliştirdiğini görüyoruz. Gençlik, olgunluk, yaşlılık evrelerinden birinde anılarını yaşamayan insanın hafıza problemi nasıl ki varsa, diğer sürelerde temel kültürel toplumu unutan yani yaşamayan bir toplum da özünden saptırılmıştır ve kendisi değildir artık…”
Tarihi Canlı Yaşamak / Hayri N. Berfin: Toplumlar canlı varlıklar ise ve her canlı varlık gibi genlere sahipler ise ve yine tarih günümüzde ve biz de tarihin başlangıcında gizliysek ve tarih şimdiyse o zaman tarihi canlı yaşamanın dışında bir seçenek kalmıyor. Bugünü yaşarken geçmiş tarihi çözerek eskiden yapılan hatalara ve yetmezliklere düşmeden geleceğe daha doğru temellerde yürümek mümkündür.
Tarihi irdelerken canlı bir organizma olduğunun bilincinde olarak ve insanlığın ruhsal derinliklerine nüfuz ederek adım adım olup bitenleri anlamak ve anlamlandırmak önemlidir. Çünkü “Tarihsel zemin olarak beş bin yıllık Doğu bilgeliği ve demokratik duruş geleneği yer almaktadır. Bu zemin düşünülmeden evrensel insanlık tarihi yazılamayacağı gibi, günümüzün anlamlı bir değerlendirmesi de yapılamaz. Tarihi evrensel boyutlarda anlamaya çalışmam, şüphesiz bir ilke değeri taşıdığına inandığım evrensel tarih olmadan yerel tarihlerin anlam bulamayacağı görüşüne bağlıdır. En silik toplumların tarihinin bile evrensel tarihin ışığında aydınlatılabileceğine kuşku yoktur.”
Mikro evren denilen insanı doğru temellerde çözdükçe, bu anlama ve anlamlandırma çabası bize kıymetli sonuçlar verecektir. Bu -Tarih’i Canlı Yaşamak- kitap çalışmasında izlenen yol ve yöntem, yukarıda yapılan tespitler ışığında belirlenmiştir.
Esmer Yara Beyaz Kurt / Zerrin Yılmaz: “Gözkapaklarım ağırlaşmaya başlıyordu. Ölümün geçici halini yaşamaya başlıyordum. Gözlerimi yıldızlara kapatırken cırcır böceklerinin sesi daha net gelmeye başlıyordu. Sırtımda nemli toprağı duyumsuyordum. Kokusunu çekerken içime keşke öldükten sonra da tüm bu güzellikleri hissedebilsem diyordum. Bu düşünceyle daha hoş gelmeye başladı bana her şey. Ağaçların taze yapraklarının arasından hafifçe gezen rüzgârın belli belirsiz sesinin ve ardından tenime değen serin esintisinin huzuru yayılıyordu vücudumda. Rüzgâr otların taze kokusunu yayarken gecenin sakinleştirici sesi tatlı bir uykuya davet ediyordu beni…”
“Görmeleri biraz zordu. Herhangi bir iz bırakmamıştık. Yine de belli olmuyordu. Ayak sesleri yakınlaştıkça nefeslerimizi tuttuk adeta. Sesleri bana hep metalik gelirdi. Ölümün sesi de metalik mi diye düşünüyordum. İnsan nasıl bu kadar ölümü çağrıştırabilirdi? Ayak sesleri nasıl ölümü bu kadar yakınlaştırabilirdi? Bu kadar birbirine yakın düşmüşken en ufak bir ses, göz teması, sigara kokusu, bir gölge her şeyin sonunu getirebilirdi. Araf’ta olmak gibiydi. O incecik çizgide kendimi her hissedişimde kanımın daha hızlı aktığını, kalbimin daha şiddetli çarptığını, soluğumun düzensizleştiğini fark ederdim. O an önemsemez ama her şey normale döndüğünde korktuğumdan utanırdım. Yine de kendime güvenir, o ince çizgide dolaşmaktan vazgeçmezdim…”
Tek Tanrılı İlk Din: Yahudilik / Naif Özkılıç : Eski Ahit’in ilk kitabı, Yaratılış Kitabı’dır. Bu kitap Musa’ya kadar olan İbranilerin tarihini konu eder. Hiçbir yerinde “Tanrı tektir” demez. En güçlü vurgu “her şeye gücü yeten Tanrı” vurgusu- dur. Dolaysıyla Yahveh ve Elohim adlarıyla anılan İbrahim’in Tanrısı bölgesel tek tanrı değildir. Yahveh, İbrahim’in önderliğinde Tanrı-kral ideolojisinde başkaldıran kabile-aşiret ve halkların tanrılarının önderi-baştanrısı olarak görünmektedir. Onların en iyisidir, en güçlüsüdür; “iyilik dağıtan” tanrısıdır. “El” eki Kenanlılardan alındı. Semitik kökenli bu kelime “yüce” anlamına gelir. İbranilere “Elohim” diye geçer. İslamiyet’te “Allah”a dönüşür. Semitik kabilelerin genel tanrısı demek mümkündür. Musa öncesi İbrahimi geleneğin tanrısı anlaşıldığı üzere kendini “El”in yerine ikame eden ve onun rol ve misyonunu yenileyerek üstlenen Semitiklerin genel tanrısıdır. Melekleri de olan bu Tanrı’nın, tekleşmeye ve diğer kabile tanrılarını tasfiye etmek için zaman ve içeriğe ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Henüz ideolojik bilinç olarak o kadar güçlü değildir.
Musa ise “her şeye gücü yeten” tek bir tanrı fikrindedir. Kendi Tanrısı’na kim olduğunu sorduğunda, “Ben neysem oyum” ve “ben benim” gibi cevaplar almaktadır. “Benim” sözcüğünün İbranicesi “EHYH”dir. Bu kelime YHVH (Yahveh) ile aynı köke; “Hayah”a dayanır. Dolaysıyla Musa, İbrahim’in Tanrısı’nı günün koşullarına göre yenileyerek alır ve ismini Rab olarak değiştirir. Rab, “efendi” anlamındadır. On Emir indiğinde yaşanan bu isim değişikliği belli bir sınıfı da işaret etmektedir. İbrahim kabile tanrısı yaratmıştı…
Tasavvuf Üzerine Düşünceler / Nevzat Çapkın: “Kürt inançlarında önemli noktalardan biri, İslam’la birlikte daha çok tasavvuf ve Şafiiliğin ana kuralını oluşturan “vahdaniyet”tir. Tasavvufun en büyük kaynağı Zerdüşt öğretisidir. Sufi düşünce ve öğretisinin Kürt kökenleri; Ebu Müslim, Halac-ı Mansur, Cuneyt-i Bağdadi, Beyazit-i Bestemi, Ebu Vefa, Baba Tahir Uryan, Suhreverdi, Baba İshak, Seyit Nesimi gibi onlarca Kürt filozof ve âlimlerinin tanrı insan birlikteliği olan “vahdaniyet” düşüncesi sürdürmüş, geliştirmiş ve korumuşlardır. Bu ulemaların Kürt uygarlığının kendi çağlarında yok olmaması için canlarını feda ettikleri tarihte kayıtlıdır.”
“Tasavvufun büyük oranda Zerdüşt inanç ve felsefesinden etkilenmelerinin nedeni Zerdüşt hem inançtır hem felsefedir. İnsan ve doğa felsefesini yaşamın gereğini görmüş olmasındandır. Zerdüşt inancı bütün olarak sosyal eşitlikçi ve doğayla barışık bir toplumu kendi tabiatına dönmesini hedeflemektedir. Zerdüşt inancı toplumcu bir inançtır. Bu nedenle Zerdüşti gelenek merkezi uygarlık sistemine karşı önemli bir direniş odağı konumundadır. Sosyal düzen bakımında doğal öz tabiatına dayalı ahlaki yönü ön planda. Doğayla yaratıcılık temelinde yani ahlaki ve politik topluma yakın özellikler taşımak- tadır…”
Troya Ayini / Süleyman Yıldırım: “… sensizliğinde düşüp parçalansam tütün kokan parmaklarımdan
kim teşhis edecek beni
parçalanmış bu yürek içinde
sen yoksan
yıldızlar ne arar bu alemde
güneş ne diye doğacak
ardımda izler bırakıyorum
yüreğimin kıvrımlarından bir yol çiziyorum öyle bir zamanda gel ki
gerçek olan seni düş sanayım.”
Aram Yayınları ayrıca, Kemal Yiğît’in Efsûna Welatê Min, Sertacê Karêzî’nin Rexneyên li Ser Civaknasîya Nûjen ve Ergin Atabey’in Bihara Bêdawî kitaplarını da yayımladı.
KÜLTÜR SERVİSİ