Johannes Lepsius’un kaleme aldığı ‘Ermenistan ve Avrupa: Güçlü Hristiyan Devletlerine Karşı Bir Suçlama Metni’ kitabı yerel otoritelerin merkezi gücün emirlerini yerine getirdiklerine dair önemli bir veri sunuyor
Johannes Lepsius’un 1896 yılında yayımlanan “Armenien und Europa: Eine Anklageschrift wider die” eseri, Aram Yayınevi tarafından “Ermenistan ve Avrupa: Güçlü Hristiyan Devletlere Karşı Bir Suçlama Metni” ismiyle Türkçe’ye çevrilerek yayımlandı. Mehmet Baytimur’un çevirisini yaptığı kitap, Lepsius’un ilk önemli çalışması olarak gösteriliyor. Kitap, 1894-1896 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı vilayetlerindeki Ermeni katliamını; bilgi, belge ve raporlarla ele alıyor. Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi Avrupa’nın bu katliamlardaki sorumluluğunun da belge ve bilgilerle ele alındığı eserde, bu durum sert bir şekilde eleştiriliyor.
Fetvaya dayandırıldı
1895 yılını 1896 yılına bağlayan sonbahar ve kış aylarında yakılıp yıkılan vilayetleri dolaşan, yaşanan katliamlar hakkında Türk kentli ve köylünün görüşlerini dinleyen Lepsius, ülkesi olan Almanya basınının olayları çarpıttığından ve Ermeni halkının hükümete karşı ayaklandığına yönelik haberlerle halkı yanılttığından emin olduktan sonra; tanıklıklarını, katliamlarda yer alanların beyanlarını, derlediği belge ve raporları, bölgede bilgi toplayan Avrupalıların görüşlerini Avrupa’nın her köşesine taşımayı amaçlıyor. Lepsius, şöyle diyor: “Seyahatim esnasında Anatolie’de karşılaştığım Müslümanların hepsi Ermeni halkının katledilmesi ve yağmalanmasının kendi nazarlarında gayet doğal olduğu nedeniyle hükümet tarafından Sultan’ın iradesine dayanarak organize edildiğini beyan ettiler. Kırsal alanlardaki Türk nüfus ayrıca ve kuşkusuz bu kıyım ve talanların camilerde mollalar tarafından verilen vaazların sonucu olduğunu, imamların Müslüman dünyasının tek dini lideri olan şeyhülislamın, Ermenilerin öldürülmesine cevaz veren fetvasına dayandığını söyledi…”
Şükür namazı kılındı
1895 yılının Ağustos-Eylül aylarında İstanbul’da; emekçi, zanaatkar, hizmet erbabı, hamal ve ağır işlerde çalışan 6 bin Ermeni’nin Boğaz’da demirli Avrupa savaş gemilerinin suskun top mermileri gölgesinde öldürüldüğünü vurgulayan Lepsius, başka vilayetlerden de ardı ardına katliam haberlerinin gelmeye başladığını belirtiyor. 30 Eylül 1895 tarihinden 1 Ocak 1896 tarihine kadar periyodik bir şekilde önce İstanbul, sonra da ardı ardına Akhisar, Trabzon, Erzerom, Kıği, Hadjin, Çorum, Mereş, Erzingan, Gümüşhane, Bedlîs, Elbistan, Bayburt, Şebinkarahisar, Payas, Riha, Mersin, Adana, Meletî, Sêwereg, Wan, Semsûr, İskenderun, Eğin, Xarpêt, Talori, Sêwaz, Gürün, Kharza, Tchok, Merzemen, Dîlok, Tokat, Mûş, Mersivan, Amasya, Yenicekale, Sêrt, Pasinler, Ova, Zile, Kayseri, Samsun, Tarse, Ağcagüney, Akbes ve Bêrecûk’ta onbinlerce Ermeni’nin katliamdan geçirildiğini ve yüz binlercesinin yerinden yurdundan edilerek açlığa ve sefalete mahkum edildiğini raporlarla anlatan Lepsius, buralardaki yerel otoritelerin merkezi gücün emirlerini yerine getirdiklerine dair önemli bir veri sunduğunu kaydediyor. Lebsius ayrıca katliamların borazan sesiyle başladığını ve cami minarelerinden okunan dualarla ve şükür namazıyla son bulduğunu belirtiyor.
Yetkililer silahlandırıldı
Kitabın birinci bölümünde Trabzon, Erzerom, Bedlîs, Wan, Xarpêt, Amed, Sêwaz, Halep, Adana ve Ankara vilayetlerindeki Ermenilere ilişkin önemli bilgiler paylaşan yazar, “Sinir sistemi sağlam okuyucular için yazılmıştır” başlıklı ikinci bölümde bizzat tanıkların anlattığı insanlık dışı uygulamalara yer veriyor ve Avrupa basınını kastederek şöyle diyor: “Yalan yanlış yayınlarla onurlu insanları itham altında bulunduranlar sonuna kadar herkesi kandıramazlar.” Lepsius, Sultan Abdulhamid’in kendi adıyla kurduğu Hamidiye Alayları’nın düzensiz Kürt birlikleri, Çerkes birlikleri, yedek askerler ve jandarmanın “hayranlık uyandırıcı bir düzen içerisinde” katliama başladıklarını ve önceden belirlenen zamanda da bitirdiklerini şu sözlerle vurguluyor: “Yetkililerin tepeden tırnağa silahlandırdığı bu ayak takımı güruh bir bayrama gider gibi katliam yapmaya gidiyordu…”
Johannes Lepsius’un kendi tanıklıklarının yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu’na ait resmi belge ve raporlarına, diplomatik yazışmalar, Ermeni topluluklarının mektupları, misyoner, konsolosluklar ve yardım kuruluşlarının raporları ve gazete haberlerine dayanarak kaleme aldığı 269 sayfalık kitap, geçmişin karanlık sayfalarını aydınlatmanın yanı sıra bugüne ve geleceğe dair de önemli dersler sunuyor.
Johannes Lepsius kimdir?
Lepsius, 15 Aralık 1858’de Prusya Krallığı’nın Potsdam şehrinde doğdu. Münih’te matematik ve felsefe eğitimi aldı. 1880’de ödüllü bir çalışmayla doktorasını tamamladı. Misyonerlik ve insani yardım çalışmalarına yöneldi. Kudüs’te Süryani Yetimhanesi’nin yönetim kurulunda görev aldı. “Ermenistan ve Avrupa: Güçlü Hristiyan Devletlerine Karşı Bir Suçlama Metni” adlı eseri, yayınlanan ilk önemli çalışmasıdır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilere yönelik soykırımı titizlikle belgeledi. “Ermeni Halkının Türkiye’deki Durumu Üzerine Rapor” adlı eseri bu dönemde yayımlandı. Raporda Enver Paşa ile yapılan bir röportaj da yer aldı. Türkiye’nin Alman İmparatorluğu’nun müttefiki olması nedeniyle resmi sansür uygulanan bu rapor, gizlice 20.000’den fazla kopya olarak dağıtıldı. Diğer önemli eserlerinden biri de “Almanya ve Ermenistan 1914-1918: Diplomatik Belgeler Koleksiyonu”dur. Bu eser daha sonra “Ermeni Soykırımı Hakkındaki Ana Belge” olarak kabul edildi. Lepsius 3 Şubat 1926’da İtalya Krallığı’nın Meran şehrinde hayatını kaybetti. Anısına Potsdam’da 2011 yılında “Lepsiushaus” adıyla bir ev müzesi açıldı. Bu müze, aynı zamanda bir “Soykırım Araştırmaları Merkezi” olarak hizmet vermekte.
AMED