Abdullah Aysu
Girdilere (tohum, mazot, ilaç, gübre, elektrik, su) şirketler sürekli zam yapıyor. Kazanan hep şirketler oluyor.
Hükümet tarım desteklerini zamanında yapmıyor, yaptığı desteği de tam yapmıyor, yarım yapıyor; devlet “kazanıyor”, çiftçileri banka kredilerine muhtaç ediyor, bankalara kazandırıyor.
Ürün fiyatlarını regüle edecek bir kurum yok, olanlar da işlevsiz kılınmış durumda. Bu yüzden ürünün fiyatını üreten değil, satın alan şirketler belirliyor, dolayısıyla satın alanlar kazanıyor.
İklim değişikliği ve kuraklığın getirdiği olumsuz etkiler karşısında, “Zararı çiftçiler siz karşılayın tek başınıza” deniyor. Başka bir deyişle iklim değişikliği kaynaklı felaketlerin faturası yalnız çiftçiye ödetiliyor.
Gerçekler
Tarımda uygulanan bu hükümet kaynaklı politikalar, çiftçileri köle koşullarında üretim yapmaya mecbur ediyor. Üstelik çiftçiler yalnızca halkı beslemek için üretmiyor. Ürettikleriyle aracı firmaları, çok uluslu girdi şirketleri, bankaları, tüccarları zengin etmek için alın teri akıtıyor. Ve tabii ki, devleti maddi ve manevi desteklemek için üretiyor.
Düşün çiftçinin yakasından
-Üretici ile tüketiciyi aracısız buluşturun.
-Ürün fiyatlarını maliyet + % 25 kazanç+insanca yaşam hakkını ekleyerek belirleyin.
– Çiftçi borçları karşısında toprakları alınamaz diye kanun çıkarın ki, bankalar yakalarından düşsün.
-İklim değişikliğinin neden olduğu zararların tamamını -son kuruşuna kadar- devlet karşılasın.
– Tarım desteklerini hükümetler yarım değil, tam ve zamanında ödesin. Bırakalım çiftçi de bir nefes alsın!