Herdem Fırat
Ve sonunda korkulan ama herkesin az çok tahmin ettiği şey gerçekleşti.
Yere göğe sığdırılamayan Meral Akşener rolünün gereği olarak son dakika hamlesi yaptı.
Kendince muhalefetin kalesine enfes bir gol attı. Gol atmakla kalmadı, nerdeyse kendini şampiyon ilan edecek. Ama tabi şampiyon olmak o kadar kolay olmuyor. Tek gol ile şampiyon olunsaydı, şampiyonlardan geçilmezdi.
Açıklama sonrası hem Millet İttifakı partileri hem de Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki partiler hızlıca yürütme kurullarını toplantıya çağırdılar. Cumhur İttifakı da uzaktan ellerini ovuşturarak heyecanla olanları izliyor. Atılan golü onlar da kendi hanelerine yazıyorlar.
Kuşkusuz bir günde dengeler belirlenmeyecek. Sıcağı sıcağına yapılan değerlendirmeler gerçeği yansıtmak yerine daha çok bulanıklaştırır. Aceleci değerlendirmeler olsa da benim gördüğüm işin aktörleri rollerine biraz çalışmış durumdalar. Hem Akşener’in ekibi hem de diğer partiler hazırlıklı görünüyor.
İP kurmaylarının yayınlanan açıklamanın hemen akabinde birbiri ardınca twitler paylaşması ve yapılan açıklamalar işe ne kadar hazırlıklı olunduğunun göstergesidir. ‘Millet beşten büyüktür.’ ‘Apoletlerini sök dedik sana…’
Millet beşten büyüktür de birden daha mı küçüktür? Kim komutan? Kim asker? Kim kimin üstü? Diğerlerini bilmem ama Meral Akşener’in apolet sevdası biliniyor. Daha içişleri bakanıyken kamuflaj elbise içinde poz vermesi akıllarda capcanlı duruyor.
Demek İYİP’liler kendi aralarında Akşener’i komutan olarak görüyorlar. Kendisi asıl komutansa masanın geri kalanları da alt rütbede subaylardır. Haliyle emirlere uymayanın apoleti sökülür. Kılıçdaroğlu emirlere uymayarak itaatsizlik etti. Ancak Akşener masada bir şey yapamayınca hemen kurmaylarını topladı. Kurmayları ders vermeye çoktan hazırdılar. Kendilerini ülkenin sahibi gören zatlar peş peşe mesajlar vermeye başladılar. Bir an bunların devletin kademelerinde yetkili olduklarını düşündüm. Sonuç korkunç. Kendileri gibi düşünmeyenlerin vay haline. Ülkenin ikinci büyük partisinin genel başkanının apoletlerini sökmeye kalkanların kendilerine muhalif olanlara neler yapacaklarını bir düşünün.
Aslında ülke siyaseti büyük bir felaketin eşiğinden döndü. Bunun önemini önümüzdeki günlerde daha iyi göreceğiz. Akşener’in konuşması sonrası Kılıçdaroğlu daha rahat görünüyordu. Belli ki o da rahatlamıştı. Haftalarca konuşsa izahını yapamayacağı gerçeği halk bizzat gördü. Şimdiye kadar ne zor bela masayı bir arada tuttuğu da görüldü. Akşener’in söylediklerinin aksine, kıskaca alınan İYİP değil, bizzat İYİP tarafından kıskaca alınan altılı masaydı. Her türlü demokratikleşme söylemine anında cevap yetiştiren bir strateji ile demokratik söylemin önü alınıyordu. Kendisi noter olmadığını belirtiyordu ama altılı masanın sözcülüğüne de yine kendisi soyunmuştu. Kendisi dışında kimseyi kabul etmeyen bir yaklaşım.
Akşener aslında bu senaryonun hazırlığını daha önce yapmıştı. Özellikle İmamoğlu’na ceza verildiğinde hemen İmamoğlu’nun yanında bitivermesi ve mücadelenin daha yeni başladığını belirtmesi bu senaryonun ilk işaretleriydi. O dönem Kılıçdaroğlu yanlış bilgilendirilmişti. Aslında o gün karar çıkmayacağı bilgisi verilmişti. Ama ne olduysa karar verildi. O gün izlenimlerimden Cumhur İttifakı’nın da hemen karar çıkmasını beklemediğini çıkardım. Ama karar çıkınca da hızlıca sahip çıktılar. Ne var ki herkesten önce sahneye Akşener çıktı. CHP’nin içine oynadı. Belediye başkanları ile genel başkanı karşı karşıya getirmeye çalıştı. Son çıkışı da bunun bir devamıdır.
Bir partinin genel başkanına karşı belediye başkanlarını aday olmaya davet etmek isyana davet etmektir. Genel başkana dolayısıyla partiye karşı çıkmaya çağırmaktır. Akşener bunun anlamını bilmiyor olamaz. Belediye başkanları da bunun ne anlama geldiğinin gayet farkındalar. Demokratik siyasette bir karara karşı çıkmak ve eleştirmek olması gerekendir. Ama eğer bu çağrı iktidarda olup karar vericilere karşı değil de muhalefete karşı yapılıyorsa işin içinde başka bir şey vardır. Bu demokratik siyasete değil darbe siyasetine çağrıdır. (Bu yazı yazıldığı sırada belediye başkanları Kılıçdaroğlu’nu desteklediklerini açıkladılar.)
Akşener resmi ideolojinin yılmaz savunucusudur. Ondan resmi aklın dışında hareket etmesi beklenmemelidir. Fazla da bir paye biçilmemelidir. İlk günden beri hiçbir zaman ülkenin demokrasi sorunu ile ilgilenmedi. İktidara yüklenmesi de her zaman ekonomik kriz üzerinden oldu. Hiçbir zaman farklı inanç ve etnisitenin haklarından kaynaklı hukuksuzlukları dillendirmedi. Altılı masayı da en çok bunun üzerinden zorladı. İktidara gelinmesi halinde ekonomi yönetiminin kendisine bırakılmasını istedi. Bunun için de Amerikalı şirketlerden akıl danıştığı biliniyor. Fırsatı olsa katliam yapmak için ihale açabilecek bir anlayıştan demokrasi beklemek de saflık olur.
Daha önceki birçok yazımda Akşener’e biçilen role ilişkin değerlendirme yaptım. Akşener’in yarım kalan Kürt inkar ve imha siyasetini başarıya götürmeye talip olduğuna vurgu yaptım. 90’larda tank ve top ile yapamadığını şimdi siyaset ile yapmaya çalıştığı gizlenmiyordu. A takımını 90’ların tetikçilerinden oluşturması da bunun göstergesidir. Bunlar siyaset ceketi giymiş apoletli generallerdir. Akşener de bu generallerin başkomutanıdır. Bu kadar büyük dirençle karşılaşacağını tahmin etmiyordu. İnkar ve imha siyasetini başarıya ulaştıracak derken Kürt ve Alevi (her ne kadar Kılıçdaroğlu bu kimliklerini yadsısa da) bir adaya destek vermek aklının ucundan geçmiyordu. Onun varlık sebebine aykırıydı.
Kılıçdaroğlu son dönemde başarılı bir siyaset izliyor. “Erdoğan’ı da yeneceğiz, onun propaganda makinesini de yeneceğiz” söylemi, durumun farkında olduğunu gösteriyor.
Tarih, ülkenin demokratikleşmesi için muazzam bir fırsat sunuyor. Emek ve Özgürlük ittifakı, Sol Güç Birliği ve Millet İttifakı ‘demokrasi ittifakı’ kurup seçimlere gitmesi halinde önlerinde hiçbir faşist güç duramaz. Deprem dayanışması gerçek halk dayanışması ve çözüm modelini ortaya koymuştur. Kılıçdaroğlu’nun cesur çıkışlarının biraz da Kürt Özgürlük Hareketi’nin çözüm modeline yakından tanıklık etmesiyle de bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Kürtler yerinden yönetimle sorunların üstesinden nasıl gelineceğini en açık bir biçimde deprem dayanışmasıyla gösterdiler. Aynı şekilde solcu-sosyalistler de benzer tutumları sergilediler.
Apoletli siyasete dur deyip demokratik siyasetin yollarını açmanın zamanıdır.