20 Eylül 1992’de Kürt bilgesi Ape Mûsa katledildi. Aradan 27 yıl geçmesine karşın hala cinayet aydınlatılmış değil. Gerçi cinayetin kim tarafından işlendiğini bilmeyen kalmadı. Apê Mûsa cinayeti işlenen ne ilk; bu devlet böyle devam ettiği müddetçe ne de son olacaktır. Sadece 90’lı yıllarda yirmi bin dolayında adına faili meçhul denen ancak faili bilinen cinayet işlenmiştir. Öncesi de var; fakat 90’li yıllar çok özgün yıllardır. Kürt uyanış ve dirilişini bastırmak için özel savaşın bütün unsurları devreye konulmuş; paramiliter güçler kendi hukukunu oluşturdu, derin devletten aktif himaye, destek ve finansmanla istediklerini yaptılar. Gündüz gözüyle sokak ortasında insan öldürüp, ardında ellerini, kollarını sallayarak gittiler.
Faili meçhule götürülen binlerce Kürt’ün her birinin kendi özgünlükleri vardı. Kimi çocuk yaşta satırlarla doğranırken, kimileri kimsesizler mezarlıklarına gömüldü, kimileri asit kuyularına atıldı, kimilerinin de ibreti âlem için cesetleri yol kenarına bırakıldı. Her birinin bir hayat hikâyesi vardı. Sevenleri vardı. Anneleri, babaları, kardeşleri vardı. Yıllardır Cumartesi Anneleri çocuklarının kemiklerinin peşine düşmüş ve onları bulmak istiyor. Muhatap yerine karşılarına polis çıkarılıyor.
Apê Mûsa’nın özgünlüğü daha farklıdır. Katledildiğinde 72 yaşındaydı. Hayat hikâyesi cumhuriyet dönemindeki Kürt halkının hayat hikâyesiyle özdeştir. Yani yaşam serüveni halkının tarihi ile neredeyse bire bir aynıydı.
Yargılandığı bir mahkemedeki savunmasında şu çarpıcı ifadeyle açık etmektedir. “Türkiye’nin 55 yıllık girdisinin, çıktısının yeminli, canlı bir şahidiyim. Hem yalnız şahidi mi? Değil! Sanığıyım. Mahkûmuyum.” Bununla vurgulamaya çalıştığı; yaşadıklarının kişisel olmadığı, Kürt halkına yapılan zulümleri ifadeye kavuşturur.
Apê Mûsa neden hedeflendi? 72 yaşındaki bir insan neden faili meçhule uğratıldı? Ömrü boyunca defalarca yargılanmış, yıllarca zindan yatmış, işkence görmüş Apê Mûsa bir cinayetle ortadan kaldırıldı. Verilmek istenen mesaj neydi? Soruları çoğaltmak mümkün. Ancak bu kadarı yeterlidir.
Apê Mûsa üzerinde verilmek istenen mesajı öz olarak kısa başlık halinde belirtelim. Her şeyden önce O, cumhuriyet tarihi içinde Kürt’e yapılanların “canlı” tanığıydı. Kürt halkının hafızasıydı. Kuşaklar arası iletişimi kuran ve doğru bilgiyi aktaran canlı bellekti. Onun ortadan kaldırılması, bir anlamda Kürt bilgisi ve hafızası ortadan kaldırılmış oluyor. Hafızasız, tarihi bilgiden yoksun bırakılan halkların yaşama şansları ortadan kaldırılır.
Cumhuriyet boyunca Kürt’e dayatılan en büyük saldırı; onu bilgisiz ve hafızasız bırakmak olmuştur. Kürtçe yasakları, yaygın Türkçe okullaşma, Türk tarih tezinin işlenmesi ve herkesin Türk olduğu tezinin öğretilmesi; Kürt tarihi yerine yeni bir tarihi ikame edilme çalışmaları, zorunlu sürgünler gibi yaygın asimilasyon pratikleridir. Dersim Katliamı gibi katliamlarla Kürtler önce sindirildi. Ardından asimilasyon devreye konuldu. İşte Apê Mûsa gibi küçük bir aydın gurubu asimilasyona karşı direnen, hafıza ve bellek kaybının önüne geçmeye çalışanlardır. Cinayetin temel hedefi Kürt’ün belleğini yok etmetir.
Gerçekleştiği koşular da buna uygundur. 1990 yılları Kürt’ün yeniden uyanış, diriliş ve direniş zamanıdır. Yeni bir sayfa açılmıştır. Özgürlük bilinci, yaşamı Kürt’te karşılık bulmuş, toplumsal değerlere ilgi duyma ve bağlanma dönemine girmiştir. Uyanışta Apê Mûsa geçmişle günün ve geleceğin bağını bilge kişiliği ile köprü rolü oynamaktadır.
Özgür basın geleneği içinde tereddütsüz yer alır. Kalemini çarpıcı kullanmaktadır. Kürt’ün belleğinin yeniden kurulmasında faal ve yapıcıdır. İnandırıcıdır. Karşıtlarına bile ironik ve esprili üslubuyla kendini dinlettirir ve iknacıdır. Yeni Kürt kurumlaşmalarının içinde coşkuyla yer almakta; ilerleyen yaşına rağmen enerjik ve dinamizmiyle adeta gençlik ruhunun taşıyıcısıdır.
Bütün bunlar onu hedefe koymaya yeterde artar. Apê Mûsa’nın katledilmesiyle Kürt dilsiz bırakılmak istenmiş ve özgürlükle uğraşırsanız hepinizin sonu Apê Musa’nız gibi olacaktır denilmek istenmiştir. Ancak amaçlananın tersi olmuştur: Kürt halkı Apê Mûsa’sına bağlı kalmış ve özgürlük yürüyüşünü daha kararlıca sürdürmüştür.
Apê Mûsa bir savunmasında, “Eğer benim anadilim senin devletinin temellerini sarsıyorsa, demek ki devletini benim arsama yapmışsın” demektedir. Kürt’ün arsasına danışmadan devletini kuruyor. Fakat her şeyini de yasaklıyor. Apê Mûsa’nın çağrısı: Demokratik temelde yeni bir yapılanmayı birlikte kuralım ve özgür yaşayalım. Çünkü “Türkiye’ye demokrasiyi de Kürtler getirecektir” diyor.