İnsan hakları mücadelesi, benim için hiç bitmeyecek bir mücadeledir. Çünkü bu mücadele ‘ölülerimize karşı bir borçtur’ bizler için. Bu coğrafyada yaşayan tüm insan hakları savunucuları için belki de en büyük borcumuz onadır. Yani Ape Musa’ya! Musa Anter’e!
Onu yakından tanıma fırsatına erişmek, bir ayrıcalıktır benim için. Bir yandan son derece karizmatik, entelektüel, yakışıklı, bilgili komik ama en çok da ‘Kürdistani’ bir insandı. Kürdistan uğruna, en sevdiklerini bile ihmal etmek zorunda kalmış, inancını her türlü kıymetlisinin yanına koymuş, farklı bir insandı Musa amca.
Hep eşine duyduğu saygıyı, çocuklarına duyduğu sevgiyi ve özlemi anlatmasını hatırlıyorum. Ama o en çok Kürdistan’ı ve mücadeleyi anlatırdı. Kürtçe için verdiği mücadeleyi, cezaevi anılarını, mahkemelerde hakimler ile atışmalarını, öylesine sarsıcı hatta komik anlatırdı ki, olayların acı yanlarını değil komik yanlarını hatırlardınız.
Hayat dolu, yaş almayan bir yakışıklıydı. Onunla beraberken başkası pek konuşamazdı. Çok konuşurdu ama hiç sıkmazdı. Tek kırmızıçizgisi vardı. Kürt hareketine eleştiriyi hiç istemezdi. Musa amca ile aynı apartmanda kalma şansına erişmiş bir insan olarak, onu çok yakından tanıyabildik. Çok cesurdu. Katledilmesinden bir hafta önce evinin önüne bir grup kontrgerilla elemanı geldi. Sağa sola ateş ettiler. Slogan attılar, ölüm tehditleri yaptılar ve gittiler.
Bir hafta sonra Diyarbakır’a gidecekti. Herkes ona adeta yalvardı; ‘gitme’ diye. Çünkü hepimiz anlamıştık, ona bir şey yapacaklardı. Ama o “hayır gideceğim” dedi ve gitti.
Musa amcanın ölüm haberi, tüm Kürtleri derin yaktı, yaraladı. O dönemin devlet aklı 1915’ten bu yana varlığını hep korumakta. Onu alçakça katledenler, daima nefretle anılacak. Ancak Ape Musa daima, derinlerde bir çiçek, bir güneş gibi parlamaya devam edecek…
Musa amca, 100 yaşında ve hiç ölmeyecek!