Polen Ekoloji Enstitüsü Eşsözcüsü Çise Yıldız, madenciliğe karşı kampanya örgütlediklerini belirtti. Yıldız 123 ÇED sürecinin 49’unun Koza Altın İşletmeleri’ne ait olduğuna dikkat çekerek, madenlere karşı örgütlenmek ve direnmek gerektiğini söyledi
Polen Ekoloji Kolektifi bünyesinde faaliyet yürüten Polen Ekoloji Enstitüsü’nün “Altın Madenleri Kapatılsın: Siyanürle Ölümün Ekolojisi” başlığıyla yayınladığı rapor geçtiğimiz hafta yayınlandı. Türkiye’de altın madenlerinin durumunu ortaya koyan rapor hakkında Jinnews’ten Melike Aydın’a konuşan Polen Ekoloji Enstitüsü Eşsözcüsü Çise Yıldız, denetimlerin ve verilerin şeffaf olmadığını, bir furya haline gelen madenciliğin halka zarar verdiğini ifade etti. Ekolojiyi önceleyen, antikapitalist ekonomi modellerinin uygulanması gerektiğinin altını çizen Çise, madencilik faaliyetlerine karşı bir kampanya örgütlemeyi amaçladıklarını belirtti.
Binlerce maden ihalesi
Dünya genelinde en çok ekolojik yıkıma neden olan faaliyetin madencilikle gerçekleştirildiğini dile getiren Çise, Türkiye’de de son yıllarda spesifik olarak 12’nci Kalkınma Planı sonrasında binlerce maden projesinin ihaleye çıkarıldığını ifade etti. Ekolojik talan karşısında direnişlerin giderek arttığını dile getiren Çise, “Bir taraftan rıza üretmek için ‘kalkınma’ söylemi vurgulanırken diğer taraftan bürokratik alanda, hukuk alanında işlerin kolaylaştırıldığı ve ‘maden boş, buyurun’ dendiği bir süreçteyiz. ÇED süreci devam eden madenlerin hangi illerde yoğunlaştığını, madencilik faaliyetinin ne zararlar verdiğini görmek ve buna karşı bir kampanyayı örgütlemek amacıyla böyle bir çalışma yaptık” dedi.
22 madende siyanür
Türkiye’de faal haldeki 22 altın madeninin neredeyse tamamının açık ocak sistemi ile ve siyanürle altın ayrıştırılarak elde edildiğini kaydeden Çise, bu yöntemin hızlı sonuç vermesi ve ekonomik olması nedeniyle tercih edildiğini belirtti. 2020-Nisan 2024 tarihleri arasında 123 altın maden projesi için ÇED süreçlerinin başlatıldığını ifade eden Yıldız, “Maden toz halinde bulunuyor ve toplanması için yüzlerce hektarlık alan katman katman kazılarak toplanıyor ve tonlarca topraktan altın siyanür gibi kirletici kimyasallarla ayrıştırılıyor. Ayrıca binlerce ton su kullanılıyor” ifadelerini kullandı.
2023’te 28 milyon ton zehirli atık
TÜİK verilerine göre 2018’de yılda 11 milyon ton, 2020’de 26 milyon ton, 2023’de ise 28 milyon ton tehlikeli atık üretildiğini, yani 2018’den sonra atık miktarının iki katı kadar arttığını söyleyen Yıldız, bu atıkların hangi firmalar tarafından üretildiğine dair verinin kamuoyuna yansıtılmadığının altını çizdi. Yıldız şöyle devam etti: “Hangi bölgede nasıl bertaraf ediliyor konusunda da veri yok. Şeffaflık konusunda ciddi problemler söz konusu. En başından değerlendirilmeye alınmadığı için veri olarak yarattığı zararlar bizimle paylaşılmıyor. Ya da bunu yapabilen sivil tarafsız uzmanların katıldığı bir süreçten bahsedemiyoruz. Bu anlamda ciddi bir kapalılık söz konusu.”
Antikapitalist ekonomi gerekiyor
Doğaya ciddi zararlar veren ekolojik faaliyetlerin kar güdüsünden kaynaklandığını paylaşan Yıldız, öncelikle kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin değişmesi gerektiğine işaret etti. Yıkıcı bir üretim tüketim ilişkisinin dışına çıkan, kullanım değerini öne alan bir toplumsal planlamanın organize edilmesi gerektiğinin altını çizen Yıldız, “Çevreye zarar vermeyen, sürdürülebilir kalkınma, yeşil ekonomi gibi söylemlerden bahsetmiyoruz. Toplum olarak ihtiyaçlarımız neler, bunları nasıl karşılıyoruz? Kâr değil ihtiyaç temelinde doğayı ve emeği gözeten bir bakış açısının egemen olmasıyla sağlanabilir” dedi.
Doğa maden şirketlerine açıldı
Son yıllarda artan ÇED süreçlerine dair bürokratik ve hukuki zorlukların da ortadan kaldırıldığını belirten Yıldız, “Maden projelerinin, devam eden ÇED süreçlerinin önemli bir kısmı Karadeniz ve Ege bölgelerinde yoğunlaştığını, ÇED olumlu kararlarının ekoloji mücadelesinin yoğun olmadığı illerde daha yüksek oranda verildiğini görüyoruz. Niğde’de projelerin tamamına olumlu kararlar verilirken, Sivas’ta 6 projenin 4’üne olumlu karar veriliyor” diyerek ÇED kararlarına işaret etti. Artan madencilik furyasının, Türkiye’nin kalkınma planlarını ve küresel ekonomilerdeki yerini madencilik üzerinden şekillendirmesiyle ilgili olduğunu söyledi. Yıldız, bu nedenle ülkenin topraklarını doğayı yok etmek pahasına maden şirketlerine açtığını belirtti.
Koza’ya ÇED gerekli değil kararları
Belli şirket ve devlet ilişkileri içinde bazı maden şirketlerinin öne çıktığını, bunların başında da Koza Altın Şirketi olduğuna işaret eden Yıldız, “Şu an 123 ÇED sürecinin 49’u Koza Altın İşletmeleri’nin, 49 ÇED sürecinin 19’una ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verilmiş” diye kaydetti. Yakın zamanda Polen Ekoloji Enstitüsü’nün ekolojik kazanımlar raporunun yayınlandığını ve bu raporda tüm baskılara ve hukuksuzluklara rağmen kazanımla sonuçlanan birçok yerel direnişin olduğunu ifade eden Çise, bir ölüm makinesine dönüşen maden ocaklarına karşı ciddi şekilde örgütlenmek ve direnmek gerektiğini vurguladı.
İZMİR – JINNEWS