Veli Saçılık
Yıllardır süregelen “makul Kürt” yaratma faaliyetleri istenen sonucu vermese de siyasi ikbal, ihale peşinde koşan “Kürdüm ama vatanıma, milletime, bayrağıma bağlıyım” diyerek siyasetin ticaretini yapan, miting alanlarında numune olarak bulundurulmak üzere RTE’nin “alın size bir Kürt, aha bir Kürt daha” diyerek dalga geçtiği “makbul Kürt” yaratıldığı da bir gerçek. Kürt halkına kart-kurt denilerek alay edilmesi aşaması yıllar önce noktalandı, “Kürt kardeşlerimiz” sahteciliğiyle birlikte Kürtlerin haklarını inkâr edildiği boş inat günlerinin uzatmalarını yaşıyoruz. Varlığı büyük bir mücadele sonucunda kabul edilmek zorunda kalınan Kürtlerin haklarının ve haklılığının kabulü arifesindeyiz. Beyaz Adam zihniyeti, eşitlik mücadelesinin her aşamasında bütün kazanımları yok etme histerisine kapılıyor. Geriye dönüşün mümkün olmadığını anladığında bile yol gösteren, sınır çizen, hat bildiren olmaktan asla vazgeçmiyor.
HDP’nin İmralı’da mutlak tecridin kaldırılması, barış ortamının yaratılması talebiyle başlattığı Gemlik Yürüyüşü sonrası “HDP’nin normal bir parti olmadığı” argümanı sağlı-sollu siyaset tüccarları tarafından tartışılmaya başlandı. Havuz medyasının kalemşoru Ahmet Hakan’ın orkestra şefliğine soyunduğu koro “bunlar asla normal olamayacaklar, AKP-MHP bunlara ne yapıyorsa az yapıyor” minvalinde kapatma davası için zemin etüt çalışmalarına giriştiler. Havuz medyasında muhalifçilik oynayan Sevilay Yılman’ın “Kürtlere gerçekten acıyorum” başlıklı cerahat kokan yazısı HDP’nin TBMM’nin üçüncü büyük partisi olmasına rağmen ehlileştirme operasyonlarına direnebildiğinin kanıtı. Resmi ideolojinin bir aparatı haline gelmemek, milli çıkarlar safsatasına göğüs germek, savaş tezkerelerine karşı çıkmak, ekolojik yıkıma, ekonomik buhrana, kapitalist sömürüye alenen bayrak açmak elbette sistem açısından yenilir-yutulur şey değil. Irkçılığın, sömürünün, militarist şiddetin normal sayıldığı koşullarda anormal nitelemesini almak HDP için övünç kaynağı olmalı.
“HDP, terörle arasına mesafe koymalı” sözü en çok çiğnen sakız markası. HDP’nin, bugüne kadar çatışmaların sona ermesi, Kürt sorununa barışçıl çözümün bulunması çağrısı dışında bir şiddet söylemine tanık olmadık. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebi hem insan haklarının bir gereği, hem de çatışmaların sona erdirilmesine yönelik çağrının doğal bir parçası. Savaş ve şiddette ısrar eden sistem partilerinin HDP’yi şiddet siyasetinin parçası olarak göstermesi kurnazca bir yöntem. MHP’nin, gazetecilere ve siyasetçilere yönelik pusu kurma saldırılarının sürdüğü ve Savcı Doğan Öz’ü öldüren katili MYK’sında istihdam ettiği koşullarda faşist MHP’yi minnoş bir parti gibi sunmaları, sihirli aynalar siyasetinin ta kendisi. Mafya babası A. Çakıcı’ya çıkarılan özel af, uyuşturucu kaçakçılarıyla içli-dışlı olması MHP’yi anormal yapmıyor(!) AKP’nin “kadında olsa, çocukta olsa” diyerek öldürdüğü çocukların, 7 Haziran – 1 Kasım arasında IŞİD’i üzerimize salarak yaptıkları, Şenyaşar Ailesi’ne yaşatılanlar, N. Kadirova’nın cinsel saldırı sonucu ölümünün faili AKP milletvekili Şirin Ünal, S. Soylu’nun suçlularla çekilmiş kabarık albümü ve niceleri… Suriye’de vahşi katliamlar yapan cihatçı çetelerle yürütülen partnerlik, Afrin halkına yapılan mezalim… HDP binalarının yakılması, işkenceler, gözaltılar, Deniz Poyraz’ın katli… Görüldüğü gibi HDP ne kadar da şiddet meraklısı, anormal bir parti(!)
AKP-MHP’nin uyguladığı terör bir yana, Kadıköy yürüyüşü fotoğrafları paylaşarak “polis neden saldırmıyor” sorusu soran sol-sosyalist maskesi takan nasyonal sosyalistlerin foyası da bu vesileyle dökülmüş oldu. Kürt meselesi söz konusu olduğunda AKP-MHP faşizminin bile sağına düşen “makbul solcuların” varlığı HDP’nin anormal parti muamelesi görmesine dayanak edildi. HDP’li milletvekilleri kadar olmasa da, sokakta polis tarafından darp edilen çok sayıda CHP’li milletvekili varken, CHP sözcüsünün Saliha Aydeniz’i hedef göstererek “polisimizin yanındayız” açıklaması yapması CHP’nin normaliydi.
Tek Adam Rejimi’nin büyük bir baskı ortamı kurduğu, savaşın- şiddetin hayatın her alanında normalleştirildiği, seçme-seçilme hakkının kayyımlarla kıyıldığı, sokakların mühürlendiği, cezaevlerinde tecrit ve işkencenin sıradanlaştırıldığı koşulları normal görenlerle, “bu zulüm bitecek” diyerek mücadele edenler arasındaki çizgi kalınlaşıyor. Sıradanlaşmış, normal sayılan inkâr-imha siyaseti karşında tutuklanan Kürt gazeteciler gibi gerçeği yazmak, HDP ve Demokrasi İttifakı’nı oluşturan yapılar gibi gerçeğin savunucusu kalabilmek çok değerli. Faşizmin norm sayıldığı bu zamanda, anormal sayılmak gayet normal bir durum olsa gerek.