Deniz’in Ömerli’de başlayıp Kadifekale’de son bulan direniş dolu hayatını, anne Fehime Poyraz gazetemize anlattı
Yusuf Özdemir
Deniz Poyraz. 38 yaşında 6 kurşunla, güpegündüz, kahvaltı ettiği sırada eğitimli bir katil tarafından katledildi, fotoğrafı paylaşıldı. Çığlıklarını duyan komşuları, kapıda bekleyen polisler ve içeri girmek için çabalayan yoldaşı… İlk okuyuşta bir kadın cinayeti haberi gibi gelen ve kısa sürede ajanslara düşen bu ölüm haberi aslından Kürtlerin yıllardır yaşadığı zulmün, soykırımın tekerrürü.
Tarih tekerrür etti
17 Haziran Perşembe günü “HDP İzmir binasına saldırı” diye düşen haber kısa bir süre içinde “HDP İzmir il binasına silahlı saldırı: 1 ölü”ye dönüştü. Onur Gencer adlı cani, elinde bir çanta silahla, 7/24 gözetlenen HDP binasına elini kolunu sallayarak giriyor, HDP çalışanı Deniz Poyraz’ı katlediyor ve binayı ateşe vermekten son anda vazgeçip, binadan çıkarken polis “abileri” tarafından şefkatle gözaltına alınıyordu. Suriye’de silahlı eğitim aldığı ortaya çıkan katil Onur Gencer ilk ifadesinde “İçimi soğuttum beni serbest bırakın” derken sözleri ırkçı bir zihniyetin Kürt halkına yönelik devlet korumasındaki hakikatin ta kendisi oluyordu.
40 yıllık Kürt tarihi
“Bir Deniz gider bin Deniz gelir. Ağlamayacağım. Başımı eğmeyeceğim” diyen annenin dik duruşu ve yaşanan katliamın öfkesi ise bugün Avrupa’dan Van’a, İstanbul’dan Mardin’e taşınmış durumda. Geriye taziye evinde Deniz’in gülümseyen fotoğrafları kalırken, anne ve babası ile ailenin 40 yıllık göç, işkence, tutuklama ve çocuklarının ölümünü konuşuyoruz.
İşkencenin her türlüsü
Geleni çok Deniz’in. Kimler yok ki her halktan, her siyasetten ve anne yorgun herkese cevap vermekten, herkese anlatmaktan Deniz’ini. Daracık bir vakitte önce kendi deyimiyle “zorlu” yaşamını anlatıyor. “Kürt halkının yaşadıkları hiçbir halkın başına gelmemiştir. 76-77’de ben Kürdistan’da yaşıyordum ve çok zor bir yaşamdı bizimki. O dönemlerde bahçelerimizi, ağaçlarımızı, ormanlarımızı yakıyorlardı. Dağlarımızı yakıyorlardı, köyleri basarak herkese işkence ediyorlardı” diyor Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Anne. İşkencenin boyutu öyle ağırmış ki, “Mercimeği, buğdayı birbirlerine katıp hadi bunu ayırın diyorlardı. Elbette ayırmak mümkün değildi. Bu nedenle siz bizim dediğimizi yapmıyorsunuz diye işkence ediyorlardı. Ben o günleri yaşadım. Köyleri basıp hayvanları yakıyorlardı, samanı toplanan ürünleri yakıyorlardı, insanların evlerini yakıyorlardı. İnsanlar korkudan buna seslerini çıkaramıyordu. O dönemde bu sadece bizim köye dönük değildi, tüm Kürdistan’da yapılıyordu. Kürt halkının tamamına yapılıyordu bu. Köylere giriyorlardı ve ne kadar erkek varsa toplayarak işkence ediyorlardı” diyor Fehime Anne.
‘Çığlıkları duyuyorduk’
Ve kendi yaşadıkları da bütün Kürt halkının yaşadıklarından farksız değilmiş ve anlatıyor tanıklığını: “Ben kendim bunu yaşadım. Amcam Hasan ve amcaoğlumu da köyü basan askerler tarafından köy okulunda 50 erkekle beraber toplayıp ayaklarını bağladılar ve ayaklarına şeritlerle ta ki kan gelene kadar vurdular. Anneler çığlık atıyordu ama buna rağmen onların gözü önünde o kadınların çığlıklarına rağmen yapıyorlardı ve hatta kadınları da kocalarınızın başına getirdiğimizi başınıza da getiririz diye tehdit ediyorlardı.”
‘Korucu olmak istemedik’
Yıllar ilerledikçe işkence de baskı da artmış. “82’de ya korucu olursunuz ya da köyden çıkarsanız denildi. Bazıları korkudan çıktı ama bazıları da biz eğer silahı elimize alırsak kendi halkımızın çocuklarına karşı silah kullanacağız diyerek silahı almadılar. Bütün köylere dönük büyük bir baskı ve zulüm vardı. Bunu bazıları kabul etti, bazıları da devletin korkusundan büyük metropollere kaçmak zorunda kaldı. İzmir metropolüne geldik ama metropolleri de aynı minval üzeriydi. Bir basın açıklamasına bile binlerce polisi yığarak baskı oluşturuyorlardı. Binlerce polisle etraflarını sararak halkın gözünü korkutmaya çalışıyorlardı. Elbette bu sadece bir örnek ama bu baskının metropollerde de olduğunu görmek açısından çarpıcı bir örnek” diyor Fehime Anne.
Devlet peşlerini bırakmadı
Fehime Anne 26 Mart 2012’de KHK ile kapatılan DİHA’ya da anlatmıştı yaşadıklarını. Ve anlatımlarına göre, bir amcası işkence ile sakat kalırken, bir amcası işkencede ölüyordu. Ve yine kendi yaşadıkları vardı elbette Fehime Anne’nin. Diyordu ya baskı metropolde de bitmedi diye. Taşındıkları Kadifekale’de 1994’te evlerini basan polisler kapıyı kırarken, kırılan camlar 6 aylık bebek olan oğlu Fehmi Poyraz’ın üstüne düşünce burnu kırılacaktı oğlunun. O anları şöyle anlatıyordu DİHA’ya Fehime Anne: “Polis çocuğumu yaralı şekilde ortada bırakarak, beni gözaltına aldı. Bu sırada bebeğimin yaralandığını ifade ettim ve onu hastaneye götüreyim dedim. Polis, ‘O yılanın yavrusudur, büyüdü mü o da bizi sokacak’ diyerek, çocuğumu hastaneye götürmedi. Beni gözaltına aldıktan sonra komşular oğlumu hastaneye götürüyor. Ve 6 aylık bebeğin yüzüne dikiş attılar.”
‘Halkı için…’
En zor olanı sormak ağır olsa da. O anlatıyor: “Heval Deniz güçlü biriydi ve halkını da çok seviyordu. Halkı için bir şeyler yapmak istiyordu. Hayali oydu.” Deniz’in birçok fotoğrafı paylaşıldı ama en çok merak edileni 3 Aralık 2015’te İstanbul Sancaktepe’de ev baskınında katledilen Dilan Kortak’ın fotoğrafını taşırkenki gözyaşları olsa gerekti. Meğer Deniz, Dilan’ın en yakın yoldaşlarındanmış. Gerisini Fehime Anne anlatıyor: “Dilan’la yakın arkadaştılar ve Kobani olaylarında da birlikte direnişe sahip çıkmışlardı. Birlikte Kobani için çalışmışlardı. Yakın arkadaşlardı.”
‘Hayatı güzel ve zorluydu’
9 çocuklu bir ailenin en büyüğü olan Deniz, 1983’te Mardin Ömerli’de doğuyor ama kısa sürede göçle tanışıyor annesinin dediği gibi. Deniz isminin nereden geldiğini Fehime Anne, çocuğunun cenazesi yerdeyken İzmir il binası önünde o baş eğmez duruşuyla haykırmıştı. Amcası, Türkiye sol hareketinin önderlerinden ve idam sehpasına giderken “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!” diyen Deniz Gezmiş’e ithafen adını vermiş. İşte iki Deniz böyle buluşmuş. Ve Fehime Anne anlatıyor Deniz’inin hayatını: “Deniz’in yaşamı hem güzeldi hem de değildi. Evin en büyük çocuğuydu. Babası tutuklanınca evin yükü de onun omzuna kaldı. Okul okuduğu sürede çok başarılı bir öğrenciydi. Ama çocuklara bakmakla geçen bir çocukluğu oldu. Baş eğmeyen bir kadındı. Her şeye rağmen direnen ve güçlü olan bir kadındı. İkinci bir anneydi kardeşleri için.”
‘Belki de yaşıyor olacaktı’
Ve 17 Haziran günü yani kızının katledildiği günü ise şöyle dile getiriyor Fehime Anne: “Olayın yaşandığı gün Mahfuz arkadaş yukarı çıkmak istiyor ancak polisler izin vermiyorlar. İzin vermedikleri gibi kendileri de müdahale etmiyorlar. Başkan ne yapsa da polisler bırakmıyor, belki o zaman izin verseler Deniz yaşıyor olacaktı. Ama izin vermiyorlar. Ancak Deniz öldürüldükten sonra polisler gidip katili aşağı indiriyorlar.”
‘Çayını doldurmuştu…’
Çokça dile getirildi Deniz’in annesinin yerine gittiği. “Deniz zaten partisine gidiyordu ama benim elim ameliyatlı olduğu için ben önceden temizlik falan yapıyordum onu da yapıyordu. Ama Deniz zaten partisine gidiyordu” diyor Fehime Anne de. “Deniz tek başına partideyken katledildi. Çayını doldurmuş kahvaltısını yapacakken katledildi” diye devam ediyor: “Katili indirdikten sonra bize haber geldi ve biz geldiğimizde bizi içeri almadılar. Sadece kardeşini içeri aldılar, kardeşi gidip ablasını gördükten sonra ben de kızımı görmek istiyorum dedim ama bana izin vermediler.”
‘Bedenini mahvetmişlerdi’
“Oğlum da anne gitme dedi onu öyle görürsen dayanamazsın dedi ama ben seni doğurdum onu görmeye dayanırım dedim. Ben de gidip kızımı görmek istiyorum dedim ama izin vermediler. Ben basın açıklamasından sonra yukarı çıkabildim, ben çıktığımda oraları temizlemişlerdi. Oradan adliyeye gittik” diye devam eden Fehime Anne ancak adliyede görebilmiş Deniz’inin kanlar içindeki bedenini: “Adliyede kızımı gördüm. Cesedini mahvetmişlerdi. Başının sağ tarafında büyük bir yara izi vardı. Göğsünü açmışlardı otopsi için, kısacası mahvetmişlerdi bedenini kızımın.”
“Ben kızımı öyle görünce kızıma söz verdim; bu vahşeti yapanları sevindirmeyeceğim, ağlamayacağım diye. Ve ağlamadım. Ağlamayacağım da. Ben kızımı görmeyene kadar da inanmıyordum şehit düştüğüne. Ama kızımı görünce inanabildim” diyor ve her şeye inat yineliyor cenaze boyunca söylediği sözleri: “Biz daha fazla canın yitmesini istemiyoruz. Biz daha fazla annelerin yüreği yansın istemiyoruz. Barış istiyoruz, her zaman ayaklarımızın üstünde olacağız. Biz daha fazla acı, ölüm olsun istemiyoruz. Biz Kürt halkı birleşmeliyiz, birliğimiz olmalı, bir kadının katledilmesi tüm Kürtleri ayağa kaldırdı; ben bu ayaklanmanın bir birliğe, barışa, kardeşleşmeye vesile olmasını istiyorum.”
‘Kürtler birlik olmalı’
Baba Abdulüllah da Fehime Anne’den farksız değil sözlerinde ve şunları dile getiriyor: “Barış, kardeşlik olsun istiyoruz. Kürtler birlik olmasa bunlar tekrar yaşanacaktır. Seveler gibi Denizler gibi daha nicesi gidecektir. Bunun olmasını istemiyoruz. Bunu için Kürtler birlik olmalı. Birlik olmazlarsa kaybedecekler.” Kürt tarihinin özeti gibi olan Poyraz ailesinin yaşadıkları elbette ilk değil ve ne yazık ki dedikleri gibi son da değil. Üç çocuğu hâlâ tutuklu olan Fehime Anne her şeye rağmen “Barış” derken, Deniz’in ardından sokaklara çıkan binler Deniz’e “özgür yarınlar” veriyor.
Balkondan atmak istemişlerdi
Katil Onur Gencer tarafından katledilen Deniz’e ilk saldırı değildi bu. Deniz daha önce de öldürülmek istenmişti. 17 Ekim 2008’de KHK ile kapatılan DİHA’ya konuşan Deniz yaşadıklarını şöyle anlatıyordu: “Kalabalık bir grup çocuk-kadın, küfür ve hakaretler ederek, evin içine kadar girdiler. ‘Pis Kürtler, hepiniz PKK’lisiniz. Sizi bu mahallede barındırtmayız. Defolun gidin buradan, yoksa polis ekipleriyle gelip sizi buradan atmasını biliriz’ diyerek ayaklarımdan tutup beni balkondan atmak istediler.” Komşusu sayesinde kurtulmuştu Deniz ve “Komşumuz beni kurtarmasa linç edip balkondan atacaklardı. Olay esnasında annem ve babam evde yoktu. Annem olayı duyunca fenalaşıp yere düştü, onu hastaneye kaldırdık” diyordu. Üstelik saldırının süreci ise üç gün önce babasının Roj Tv izlemesi ve sesini sokaktan geçen üç gencin duyup “Bunlar PKK’lidir Kürtçe televizyon izliyorlar” deyip küfür etmeleriyle başlamıştı.