Ağrı-Patnos L Tipi Cezaevi’nde bulunan Dağıstan Payçu, 15 Ekim 2020 tarihli mektubunda özetle şöyle diyor: “Mevcut hukuk normlarına göre 6 yıldır içeride tutulmaktayım. Yani adeta rehin durumundayız. Bu süre zarfında boş durmayıp çeşitli sosyolojik-bilimsel konularda yazımsal çalışmalarım oldu. Bunlardan 450 (A-4) sayfalık Kürtçe Dilbilgisi ve Grameri üzerine yazdığım ve yine 200 sayfalık tarihi sosyolojik konuları içeren yazılarımı yayınevine gönderilmek üzere 11 ay önce Patnos L Tipi Cezaevi’nin Eğitim Birimi’ne teslim ettim.
O günden bu yana, çalışmalarımın gönderilmesi için gerek sözlü gerekse yazılı olarak idareye defalarca başvurdum. Ancak her defasında en kısa zaman içinde konuyu ele alacağız demelerine rağmen bir sonuç alamadım. En sonunda 3 Eylül 2020 tarihinde Patnos Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmak zorunda kaldım. Bunun üzerine, beş gün sonra, yazılarıma el konulduğuna dair resmi bir yazı aldım.
Yazılarıma el konulma gerekçesi ise şöyleydi: Akademik Kürtçe ile yazıldığı için tam olarak neyi ifade ettiğinin anlaşılmaması nedeniyle örgüt mensupları arası iletişim, haberleşme vb. doküman olabileceği düşüncesiyle tüzüğe aykırılık teşkil edebileceği değerlendirilerek, yazılara el konulmuştur. Yani kendileri yazının içeriğini bilmiyorlar, anlamamışlar. Ama buna rağmen, örgütsel iletişim aracı ve doküman olabilir, diye el koymuşlar. Şaka yapmıyorum. Durum aynen böyle.
Yazılarım tamamen dilbilgisi ve dilin olası gelişimi üzerineydi. Dahası bunlarla bağlantılı kimi tarihi, sosyolojik konular ele alınmıştı. Cezaevi yönetiminin temelsiz korkusuna asla yer yoktu. Biz ne olduğunu bilmiyoruz ama şöyle olabilir yaklaşımı sergileniyor. Aslında Kürtçeye açık bir düşmanlık söz konusu. Dahası hukuksuzluk var. Mahkeme kararı olsa bile, biz vermiyoruz diyorlar.
Bariz Kürtçe düşmanlığının söz konusu olduğu bu durumu uluslararası kurumlara ulaştırmanızı rica ediyorum; Kürtlere, Kürtçeye nasıl yaklaşıldığının bilinmesi açısından başıma gelenlerin yayınlanmasını, Kürtçe düşmanlığının parlamenterler tarafından Meclis’te dile getirilmesini talep ediyorum.”
* * *
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan kadim mahpuslardan Filiz Gencer, 14 Ekim 2020 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Size Sincan Kadın Hapishanesi’nde yazıyorum. Covid-19 nedeniyle, karantina önlemleri diyerek sosyal yaşamımız, yok denecek noktaya getirildi.
Aynı davadan yargılanan toplam altı kişiyiz. Buna rağmen, bir arada değil, altı kişilik koğuşlarda 2+4 kişi şeklinde ayrı ayrı tutulmaktayız. Sohbet hakkımızı da kullanamadığımız için tam bir tecrit ve yalnızlaştırmaya tabi tutuluyoruz.
Bilindiği üzere tecrit, “Batı” tarzı, yani Amerika ve Avrupa patentli bir işkence yöntemidir. Oysa insan etkin olmak zorundadır. Zira sağlıklı bir insanı etkin olmaktan alıkoymak, ona verilebilecek en büyük cezadır.
Anayasa her bireyin yaşam hakkı, hukuk tarafından korunur, der. Ancak yaşadığımız hak gasplarıyla, disiplin cezalarıyla, yasada dahi olmayan yasaklamalarla burada, demir kapılar, kalın duvarlar ardında sistemli olarak baskıya maruz kalmaktayız.
Örneğin AİHS ve Anayasa’ya göre herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlarla kısıtlanmaksızın, bir görüşe sahip olmak, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir. Fakat biz burada politik içeriği eğitim kurulunun düşüncesiyle örtüşmediği için yasal herhangi politik bir dergiyi okuyamıyoruz.
Toplatması olmadığı halde kurul, kendini yargı yerine koyarak her sayı için (dikkatini çekerim, her sayı için) ‘sakıncalı’ kararı alıyor. Kraldan kralcı bir tutum takınarak kime, neyi kanıtlamaya çalıştıklarını anlamış değiliz. Gazeteniz Yeni Yaşam’ı da burada göremiyoruz. O da sakıncalılar listesinde.
Diğer bir sorun yazdığımız arkadaş görüşçülerinin bir türlü kabul görmemesidir. Kabul edilmiş olanlarının da çeşitli gerekçelerle iptal edilmesi de söz konusudur. Mektup trafiği ise çok çok yavaşlatıldığından ailelerimiz ve sevdiklerimiz, arkadaşlarımız merakta bırakılmaktadır. Resim gibi sanat çalışmalarımız için malzeme sağlanmamaktadır. Kantine alınmasını istediğimiz renkli kuru boya dahi kabul edilmemiştir.
TV kanatları çok sınırlı olmasına rağmen açılmasını istediğimiz kimi demokrat kanallar reddedilmiştir. Temizlik ve dezenfekte işlemleri durma noktasına gelmiştir. Aramalar başlatılmıştır. Gardiyanlar ne mesafeye ne de maske takmaya özen göstermektedir. Koğuştan çıkışlarımızda bize verilen maskeler ise tamamen göstermeliktir.
Fakat iş, hakkımızda disiplin cezası vermeye gelince, bu yavaşlıktan eser kalmıyor. Aynı konuda birden fazla tutanak tutulduğu bile oluyor. 7-9 yıla varan ziyaret yasaklarımız, 5 yılı bulan hücre cezalarımız söz konusudur. Hapishane içinde hapishane yaratan bu zulme karşı duyarlı olmanızı bekliyoruz.”